Oturum Aç
|
Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.
|
Önceki Yazılar
|
Mart 21, 2013 - 08:08:57 · Kızıl Yolculuk (1)
Kasım 07, 2012 - 16:17:32 · Bitmemiş Öyküler Çıktı (10)
Kasım 07, 2012 - 16:00:58 · Rohan ve Türk Benzerliği Üzerine (0)
Kasım 07, 2012 - 15:56:46 · Hobbit Fragmanları (0)
Aralık 21, 2011 - 08:18:56 · Hobbit Trailer (0)
Ekim 10, 2011 - 10:09:41 · Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (2) (0)
Haziran 13, 2011 - 10:37:47 · Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (1) (5)
Haziran 13, 2011 - 10:34:53 · Hobbit Vizyon Tarihleri ve Isimleri Açıklandı! (0)
Haziran 13, 2011 - 10:18:39 · Oyun Fikirleri (2)
Aralık 03, 2010 - 08:08:20 · BBC Tolkien röportajı (0)
Kasım 22, 2010 - 11:15:26 · The Hobbit icin Gazete Ilani (2)
Ekim 22, 2010 - 11:31:19 · Hobbit oyuncuları (10)
Ekim 13, 2010 - 09:27:41 · Yüzüklerin Efendisi'nin Sırrı Ne? (2)
Haziran 02, 2010 - 07:54:36 · HOBBİT TEHLİKEDE (4)
Nisan 06, 2010 - 09:13:39 · Muhiddin-i Arabi'nin Eserleriyle Lotr ve Silmirallion'a Bakın (5)
Nisan 06, 2010 - 09:13:33 · Gölgelerin İçinden (0)
Ocak 19, 2010 - 08:58:13 · Born of Hope. LOTR Fan Filmi (11)
Ocak 08, 2010 - 15:45:13 · Hobbit'le İlgili Bazı Sorular (0)
Ocak 08, 2010 - 15:44:59 · Mucizeler Savaşı (6)
Ocak 08, 2010 - 15:44:38 · LOTR Filmlerindeki Sinir Bozucu Sahneler (18)
Eski Yazılar
|
|
Beldaran göndermiş "Daha önce ilk kısmını yayınladığımız makalenin aşağıda yer alan ikinci kısmı Anaglareb ve Faramir tarafından dilimize çevrilmiştir. Düzeltmeleri ise Anaglareb ve Zaman Gezgini tarafından tamamlanmıştır.Kendilerine teşekkür ederiz.
IV. Dilbilimi’nin Önemi
Tolkien’in bütün çalışmalarının altında yatan, hem profesyonel hem de kelimelere ve dile karşı saf bir sevgiyle oluşan dilbilimidir. Doğru kullanılan bir dilin ses ve tonlaması ve bu dille yapılan çalışmalar tabir-i caizse Tolkien’i yürekten etkilerdi. Quenya’yla benzerlik taşıyan Gotik dilde, Fince’de ve Sindarin’in esinlenildiği Galce’de gözlemlendiği gibi. Diller, onun kurgusunu had safhada etkilerdi, sadece tek tek seçilmiş kelimeler değil; hatta “o bu fikirlerin ona gönderildiğini düşünürdü […] isimler ve lisanlar arasından gizli titreşimler ile.”(Shippey, 263)
İşte burası dilbilimin rolünün geldiği yer. Tolkien özellikle kelimeler ve onların tarihçesiyle yakından ilgiliydi –kökenbilimiyle de elbette- ve bunu kurgularında da yansıtmıştır. Ancak bu şekilde yarattığı mitolojik altyapı ve yansıttığı tarihi arka plana, değerli bulduğu kelimelerin dünyasını yerleştirmeye çalışmıştı. Kendi ağzından çıkan sözler şöyleydi: “Tarihi seviyorum ve o beni yönlendiriyor, ama en severek yaşadığım anlar tarihin bazı kelimelere ve isimlere ışık tuttuğu anlardır.” (Shippey, 62) Bu durumun çok fazla olmaması nedeniyle, kendi kendini doğrulamaya çalışmış, elbette ki önce yaratmak zorunda olduğu kelimeleri ve isimleri tarihe kendi vermiş ve tüm prensiplerine karşı çıkarak bundan önce hiçbir dilin var olmadığını varsaymıştır. Yarattığı bu diller için kurguları ikinci planda kalıyor, daha az önemli bir kurgulama süreci geçirerek lisanları ön plana çıkarıyordu. Kendisinin de