Oturum Aç
|
Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.
|
Önceki Yazılar
|
Mart 21, 2013 - 08:08:57 · Kızıl Yolculuk (1)
Kasım 07, 2012 - 16:17:32 · Bitmemiş Öyküler Çıktı (10)
Kasım 07, 2012 - 16:00:58 · Rohan ve Türk Benzerliği Üzerine (0)
Kasım 07, 2012 - 15:56:46 · Hobbit Fragmanları (0)
Aralık 21, 2011 - 08:18:56 · Hobbit Trailer (0)
Ekim 10, 2011 - 10:09:41 · Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (2) (0)
Haziran 13, 2011 - 10:37:47 · Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (1) (5)
Haziran 13, 2011 - 10:34:53 · Hobbit Vizyon Tarihleri ve Isimleri Açıklandı! (0)
Haziran 13, 2011 - 10:18:39 · Oyun Fikirleri (2)
Aralık 03, 2010 - 08:08:20 · BBC Tolkien röportajı (0)
Kasım 22, 2010 - 11:15:26 · The Hobbit icin Gazete Ilani (2)
Ekim 22, 2010 - 11:31:19 · Hobbit oyuncuları (10)
Ekim 13, 2010 - 09:27:41 · Yüzüklerin Efendisi'nin Sırrı Ne? (2)
Haziran 02, 2010 - 07:54:36 · HOBBİT TEHLİKEDE (4)
Nisan 06, 2010 - 09:13:39 · Muhiddin-i Arabi'nin Eserleriyle Lotr ve Silmirallion'a Bakın (5)
Nisan 06, 2010 - 09:13:33 · Gölgelerin İçinden (0)
Ocak 19, 2010 - 08:58:13 · Born of Hope. LOTR Fan Filmi (11)
Ocak 08, 2010 - 15:45:13 · Hobbit'le İlgili Bazı Sorular (0)
Ocak 08, 2010 - 15:44:59 · Mucizeler Savaşı (6)
Ocak 08, 2010 - 15:44:38 · LOTR Filmlerindeki Sinir Bozucu Sahneler (18)
Eski Yazılar
|
|
LOTR: Muhiddin-i Arabi'nin Eserleriyle Lotr ve Silmirallion'a Bakın
Yayınlanma tarihi Nisan 06, 2010 - 09:13:39 Gönderen iarwainbenadar |
|
Anonim göndermiş "
Muhiddin Arabi'nin Kimdir?
------------------------------------------------------------
İsmi Ebubekir Muhiddin´di. Ona birçok lakap takıldı; "Muhyiddini Arabi-Şeyh ül Ekber-Hatem ül Evliya- Şeyh ül Azam-Kutbul Arifin-İmamül Muvahhid ve Rehberü Alem gibi.. Arabi İspanya´da Endülüs, Mürsiye´de 1165 yılında doğdu, sekiz yaşından itibaren Sevilla ve Kurtuba´da eğitim gördüğü ve ünlü bilge İbni Rüşd´den ders aldığı ve eğitim gördüğü belirtilmektedir. Genç yaşta Hac´ca gitti. Mısır, Irak ve Şam´a gittikten sonra Konya´ya geldi. Bir sonraki dönemin önemli İslam bilgesi Sadrettin Konevi ile tanışıp, annesiyle evlendi. Konevi´nin o sırada 8 yaşlarında olduğu sanılıyor. Sonra Şam´a döndü. Abdülkadir Geylani, Şeyh Ebu Medyani, Ebu Hasan Cami ve Cemaleddin Yunus gibi İslam bilgeleriyle beraber çalıştı. Yine söylentilere göre Mevlana bu dönemde Arabi´nin yanına gelip. bir süre öğrencisi olmuştur. Beşyüzden fazla kitap yazdığı söylenir, bunların yaklaşık üçyüzü günümüze ulaşmıştır ve çoğu Mekke´dedir. Arabi Edison´un bir kitabında bile "Üstad" adıyla geçmektedir. Arabi 1240 yılında 78 yaşında öldü. Kesin olmamakla beraber öldürüldü söylenmektedir ama bu konuda sağlam bir kaynak yoktur. Şam´da Kasyon Dağı eteklerindeki Salihiye denen yere gömüldü sonra mezarı kayboldu. Mezar çok sonralarda Osmanlı Sultanı Yavuz Selim tarafından bulunarak türbe haline getirildi.
Ona düşman olanlar, mezarının üzerini çöplerle doldurdular. Aradan yıllar geçti. Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim Han Şam'a geldi. Kabrini buldurup üzerindeki çöplerden temizletti. Üzerine bir türbe yaptırdı. Muhiddin Arabi'nin ölmeden önce sizin taptığınız benim ayağımın altındadır dediği yeri kazdırdı. Kazılan yerden l küp altın çıktı. Böylelikle Muhiddin Arabi'nin "siz Allahü Teala'ya değil de paraya tapıyorsunuz" dediği anlaşıldı. "Sin, Şın'a gelince" sözünün de ne anlama geldiği böylelikle ortaya çıkmış oluyordu. Muhiddin Arabi Arapça olarak Sin harfiyle Selim'i; Sın harfiyle ise Şam'ı ifade etmişti. Kehanetinin tüm ayrıntıları böylelikle ortaya çıkmış oluyordu...
İşte Yüzüklerin Efendisinden yüz yıllar önce İslam Dini Mutasavvıflarından Muhiddin-i Arabinin Gözüyle Kainat
KAYNAK: Fütuhat-ı Mekkiye
Yazan: Muhittin-i Arabî
Hazreti Muhammed ,Allah vardı, fakat bir şey yoktu; âlemde bir şey bulunmaz iken Allah vardı.demiştir. Fakat daha sonra Allah kendisinin bilinmesini istemiştir. Allah ilk önce bilinmez bir durumdaydı. Nefis ve kimlik açısından Allahın bu bilinmezlik durumuna İLİM denir.
Başlangıçta Allah, buluta benzer bir duman içindeydi. Bu bulut, içinde rahmetin dolup taştığı Rahmani bir buhardı. Bu buhardan, kıyamete kadar onu tanıyamayacak olan ruhlar doğdu. Bu ruhlar hemen ardından birbirini ve Allahı göremez oldular. Hak Tealanın nefsi de bu ruhlarla yüklenmiş oldu. Allahın kendinin nasıl yaratıldığını bilmesine İlim dendi. Allah, ilimde makullerin gerçekleri bulunduğunu bildi. Hak Tealanın bu mahlûkatından Akıl oluştu. Bu akıl, âlemin duman ve bulut içinde gizli olarak yaratıldığını anladı. Bu akıl, dumanın Rahmanın nefesi olduğunu gördü. Bu akıl, duman içinde Hakkın Kamil İnsan şeklini gördü ve kendi nefsinin ne kadar eksik olduğunu bildi. Ondan çeşitli âlemlerin olacağını ve dünyadaki olayları öğrenmiş oldu.
Allahın azaptan uzak, rahmet taşıyan iki mübarek eli vardır ve bunlarla rahmeti toplar ve yayar. Allahın nurundan Levhi Mahfuz veya Zati Tabiat oluşmuştur. Allahın, ilim, irade, söz tabiatı Levhi Mahfuzda görülür. Cisimlerde ise buna; sıcaklık, soğukluk, kuruluk, rutubet adı verilir. Rükünlerde (elementler)ise bunlara; ateş, hava, su, toprak adı verilir. Canlılarda yani hayvanlarda buna; siyahlık, sarılık, balgam, kan denir ki; bunların tümünde benzerlik birdir. Yalnız bunlardaki hükümler değişiktir.
Daha sonra akıl çehresini dumana çevirip orada kendinden neler kaldığını görmek istedi. Fakat hiç bir suret olmadığını gördü. Orayı şekillerle aydınlatınca zulmet ve karanlık içinde olduğunu gördü. Bu zulmet gizliliğin zulmetidir. İçinde bulunanları görmeyelim diye burası karanlığa boğulmuştur. Bu zifiri karanlığın adı zulmettir. Gözler bu zulmetten çıkabilenleri görebilir. Gördüklerimiz gizlilik aynasından yansıyanlardır. Allah gizlilik aynasına tecelli ederse, âlemin şekil ve benzerleri bu aynaya basılmış ve şekillenmiş olur. Allah her an yaratmaya devam etmektedir. Bütün âlemin suret ve şekilleri bu gizlilikte ve bu zulmet içinde bulunmaktadır. Hak Tealanın Kürsisi de bu zulmet içindedir. Bu dört ayaklı bir karyoladır. Bu karyolanın dört yönü ve dört yüzü vardır. Bu dört yönde birçok asli makamlar (dayanaklar, mesnetler) vardır. Arşın yeri değirmidir ve içe doğru çukurdur. Bunun etrafında da kürsü, felekler (burçlar), cennetler, semalar, rükünler ve doğurucular vardır. İşte bütün bu düzeni kurduktan sonra, Rahman Arşın üzerine çıkıp her yeri kaplamıştır.
Hak Teala yeri yarattı, yerdeki gerekli şeyleri yarattıktan sonra gökleri yarattı, her gök katına gerekli emir ve vahiylerini verdi, kâinatın temelini düzene soktu. Olacak olan şeylerin oluş ve değişim sıralarını düzenledikten sonra arşa yükselip her şeyi kapladı. Bütün bu yaptıklarını zevk ve haz olarak yaptı. Bizlere kadar inen odur, yerinden ve inişten ayrılmayan odur. O, bir şeyin haline göre, her şeyle beraberdir.
Allahın Arş nurundan yarattığı melekleri vardır. Bunlar arşın etrafında dönüp dururlar (tavaf ederler). Arşın dört ayağını dört melek taşır. Bu dört kaidenin (ayak, sütun) her iki yana yönü vardır. Bu sütunların yöneticileri vardır; bu yöneticiler birbirine göre farklı üstün rütbelere sahiptir.
Allah melekleri ve bazı insanları arşın taşınmasında görevlendirmiştir.(Hak Tealaya şükürler olsun ki; beni de arşın taşıyıcılarından kıldı.) Bu insan sınıfındaki taşıyıcılardan birisi de benim. Benim bulunduğum ve taşıdığım kısımda Rahmanın Rahmet hazineleri vardır. Bu sebeple beni de şiddetli (sinirli) yaratmasına rağmen merhametli kılmıştır. Şunu da bilirim ki, her şiddette bir gevşeklik vardır. Hiç bir azap yoktur k, sonunda merhamet olmasın. Sıkılan bir şey yoktur ki, sonunda genişlemesin. Her darlığın bir bolluğu vardır. Ben de asıl gerçek olan bu iki yönü öğrenmiş oldum.
Arşta benim sağımdaki kaide (direk) rahmettir; solumdaki kaide şiddet ve kahırdır. Tam karşımdaki dördüncü direk, benim kaidemden taşanların bulunduğu yerdir; rahmet ve şiddetten fazla olanlar, orada nur ve zulmet olarak görülür, bunun içinde hem şiddet, hem de rahmet vardır.