söylediği gibi, “ Bütün ‘hikâyeler’ diller için bir dünya yaratmaktı, tersinden ziyade!” (Shippey, 22; Humphrey Carpenter’ın “Letters from J.R.R. Tolkien” kitabından alıntılanmıştır) Bununla birlikte, Tolkien’in dillerin bir içsel değere sahip olduğu inancı vardı; “insanların kelimelerle tarihi hissedebileceğine, lisan tarzlarını anlayabileceklerine, sadece sesten lisanın hissini alabileceğine” (Shippey, 104) inanıyordu. Burada Tolkien, kendisi üzerinden diğerlerinin düşünceleri konusunda sonuca varıyor olabilir, ama belki de kendisi için, her şeyin kendi saygıdeğer ve gerçek bir adı vardı, ona tam olarak uyan ve herkes tarafından anlaşılabilir bir isim. Bu tür bir özelliği Tom Bombadil’de görebiliriz, Ademvari bir şekilde, bütün şeylere onlara uyan, eşbiçimli ve gerçek isimlerini vermektedir.
Bunların hepsi Tolkien’in çalışmaları için kendi tanımını bize anlatmaktadır: “dilbilimsel estetik üzerine çok uzun bir deneme.” (Shippey, 104; Humphrey Carpenter’ın “Letters from J.R.R. Tolkien” kitabından alıntılanmıştır) Ayrıca Tolkien “konuşan isim”leri gerçekten sever gibi görünüyor. Örnek vermek gerekirse, Eomer’in bütün ataları “kral” anlamına gelen bir Anglosakson kelimesiyle isimlendirilmiştir veya Gandalf’on “Güney”deki ismi Incanus’tur, Latince’de ak saçlı manasına gelir. Bir başka örnekse, birçok ciddi çalışma ve yazarın değindiği gibi Yaşlı Took’un ismidir: “Geronitus”, “çok yaşlı bir adamın huyunun sahibi”nden başka bir anlama gelmez. Her türlü durumda, isim, ismin verildiği kişiyi tanımlıyor; şöyle söyleyebiliriz “isimlendirmek, bilmektir.” (Moseley, 54)
Derinlik, Tolkien’in bütün çalışmalarında en çok değer verdiği şey, yarattığı dillerden ayrı olarak nesnelere ve insanlara verdiği isimler sayesinde kazanılmıştır. Edebiyata bir karşıtlık yaratarak –ki Tolkien Eski İngiliz edebiyatında olan ancak, hiç de küçümsenmeyecek ölçüde beğendiği kahramanlık şiiri Beowulf’ta olmayan gibi bir arkaik ruh arasındaki fark gibi- amacı dilbilimini kullanmak –kendisinin söylediği gibi “Kuzey dillerinin sahip olduğu özel bir yük […] ve sahip oldukları özel bir disiplin avantajı” (Shippey, 8)- ve bu ruhu tekrar canlandırmaktı. Böylece, gayet anlaşılabilir bir şekilde bütün kurgusu kelimeler, kökenbilim ve dilbilim üzerine kurulmuştu. Dünyasının büyük bir bölümünü geleneksel hikâyeleri, eski Elf, Cüce, Ent ve Ejderha hikâyelerini taban alarak çıkarmıştı; bunlar dilbilimsel olgular olduğu halde, içinde bulunan şiirin özleri de kurgusal sonuca belli bir derecede etki etmişti. Diğer isimlerin, mesela Shire’daki yer isimlerinin hâlihazırda gerçekleri de bulunmaktadır, özellikle Shire’ın yapısı da ortalama bir şekilde örneklenmiştir, mesela vermek gerekirse Orta İngiltere, Worcestershire çevresi bir örnek oluşturabilir. Bu noktada iki yöne ayrılan isim türleri görünüyor Orta Dünya’da: bir hikâye, karakter veya yer bulunduktan sonra oraya yerleştirilen isimler (“İsimler her zaman kafamda bir hikâye yaratır” (Shippey, 60) demiştir Tolkien); ve yaratıldıktan sonra isimlendirilmiş isimler; tabi ki sonradan düşünülebileceği gibi, yazarın kafasında bu fikir hep var olmuş olabilir.