Arşın her iki esas direğinin arasında bir ilave direk vardır ki; bunlar sekiz kaide teşkil eder. Bu dördünün şimdilik taşıyıcıları yoktur. Eksik Kıyamet Günü tamamlanacaktır. Arşın direkleri (dayanakları) arası nurla doludur. Arşın çukur kısmı ile Kürsi arasında geniş bir feza boşluğu ve yanmakta olan bir hava vardır. Bu feza boşluğunda ve arşın köşe bucağında evliya kişiler, bir yandan bir yana uçuşurlar.
Arşın ayakları donmuş su üzerindedir. Bu soğukluk rahmetle bağlantılıdır. Bu donmuş su soğuk hava üzerindedir. Suyu donduran bu soğuk havadır. Bu soğuk havada sadece Allahın ne olduğunu bildiği zulmet vardır.
İşte, Hak Teala bu Kürsiyi, arşın boşluğunda yarattı. Kürsi şekil itibarı ile dörtgendir. Âlemde ne olacaksa gereken emirler buradan verilir. Bu kürsinin boşluğunda, arşta olduğu gibi sema vardır. Burada üst düzey yöneticiler, bütün mahlûkat (yaratılanlar) ve rahmet bölmesinden burayla ilgili melekler vardır.
Allah, Kürsi içinde yuvarlak ve şeffaf bir cisim yaratmıştır; bunu da on iki eşit parçaya ayırmıştır. Bu parçalara da burçlar adını vermiştir. Kuranda bütün ayrıntıları ile anlatılan burçlar bunlardır. (Ves semai zatil bürüci)
Bu burçlar, sulu, havalı, topraklı, ateşli unsurlardan oluşur. Bunlar tıpkı dünya ehlinin unsurları gibidir. Her bir burçta cennet ehlinden bir melek görevlidir. Bu burçlarda da cennette oluşan şeyler oluşur. Bütün değişimler bu burçlardaki değişimler sonucunda oluşur.
İmamcılar, bu on iki burcu, on iki imama iktisap ettirirler. Bu iddia doğru veya yanlış olabilir. Gerçek; bütün âlemin öncülüğünü bu on iki burçtaki on iki melek yapmaktadır. Böylece, bu on iki burç, âlemlerin imamlığını yapmaktadır. Bu on iki melek hiç değişmezler, yerlerinde sabittir.
Arşın aslı, dört kaide üzerine oturtulmuş olduğundan, on iki burç olmasına rağmen, bu burçlar, dört mertebe üzerinedir. Dünya, Berzah, Ahiret üç duraktır. Bu durakların her birinin dört menzili vardır. Bu üç konak, dört ile çarpılırsa, on iki eder. Dünyamız kıyamet günü ateşe dönecek ve bu dört menzilin hükmü ile idare edilecektir. Cennet de, Cennetteki Berzah da bu dört menzilin idaresi altındadır. Koç, aslan, yay burçları aynı mizaç ve tabiata sahiptir. Bunların hüküm menzilleri üçtür ama dört menzilin de etkisi altındadır. Öküz, başak, keçi burcu başka bir mertebededir. İkizler, terazi, kova burçları başka bir mertebededir. Yengeç, akrep, balık başka bir mertebede hâkimdirler. Bunlar dört hâkim vali olarak bir menzilde bulunurlar. Her burçta diğer on iki burcun da etkisi vardır. Yedi Hünnüs (?) ve Künnüs (?) ecramından her birisi gece ve gündüzü oluşturur ve bunun hâkimi ve sahibidirler. Aslan burcu onların burcudur.(?) Aslan burcu sabit bir burçtur.
Dünyamız Yengeç burcunun hâkimiyeti altındadır. Fakat diğer burçların da dünya üzerinde hüküm ve etkisi vardır.
Berzah âlemi, başak burcunun etki ve hükmü altındadır. Diğer burçların da burada etkileri vardır.
Üçüncü menzil Ahirettir. Bu dünyamızın ateşe dönmesi ile ilgilidir. Dünyamızın sahibi yengeç burcu olmakla birlikte, dünya ateşe dönünce bu burcun hükmü kalmayacaktır. Ahirette hâkim burç Terazi olacaktır.
Cehennem ateşinin azabı bitince Terazi burcunun da hükmü kalmayacak ve İkizler burcunun hükmü başlayacaktır.
Allah Atlas Feleğine emir ve vahiylerini belli bir süre için vermiştir. Bu süreler dünyevi, uhrevi ve berzahi menzillerde farklı farklıdır. En hızlı ve hükmü en çok olan Berzahi süredir. Onlar da günlere göre sivrilmiş ve yücelmiştir. Orada günler de farklıdır. Bir gün, bazen yarım, bazen tüm devre ile geçer. Gün olur yirmi sekiz devre ile tamam olur. Yükselmedeki günlerde bu artar, şahsi işlerde bunlar eksilmiş olur. İki gün arasında değişen günlerin dereceleri vardır.
Allah on iki burcu yöneten her bir meleğe otuz ilim hazinesi vermiştir. Her hazinenin bir dolabı (bölüm) vardır. Her bir dolapta tükenmeyen sonsuz ilimler vardır. İşte evrende gerekli olan bilgileri melekler bu dolaplardan alıp indirirler. Bu bilgiler bazen bir gün, bazen yüz için aşağıya indirilirler. Süresi kadar kalıp geri dönerler. Bir günlük süre bu atlas feleğin hareketi kadardır. Cennet ve cehennem ehline nezaret hakkı, bu on iki burca verilmiştir. Cennetteki hükümler bu on iki burçtan çıkmıştır. Dünya ve cehennem ehli, hiç bir hükme tabi olmayarak inen mümessillerle idare edilir. Cennette olanlardan tutun da; yemek, içmek, nikâh, haraket, sessizlik, şehvet ve ölüm gibi her türlü değişiklik, olup biten her şey o hazinlerden inen ilimlerle, o on iki mümessilin eliyle ve Allahın izniyle olur.
Aden cennetleri hariç, diğer cennetleri, bu on iki mümessil oluşturmuştur. Çünkü Aden Cennetini Hak Teala kendi elleriyle halk etmiş ve kendi hükümranlığına kale yapmıştır. Burayı Tuba ağaçları ile süslemiştir.
En yüksek cennet Vesile Cennetidir ki, Aden ve diğer cennetleri içine alır. Allah burayı Hz Muhammede tahsis etmiştir. Bu Vesile Cennetinin yerini mükevkep felek sathında yapmıştır. Bu satıh (yüzey), cehennem ateşinin damını oluşturur.
Kuran ayetlerinin sayısı kadar cennet evleri vardır. Bu evleri kazanmak için Kuran ayetlerini okumak gerekir. Cennet kapıları insan uzuvlarına (göz, kulak, dil, eller, karın, mahrem uzuvlar, ayaklar ve kalp) denk gelecek şekilde düzenlenmiştir. Cehennemde, Firdevs ve Vesile cennetlerinin dışında ki cennetlerin benzerleri vardır.
Allah Rahmeti sonucu, gezegenlerle dolu gökyüzünün düşüp insanlığı yok etmesine izin vermez. Ancak kıyamet günü gökler yere düşüp insanlığı ve dünyayı yok edecektir. Allah bu cürümlerle dolu feleği, atlas renkteki gökyüzünün karın boşluğunda yaratmıştır. İşte bu mükevkep felek (gök) cennetin yeri, atlas felek de cennetin semasıdır. Bu mükevkep felek, sonsuz sema deryaları içinde bir halka gibidir. İç kısımda yirmi sekiz konak (bölüm) vardır.( Şekil:4) Bu mükevkep felekte menziller (yol) olan ve gezici cürümler adı verilen evramlar (cansızlar) da vardır (Vel kamere kaddernahu menazile) .
Bu mükevkep felek içinde seyyar cürümlerin menzil ve yerleri belli edilmiştir. Burası kevkepler (yıldızlar/gezegenler) arasında bir mıntıkadır. Burası, ilahi farz ve takdirle belli miktarda cansız varlıkla doludur Bu miktarların benzerleri en çok, bu seyyar kevkeplerle bilinir ki, o yere bir seyyar kevkep inmeden bunlarda menziller olduğu bilinmez. Böyle olmasaydı başka kevkeplerden bir farkı olmazdı.
İşte bu feleğin altında dünyamız bulunuyor. Hak Teala burçlarda olan hazinlerinden ve etkili bilgilerinden bir şey almak için, on iki meleğin elinde bulunan bu kevkeplerin her birine atlas felek içinde bir yer göster miştir. Çünkü Allah her bir kevkebe ayrı bir tabiat vermiştir. Bu seyyar uydulara güneşten nur verilmiştir. Güneş gezegenlerin en azametlisidir ve gezegenlerin kalbidir. Bu gezegende nur adında daimi bir tecelli vardır. Güneşin nur tecellisi süreklidir.
Gezegenler boşlukta yüzerken birbiriyle çarpışır ve yeni gezegenler oluşur. Bu çarpışma buradaki havaya ve tüm mahlûkata yayılır. Bu hava ise âlemin hayatıdır. Bu nemli ve sıcak bir havadır. Bu havanın ısısı yükselince ateş olur. Buradaki ısı derecesi düşünce su adını alır. Bu ateş ve suyun ortası havadır. Allah suyun içinde hava bulundurur. Bu hava çok hızlı değişkendir. Hava hareket eder, sabitlenir, akar. Esas olan HAVAdır. Duran hava ateş ve nemin en uygun birleşimidir. Her şeyin aslı havadır, Allah her şeye havayla hayat vermiştir. En azametli burçlar hava bularıdır (İkizler, Terazi, Kova)
Allah yedi kat semayı farklı büyüklükte yaratmıştır. Yedi gezegenin farklı sema kubbeleri vardır. Allah arzı yaratınca buraya kuvvetler ve rızıklar koydu. Sonra bakır renginde bir duman olan dünya havasını yarattı. Arzdaki, kubbe gibi bu şeffaf dumandan yedi kat gökleri yarattı. Yarattığı bu göklerin her birinin etrafını da gene göklerle çevirdi. Bu yedi kat semada uyduları yaratıp bunları da düzene soktu. En yakında ve dünya semasında Ay vardır. İkinci semada Merkür, üçüncü semada Zühre (Venüs), dördüncü semada Güneş, beşinci semada kırmızı Merih (Mars), altıncı semada Müşteri (Jüpiter), yedinci semada Zuhal (Satürn) vardır. (Şekil:3)
Bu gezegenler boşlukta yüzerken burçlardaki bilgi hazineleri bunlara indirildi. Melekler bu hazineleri bunlara hediye etti. Sonra bu bilgiler gezegenlerdeki rükunlara (direk, sütun, esas) etki etmeye başladı. Bu etki sonucunda birçok şey oluştu. Gezegenlerin etkisi sonucu katı varlıklar oluştu. Bunlar: bitki, hayvan, insandır. En son insan oluştu. Hayvan ise İnsan-ı Kamilin halefidir. Âlemin gerçekleri ve hakkın gerçekleri İnsan-ı Kamilin görünüşünde toplanmıştır. Bu etkiler var olan her şeyde, o varlığın kâmil çeşidini oluşturmuştur.