Yüzüklerin Efendisi tamamen Tolkien’in “kelime hikâyeyi anlatır” (Shippey, 15) prensibine göre çalışır, kendisinin de bir mektubunda onayladığı (Shippey, 15); bu prensip bir etiket gibidir, bilene daha çok şey anlatır. Bir dilbilimci –Tolkien gibi- kişilerin ve yerlerin isimlerindeki gizli manaları ve bu isim anlamlarının önemini hafife almaması gerektiğini algılamalıdır. Eğer isim “etiketlenir” ve algıda ayrılık doğarsa, her algı dikkate alınmalıdır. Tolkien’in ilk isme önceliği verme gibi bir seçimi olabilir, Aragorn’da olduğu gibi aslında Elessar’dır, “Elf-Taşı”, karanlık ve belki de zorba görünmüştür ilk görüşte. Ama işte onun ne olabileceğini öngören satırlar: “Altın olan her şey parlamaz / Her gezgin yitirmemiştir yolunu.” İşte T.A. Shippey’in değindiği bir nokta: “Tolkien’in inancı, ‘kelimenin varlığı doğruladığı’ yönündeydi” (Shippey, 51).
Sonuç olarak, Yüzüklerin Efendisi dilbilimsel bir temelde kurulmuş ve Tolkien ilhamını kelimelerden almış olsa bile, Tolkien’in nasıl düşündüğünü anlamaya çalışan birisinin, onun çalışmalarını büyük ölçüde şekillendiren bütün etmenleri hesaba katması gerekir. Şöyle diyebiliriz: “Tolkien’in dilbilimciliği ve kurguculuğu arasında ek yeri yoktur” (Moseley, 1)
V. Orta Dünya Mitolojisi
Mitolojinin Yaratılışı
Yukarıdaki bölümlerde açık olan şey Tolkien’in klasik tarzda edebiyat eserleri yazarak tatmin olamayacağıydı. Mitleri kapsayan ve edebiyatın yazılmamış kurallarına aykırı geldiği için eleştirilerle karşılaşan eski gelenekleri, başka bir ortam aracılığıyla yeniden uyandırmak istiyordu. Gerçekten de “Tolkien bir roman yazmak amacıyla yola koyulmamıştı, […] Çok yüksek ihtimalle mitoloji yazmak üzere yola çıkmıştı,”(Moseley,52; italikler). Bu, tıpkı kozmik mitlerde olduğu gibi ilgi odağını karakterlerden uzaklaştırarak bireylerin arka plana alınıp kahramana evrensel bir boyut kazandırılması gibi bir yeniden düzenlemeyi içermekteydi. W.H. Auden’in Tolkien için söylediği gibi Shakespeare karakterleri ve onların gelişimlerini yaratırken; Tolkien dünyalar ve mitler yaratmıştı. (comp. Murray, A. : Das Tollden Quizbuch, 67. Klett-Cotta.)
Tolkien’in böyle yapması için üç ana neden vardı. Onu mitlere doğru sürüklemiş olan fililojiye olan ilgisi, kendi şiir sanatını uygun bir ortamda ifade etme isteği ve 1066’daki Norman istilasının ve sanayi devriminin bir sonucu olarak ”Avrupa’nın mitolojiden en kopuk ülkesi” (Shippey, 268), İngiltere’ye, geçtiğimiz yüzyıllar boyunca hiç sahip olmadığı bir mitoloji kazandırma isteği.