Madenlerin en kemale ermişi, altındır. Bitkilerin en kemali Vakvak ağacıdır. Hayvanlarda en kâmil şekil ve suret insandadır. Maden ve bitki arasında, olan ise, çölde tohumsuz yetişen Mendir. Buna Hz Muhammed Men adını vermiştir. Türkler ise Ak mantar derler. Hurma ise bitki ve hayvan arasıdaki özellikleri taşır. Şebek (maymun) ise insanla hayvan arasında vücut bulmuştur.
Hak Teala bu yarattığı suretlere üfledi, bir ruh verdi ve canlandılar. Bu canlıları o vakit tanıdı ve kendini de tanıttı. Bunlardan bir kısmı gıdalanmak suretiyle büyür, uzar ve gelişir; diğeri de gıdasız olarak gelişir. Yaratılan bu canlı ve cansızlar dan, gıdalanarak gelişenler: bitki ve hayvan; gıdasız gelişenler; madenler ve taşlardır. Canlı hayvanların tümü konuşan canlı nefislerdir. Âlemde nefsi olmayan hiç bir şekil yoktur.
Hak Teala her semaya emir ve vahyini vermiştir. Sonra bunların idaresi için temsilci ve vekiller görevlendirmiştir. Bunlara Dairesel hareketler vermiştir. Onun için bunlara eflak adı verilmiştir. Ayrıca yedinci gökyüzünde meleklerin Kâbesi vardır. Bunun adı Mamur Ev (Dıralı)dir. (Şekil:3)
Allah her semayı imar edecek ruh âlemlerini ve melekleri görevlendirmiştir. Bu melekler âlemin düzen ve faydası için gönderilmiş Allah sefirleridir. Bu elçilerin asla terk edemedikleri belli görev yerleri vardır. Yedinci gök ile mükevkep felek arasında kürsiler vardır. Bu kürsilerde ellerinde örtüler tutan tahir melekleri vardır. Bu melekler Âlemin kötülüklerini saklamak, iyiliklerini göstermek gerekir. Allah düsturuna göre ahlâklanmışlardır.
Allah muvahhit kulları için semaları birbirine bağlamıştır. Gökler ve semalar düşmede ve inmededir; yani hala yoldadır. Kâinatın sonu gelince, sadece Ahiret, Cennet ve Cehennem kalacaktır. Kürside, Ahiret günü için bulunması gereken cennet ve cehennemlerin yeri hazırdır. Bütün bunların yönetimi de burçların idaresin verilmiştir.
Arabi´nin bilinmeyen yönleri
Muhiddin Arabi´nin çok iyi bir simyacı olduğunu tarihçi İbni Cevza yazar. Ayrıca İlmi Cifr (nümeroloji) ve İlmi Havas (Kuran´nın bazı ayetlerinden sonuçlar çıkarmak için özel dualar etmek) konularında usta olduğu söylenir. Arabi´nin üstün zekalı bir düşünür ama aynı zamanda da bir maji bilgesi olduğu düşünülebilir. Kehanet kitapları vardır ve yine bazı kitaplarında astroloji, nümeroloji ve büyüden söz eder. Onu reddedenler arasında İbni Haldun, İbni Teymiye, Teftazani, Muhammed üy-Halebi ve Cevvizade gibi önemli İslam bilgeleri vardır. Ama bu karşı çıkışın temelinde bazı gizem bilgilerinin halka anlatılmasının mahzurlu olduğuna inanmak ve sapkınlığın oluşacağını sanmak gibi faktörler vardır. Yanısıra da hem yukardaki isimlerin hem de onları izleyen taklitlerinin, Arabi´nin bilgi düzeyine erişemedikleri düşünülmelidir. Büyük bir olasılıkla onu anlayamamış ve karşı çıkmışlardır. Aşağıda yer alan ve konumuzu ilgilendiren bölümler Arabi´nin "Dürr-i Meknûn" adlı eserinden alınarak yorumlandı. Ama bu yorumlar günümüz çizgisine uyularak yapılmıştır. Yani temel olarak "Danikenizm" kullanılmıştır. Elbette ki bu yoruma katılmayanlar olabilir.
* Bir şehir vardır ki, ona Rumiyye denir. ahir zamanda inananlar her yeri alacak ama orayı alamayacaklar. Orası çok büyük bir şehirdir. Orada parmağı kulağında bir heykel vardır, yüzü Bilal´e benzer. Bir diğer heykelde at üzerinde duran biri vardır, yüzü Ali´ye benzer. Bir başka heykel vardır, yüzü Peygamber´imizin kızı gibidir. Hz İsa; "Benden sonra bunlar gelecekler.." demiştir. Bu heykellerin hangi yönü harab olursa o yöndeki ülkeler ve şehirler harab olacaktır.
Yorum: Burası hangi kentti acaba? Herhalde heykellerin yüz güzellikleri onların kutsal kişilere benzetilmesine neden oldu. Rumiyye, büyük olasılıkla Araplar için Anadolu´ydu. O zaman bu kent, antik Efes, Milet veya Afrodisyas olabilir.
* Yine Hint´te bir heykel vardır. Ucuzluk olduğu zaman ağzından güzel sesler, hasta olduğunda kötü sesler çıkar. Üzerinde iki yüz vardır; boyu 250 arşındır (17 m.). Ağız, budun ve kulaklarında kuşlar yuva yapmıştır. Bir başka heykel vardır, iki eli havadadır, ağzından on değirmeni döndürecek su çıkar. Önünde bir göl vardır.
Yorum: Yer belli Hindistan ve ağzından akan suların bir havuza dolduğu dev bir Hindu tanrı heykelinden söz ediliyor.
* Yine oralarda bir başka heykel vardır, dört eli vardır. Bir ile dua eder gibi, öteki eli şikayet eder gibidir, üçüncü elini böğrüne koymuş, dördüncüsüyle birşey tutmaktadır. Kimse bilmez ne şeydir.
Yorum: Yine Hindistan ve bu heykeli tanıyoruz; kan, ölüm ve kötülük tanrıçası Kali.
* Firengistan´da bir yer vardır. Orada da bir resim. O şehre fakir biri gelse, keşişler fakiri resmin önüne götürürler. Resim fakiri görünce ağlar. O zaman keşişler, fakire güzel bir verirler ve Hıristiyan yaparlar. Ama ondan sonra resim bir daha ağlamaz.
Yorum:
Avrupa tabii ki Frengistan. Demek eski çağlarda da stigmatik Meryem veya İsa resimleri veya ikonaları vardı. (Stigma, bazı pşisik etkiler sonucunda dinsel objelerde veya kişilerde görülün gözyaşı ve kan damlaları)
* Yine uzunluğu 1000 arşın (68 m.) olan bir alet vardır. Üzerinde filden büyük bir kuş vardır, öteki kuşlar gelip üzerine konunca kanatları yanar ve düşerler.
Yorum:
Bunu bilemiyoruz. Herhalde dünyadışı birşey olsa gerek.
* Mağrip´te bir şehir vardır, adına Kurvat denir, şimdi yıkıktır. Oradaki sarayda altın bir taht vardır ve de üzerinde bir resim. Resim garip bir dille konuşur ama kimse anlamaz.
Yorum: Burası bal gibi Atlantis´ten kalmış bir üs olabilir.
* Acaip yerlerden birisi de Adem Peygamber´in mezarıdır. Mezar Serendip Dağı´ndadır, uzunluğu 60 arşın (4 m.), çapı 40 arşın (2.7 m.), 20 arşını (1.3 m.) denizin içindedir. Deniz canavarları üzerinde yüzerler.
Yorum: Böyle bir yer var. Sri Lanka´da. Adem´in ayak izi burada deniyor ama mezarı diyenler de var. Kim kazı yaptı ki, bilelim?
* Horasan´da demirden yapılmış bir aslan vardır. Ağzından ateşler çıkar. kim yaklaşsa yanar. Bir gün oraya gelen birisi ateşten kurtularak yanındaki mağaraya girdi. Orada içinde ipekler giymiş bir ölünün yattığı bir tabut gördü.
Yorum: Bu da eski uygarlıklardan kalmış olsa gerek ya da uzaylılar birşeyi koruyorlar. Dev ölüler ise eski metinlerde ve Tevrat´ta adları geçen "Nefilimler" olabilirler.
* İskenderi Zülkarneyn, yine bir mağarada bir kolu minare uzunluğunda, bir dişini bir devenin kaldıramayacağı bir ölü gördü. Başka bir mezarda ise, gözünün içine bir adamın girebileceği bir ölü vardı.
Yorum: Yine aynı devler...
* Yine İskender, bir gece deniz kenarında giderken, denizden bir canavarın çıktığını gördü. Ağzında dev gibi bir inci vardı, inci ışık verirdi. Canavar inciyi yere koydu ve karaya çıktı. Balıkçılar bağırınca, canavar inciyi bırakıp suya girdi. Balıkçılar inciyi aldılar Şah´a götürdüler. Şah inciye baktı ve içinde yedi iklimi gördü. Dağlar, denizler, şehirler, adalar görünüyordu. Hepsini incinin içinde gördü.
Yorum: Bir uzay aracı var gibi... Işık veren inciyi bir tür monitör olarak düşünebiliriz. Bir lap-top monitör olabilir. İyi de acaba Şah monitörü ne yaptı?
* Halife Muktedir zamanında iki insan vardı. İkisi de kadındı ve boyları yüzer arşındı (6.8 m.), dağda yaşarlardı. Askerler onlara yaklaşmazdılar ama birgün ikisini uyur buldular, ok attılar, ikisini de öldürdüler.
Yorum: İnsanların ettiği nankörlüğe bakar mısınız? Ya devleri ya da dev uzaylıları uyurken öldürmüşler.
* Türkistan ulu bir yerdir. Halkının ömrü uzundur, şifalı otlar yetişir, gergedan eti yerler, sultanları file biner.
Yorum: Türkistan nasıl bir yermiş böyle? Fakat Türkistan´da gergedanlar ne arıyorlar? Ya filler? Türkistan´la Hindistan karışmış olabilir mi?
* Türk diyarlarından Merd şehrinde yaşayan bir uluya oradaki acayiplikleri sordular. O da; "Evvelce burada taştan bir put vardı. Boyu yüz arşından (6.8 m.) fazlaydı. Gökten indi diye taparlardı."
Yorum: Bu bir roket olabilir mi?
* İskender, hortlağı, perisi çok olan biryer gördü. Periler bir saat insan, bir saat korkunç oluyorlardı. Bazılarına göre bunlar insan, bazılarına göre cindir. Cin tayfası göğe çıkmak istediğinde, yer ve gök arasında duran melekler onlara mani olurlar, ellerinde kıvılcımlar vardır, cinleri kıvılcımlarla düşürür, öldürürler.
Yorum: Uzeyda birşeyler oluyor.
* Onlar geceleri dağlarda insan şeklinde yolcuların önüne çıkarlar. Kah uçar, kah dururlar. Yolculara sıkıntı çektirirler. Çok kimse bu devleri görür, saçlı sakallı dervişe benzer yüzleri olan geyiklere binerler... Bu dağlarda geyiğe binmiş evliyalar dolaşır.