Yüzüklerin Efendisi’nin bir yönü de şu günlerde basitçe söylenebilen, ırkların, mekânların ve normal dünya için gerçekdışı olan olayların kurgusu şeklinde ortaya çıkan fantastik yönüdür. Bu evrenin büyük bölümü halk hikayeleri ve eski zamanların peri masallarında, hatta aynı zamanda halk geleneklerinin daha yüksek şekli olan, destanlarda, türkülerde ve menkıbelerde bulunmaktadır. Tolkien’i etkilemiş olan bu kaynaklardan bazıları kuşkusuz “İnci ve Sir Difeo” şiiri, büyük ölçüde Beowulf, İzlandalı Yaşlı Edda, ve de Nibelungenlied’dır (Wagner versiyonu değil) Bunlarda, ve eski halk türkülerinde, insanların ejderhalar, Elfler ve cüceler gibi yaratıklara olan inançları yanısmıştı, ve Tolkien bu alanda uzman olduğundan dolayı,”Ancak bu geleneklerdeki aykırılık bir ‘Zusammenhang’ (almanca: bağımlılık) yaratması için Tolkien’in can atmasını sağlayabilirdi…”
Mitolojik Etkileşimler
Tolkien, Orta Dünya sakinlerini ve koşullarını şekillendirmek için ayrı ayrı yaratıkların ve olayların durumlarını birleştirdi. Bazen ufak tefek parçalardan; Beouwulf’ da Orkların zikredilmesi gibi, Manzum Edda’nın Lokasenna’sının ve Hlodhskvidha’sının içindeki Kuyutorman veya Shakespeare’in Macbeth’inde “yaşayan” ve saldıran bir orman fikri gibi -ki aslında Tolkien oyunda ormanın gerçekten saldırmayışı fikrini sevmediğinden, kelimenin tam anlamıyla, ormana gerçek bir hareket verdi.-
Efler birçok kaynağın karışımıdır, biraz ondan biraz bundan serpiştirilmiştir. Mesela, “Tuatha de Danaan” da, öteki dünyada yaşayan Keltlerin özellikleri gibi. Benzer şekilde, Cüceler neredeyse tamamen Edda’dakilerden esinlenilmiştir, ancak temel özelliklerinden biri olan güneş ışığında taşa dönüşme tabiatları Trollere geçirilmiştir. Buna karşılık gerçek isimlerinin kimseye söylememeleri olan “Rumpelstilskin”(Grimm kardeşlerin peri hikâyelerinde, bir kadına adını tahmin etse bile onu bırakmaya söz vermeyeceğini söyleyen ve kadın onun adını bulduğu zaman, çılgına dönüp kendini yok eden bir cüce )-özelliğini almışlardı ki bu Grimm Kardeşlerin peri hikâyelerinde bulunabilir.
İnsan Halkları da efsanelerden örnek alınmıştı, ancak aynı zamanda –unutulmamalıdır ki sonuçta onlar “insandı”, gerçeğe ve tarihe uygun özellikler de göstermektedirler. Örneğin, Tolkien’in söylediğine göre sadece dil yapıları temel alınarak eski İngiliz halkına benzetilebilen olan Rohirrimler aslında en azından efsanelerdeki ve şiirlerdeki Anglosaksonlara çok benzemektedirler. Kuşkusuz bir özellikleri de doğuştan gelen asilikleridir ki bu Shippey’in “Zırhlı Kızılderililer gibi davrandıkları.” iddiasında bulunmasına sebep olmuştur. Bunun bir sebebi, Shippey’in de belirttiği gibi, belki de yaşanılan yerin kendi sakinlerini şekillendirmesidir, tıpkı gerçek Anglosaksonların ve aynı zamanda efsanelerdekilerin, tipik Germen piyadeleri olmaları gibi. (Sezar da daha önce “De Bello Gallico”sunda Germenlerin savaşta atlarından inme alışkanlıklarından bahsetmektedir) Gondor da Eski Roma’ya paralel gibi görünmektedir -daha kuvvetli, daha uygar ve daha gelişmiş, fakat ahlak bakımından çökmüş. Gandalf’ın mitsel rolü de açık bir şekilde değişik unsurların karışımından oluşmaktadır: Fangorn Ormanındaki bir tepede parlayarak yeniden doğuşu İsa’yı hatırlattığı gibi, aynı zamanda Germenlerin adalet tanrısı, merhamet ve ışık olan ve ölümü dünya’nın sonunu işaret eden, dirilişi yeni bir çağı başlatan Balder’i hatırlatmaktadır. Gandalf’ın Moria’da kendini kurban edişi İnsanları için ölen Hz. İsa gibi, ayrıca Gandalf’ın ölümden yeni bir güçle dönmesi, kendini dünya ağacı Yggdrasil’in tepesine asan ve bunun sonucunda Rünlerin bilgisini kazanan, bir gözünü kaderi görebilme özelliğini kazanabilmek için kurban eden Odin ile benzer şekilde çelişkilidir. Romanın merkez nesnesi olan Yüzük’ün de kaynağını Odin’in Güç Yüzüğü Draupnir’den aldığı varsayılabilir; ancak diğer mit ve hikâyelerde de pek çok büyülü yüzük olmasına rağmen bu, Yüzüklerin Efendisi’ne alegorik bir özellik de katmış olurdu.
Aynı zamanda Orta Dünya’nın da kendine ait olan bir mitolojisi de vardır, bir tür elf Ikarus’u olan, ilham verici (Prometevari) karakter Gil-Galad’ın ölümü veya Beren ve Luthien’in hikâyesi buna örnek verilebilir.
"
|
| |
Oturum Aç
|
Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.
|
|
Re: Mitoloji, Felsefe ve Alegori Üzerine - II (Puan: 1) Gönderen Beldaran (serra@yuzuklerinefendisi.com) Tarih: Nisan 18, 2006 - 22:11:16 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | Hiçbir yönetici teşekkür etmemiş sizlere..Ben teşekkür ediyorum hepsi adın.. |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
Re: Mitoloji, Felsefe ve Alegori Üzerine - II (Puan: 1) Gönderen Beldaran (serra@yuzuklerinefendisi.com) Tarih: Nisan 18, 2006 - 22:11:21 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | Hiçbir yönetici teşekkür etmemiş sizlere..Ben teşekkür ediyorum hepsi adına.. |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
Re: Mitoloji, Felsefe ve Alegori Üzerine - II (Puan: 1) Gönderen Bruinenn Tarih: Nisan 19, 2006 - 10:52:42 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | Arkadaşlar ben de teşekkür ediyorum, baya bir uğraşmışsınız,
üstelik bu sefer beni alıp götürdünüz Almanya'da yaşarkenki çocukluğuma :)
Şimdi 1. "zusammenhang" bağlantı anlamına gelir, yani olayların ya da kişilerin birbirleriyle bağlantısı anlamında.
2. Rumpelstielchen, benim sevdiğim ama şimdi tam hatırlamadığım bir masal. Bu masalda eğer kraliçe o cücenin adını bilemezse, cüceye bebeğini vermek zorundaydı. Ama şans eseri cüceyi takip eden biri, cücenin gerçek adını öğrenir, çünki cüce evinde iki gün sonra getireceği oğlan bebek için pasta yaparken sevinçle şöyle bir şarkı söyler:
"Bugün pişiriyorum,
yarın lazım olacak,
ondan sonraki gün kraliçenin oğlunu alıp getireceğim.
Ay ne iyi, ay ne iyi, adımın Rumpelstielchen olması
ve bunu kimsenin bilmemesi"
Tabi Türkçeye çevirirken kafiyeler de yok oldu. Son derece ritmik şirin bir şarkıdır aslında.
İşte böyle :) |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
Re: Mitoloji, Felsefe ve Alegori Üzerine - II (Puan: 1) Gönderen Vingilot Tarih: Nisan 30, 2006 - 23:07:11 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | Gerçekten çok teşekkürler, 3. bölümü sabırsızlıkla bekliyorum. |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
|