Yorum: İnanılmaz ama bunları yazanlar "StarWars II"yi izlemişler. Filmdeki saçlı sakallı insanımsı suratlı geyiğe benzer yaratıkları anımsadınız mı?
* Ulu Tanrı 18.000 alem yarattı. Birçok mahluk ile doldurdu. Kiminde melekler, kiminde türlü türlü mahluk vardır. O alemlerin birisi Zümrüd alemiydi. Onlar uça uça kendi alemlerinin hududuna geldiler ve başka bir aleme geçmeye karar verdiler. Havaya aktılar, süzüldüler, küreleri geçtiler ve geri dönmediler.
Yorum: Galaktik yolculuk daha iyi anlatılabilir mi? Kimbilir ne zaman geri dönecekler. Kimler mi? Bilmiyoruz ama belki de geldiler..
* Süleyman´ın zamanında onu ziyarete gelen Belkıs yoldayken Süleyman´ın cinlerinden birisi Belkıs´ın sarayını ondan evvel getirmeyi teklif etti. Ama veziri aynı işi daha çabuk yapacağını söyledi. Süleyman vezirine izin verdi. Bir gürültü koptu ve aniden çölün üstünde bir saray belirdi. Sonra Belkıs geldi, sarayın içindeki gölü su sanarak geçmek için eteklerini kaldırdı, bir de baktı ki su değilmiş. Utanarak Süleyman´a geldi, elini öptü. Süleyman, Belkıs´a sarayın kendi sarayına benzeyip benzemediğini sordu. Belkıs, çok benzediğini söyleyince Sülayman şükür etti.
Yorum: Ya ışınlanan bir yer ya da görünmezlikten görünürlüğe geçen bir uzay aracı. Belkis, bastığı yerin su olduğun sanmıştı ama herhalde cam veya kristalize bir zemindi.
* Süleyman´ın tahtı bir acayipti. Uzunluğu üç mildi. Sağ ve sol yanlarında 12.000´er kürsü vardı, buralardaki kızıl altın ve gümüş sandalyelere bilginler otururdu. Süleyman´ın bulunduğu kürsü, dört arşın (2.72 m.) büyüklüğündeydi. Kürsüde altından ve gümüşten yapılmış kutsal kitaplardan dersler veren oniki hoca vardı. Seslerini Süleyman´ın kulağına rüzgar götürürdü. Tahtı da rüzgar götürürdü. Rüzgar dört tarafından eser, tahtı ağır ağır kaldırırdı. Tahtın üzerinde sırçadan bir ev vardı ve daha onun üzerinde iki altın aslan duruyordu. Süleyman ne zaman ayağını tahta bassa, taht çevrilirdi. Aslanlar ayağa kalkar, pençelerini açarlar, kuyruklarını yere vururlardı. Süleyman ne zaman kürsüye binse, güneş yüzlüler inciler ve ateşler saçarlardı.
Yorum: Hezekiel´in gördüğü gökten gelen cismi anımsatıyor. Tüm anlatılanları elektromanyetik aygıtlara dönüştürün. Altın ve gümüşleri de titanyum veya diğer elementler olarak kabul edin. Ne görüyorsunuz?
* Süleyman´ın devlerinin kimisi İnsan yüzlü, ötekileri kaplan suratlı veya gövdeli, kimi öküz başlı, kimi yılan şekilli, kimi ejderha başlı, kimi maymun yüzlü, kimi eşek ayaklı, kimi aslan yüzlü, kimi fil gövdeliydi. Ağızlarından ateşler saçılır, yüzlerine bakanın ödü kopardı. Hepsi Süleyman´ın emrindeydiler... Bunların gıdaları sıcak rüzgar ve kaynar suydu..
Yorum: Yine "Star Wars" ama bu kez birinci bölümdeki bar sahnesine benziyor. Ne kadar garip uzaylı yaratık varsa orada. Süleyman´ın uzaylı bir lider olduğunu düşünmemek elde değil.
* Itlak diye bir şehir vardır. İskender oraya gitti. Halkına görünmedi.. Üç gün burada kaldı, hayran hayran seyretti... Oradan başka bir şehire gitti, içinde 200 dağ, 200 kale vardı. İçinde hergün savaşan periler yaşardı.. İskender görünmedi şehirden çıktı gitti.. sonra geri döndü geldi, bu kez onu gördüler. O anda değirmen taşı gibi bir fırıldak koptu geldi, her kime dokunsa yok ederdi..
Yorum: İskender´in görünmezlik sağlayan bir aracı var. Dönüp gelen fırıldak elbette ki bir uçan daire olsa gerek.
* Allah´ın yeryüzünü 70.000 yıl evvel yarattığı söylenir. O vakitten Adem´e kadar elbet dünya sessiz kalmadı... Fakat bazı rivayetlerde haber verildiğine göre, her devir 7.000 yıl olmuştur. Bu zamanda bir mahluk geldi ki, Allah emir ve yasaklarını onlara bildirdi. Sonra isyan ettiler ve Allah onları değiştirip başka mahluk haline getirdi. Dünyanın sonuna 7.000 yıl kala insanın yarıtıldığı rivayet olunur. Onun için Adem´e son mahluk denir. Zaman geldi, yeryüzü hayvanat oldu, Allah onlara da peygamber yolladı.. Emre uydular sonra içlerinde azgınlık başladı ve Allah onları yok etti... Sonra başka kavimler yarattı.. Bunların bazısı rüzgardan yaratıldı. Böylece her mahluk devrini tamamladı ve sonra Allah cinleri yarattı. Ev yapmasını bilmeyen, mağaralarda yaşayan bir mahluk daha vardı..
Yorum: Sanki Madam Blavatsky´nin "Gizli Doktrin"inin ilk bölümünü okuyoruz. Yaradılış öyküsü tamamen bu okült kaynağın aynısı. Bu gezegenden kimler geldi, kimler geçti...
* Derler ki Kaf Dağı´nı görenlerin sayısı dörttür. Adem´den sonra ikincisi Süleyman´dır. Tahtını yel götürür, bir günde bir aylık yol giderdi... Üçüncüsü Sülayman´dan üçyüz sonra yaşayan İskenderi Zülkarneyn´dir, rivayete göre onun tahtını bulut götürdü..
Yorum: Süleyman gibi efsanevi bir kişilik olan İskenderi Zülkarneyn´de (Dikkat edin bu ismin Makedonyalı Büyük İskender´le ilgisi yoktur) büyük olasılıkla dünyadışı bir canlı olsa gerek. İkisi de özel araçlarla uçabiliyorlar.
"
|
| |
Oturum Aç
|
Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.
|
|
"LOTR: Muhiddin-i Arabi'nin Eserleriyle Lotr ve Silmirallion'a Bakın" | Oturum Aç/Yeni Hesap Yarat | 5 yorum |
| Yorumlar gönderene aittir. İçeriğinden hiçbir şekilde site ve site yönetimi sorumlu tutulamaz. |
Re: Muhiddin-i Arabi (Puan: 1) Gönderen Iarwain Tarih: Nisan 06, 2010 - 09:20:02 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | Aslına bakarsanız bu yazı, uzun zamandır sistemde duruyordu. Yazarın kendisinin mi yoksa bir siteden aldığı bir yazı mı belirtilmediği için yayınlamamıştım. Okudum. Biraz da nette araştırdım ve bulamayınca, yazarın kendisinin yazdığına karar verip yayınladım.
Konu ile fikirlerim şöyle : Normalde ben YE ile bu tür şeylerin karşılaştırılmasından hoşlanmıyorum. Simya ile karşılaştıran yine bir Arap yazarın kitabını okumuş ve çok alakasız bularak pek sevmemiştim. Bu yazıda da, kendince benzerlikler bulmuş yazan arkadaşımız. Biraz zorlarsak, şaşırtabiliyor da. Ama yine de tam olarak karşılamadığını düşünüyorum.
Muhyiddin Arabi hakkında da fazla bir bilgim yoktu. Nette gezerken, kendisinin bir İslam Alimi olduğunu öğrendim. Ancak, "bediüzzaman" beyefendi ve tayfaları, kitaplarının okunmasını sakıncalı bulmuşlar.
http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage.php?s=article&aid=8441
Eh bu durumda ben de, kesinlikle okunması gerektiğini düşünüyorum. Hatta bence bu bediüzzaman dedikleri kişinn kitapları BİLE okunmalı. insan, oku***** aydınlanır. Her şeyi okumalı ki, doğruyu kendi aklıyla bulsun. Ama yok zihniyet belli. Sadece onların dediğini okuyup, sadece onlar gibi düşünmeni istiyorlar.
Neyse konudan sapmayalım. Yazı ilginç Uğraşılmış. Buyrun okuyun ve karar verin. |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
Re: Muhiddin-i Arabi'nin Eserleriyle Lotr ve Silmirallion'a Bakın (Puan: 1) Gönderen hmtekin (hmtekin@yahoo.com) Tarih: Nisan 08, 2010 - 18:53:35 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | Yazar Muhyiddin-i Arabi'nin düşüncesini fantezi edebiyatı kapsamında değerlendirmiş. Modern çağlarda yaşayan bir insan açısından böyle görülmesini doğal tabii. Arabi'nin devrindeki yazına, bilhassa seyyahların yazdıklarına bakarsanız pek çok uçuk kaçık hikaye bulursunuz. Fakat o dönemlerde bilginin daha çok ağızdan ağıza yayıldığını da akılda tutmak gerek.
Öte yandan Arabi yazdıklarıyla, söyledikleriyle hala bir tartışma konusudur. Kimi evliya der, kimi zındık.. Vahdeti Vücud anlayışını benimsemiştir ve Hallaç gibi o da dilini pek tutmamıştır. Tarihi, kıssaları, iyilik-kötülük kavramlarını biraz farklı yorumlaması yüzünden tepki toplamıştır. Firavun için "o bir arifti" demiştir mesela. Gizli bilimlerin, sırların peşinden koşmuştur. Fakat bu noktada yazarın Arabi'yi eleştirenler için "onun bilgi seviyesine erişmedikleri düşünülmelidir" demesini çok yanlış buluyorum. |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
Re: Muhiddin-i Arabi'nin Eserleriyle Lotr ve Silmirallion'a Bakın (Puan: 1) Gönderen LOTHLORIEN Tarih: Mayıs 03, 2010 - 16:13:51 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | Bunlar gerçek mi yoksa bu da Muhiddin Arabi adlı şahsın romana benzer kitabı mı? Ve LOTR la benzerliği neler?? :S |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
Re: Muhiddin-i Arabi'nin Eserleriyle Lotr ve Silmirallion'a Bakın (Puan: 1) Gönderen gandore Tarih: Temmuz 09, 2010 - 00:26:25 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | izninizle ben öncelikle yorumları arabi'nin yazdıklarından daha uçuk ve ütopik bulduğumu belirtmek itiyorum. her şeyi uzaylılara bağlayamayız öyle değil mi? mesela o dönen gelen fırıldak pekala bir kasırga da olabilir, sonuçta rüzgar süleymanın emrindeydi. ne bileyim, mesela fil büyüklüğündekki kız da zümrüdüanka olabilir kuşlar üstüne değince yanıyolarmış falan baksanızıa. |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
|