Ferah Çayırlar Felaketi (İkinci Bölüm)
Tarih: Eylül 19, 2005 - 18:30:44 Konu: Bitmemiş Öyküler Çevirileri.
Isıldura öyle geldi ki düşman sanki Ormana doğru geri çekiliyordu. Arkasına baktı. Dağların ardına doğru batarken, güneşin kızıl parlaklığı bulutlardan yansıyordu; yakında gece çökecekti. Hemen yürüyüşe devam etme emrini verdi, Orkların daha az avantajlı oldukları patikanın aşağı ve düz bölgelerine doğru kıvrılacaklardı. 19 Pahalıya mal olan geri püskürtülmelerinden sonra onların uzaklaşacaklarına inanıyordu, gözcüleri gece boyunca onu takip edecek ve kampı gözleyecek olsalar dahi. Bu, avları dönüp onları ısırdığında Orkların hep başvurdukları bir huylarıydı.
Fakat yanılmıştı. Burada yalnızca bir kurnazlık işlemiyordu, ancak vahşi ve acımasız bir kin de mevcuttu. Dağlı Orklar, uzun zaman önce geçitleri gözlemek için yollanmış, Barad-dûrun amansız hizmetkarları tarafından yetiştiriliyor ve komuta ediliyordu, 20 ve böyle olsa da hiçbirinin, iki sene önce onun kara elinden kesilen Yüzükten haberi yoktu, o hala Sauronun kötü iradesi ile doluydu ve tüm hizmetkarlarını yardımına çağırmıştı. Dúnedain ancak bir mil kadar yol gitmişti ki Orklar yeniden harekete geçtiler. Bu kez hücüm etmediler, fakat tüm kuvvetlerini kullandılar. Geniş bir sıra halinde geldiler, bir hilal şeklinde kıvrıldılar ve az sonra Dúnedainin etrafında kırılmaz bir halka halinde kapandılar. Şimdi sessizdiler, ışık hızla zayıflıyor olsa da çok korktukları Númenorun çelikyaylarının 21 menzilinden güvenli bir uzaklıkta duruyorlardı, Isildur ihtiyacı olan çok az sayıdaki bütün okçulara sahipti. 22 Durdu.
Bir duraklama oldu, Dúnedain içindeki pek çok keskin gözlü adam Orkların adım adım, gizlice yakına doğru geldiklerini söylese dahi. Elendur karanlıkta yalnız başına ve sanki düşüncelerinin içinde kaybolmuş gibi duran babasının yanına gitti. "Atarinya," dedi, "bu iğrenç yaratıkları korkutacak ve sana itaat etmelerini sağlayacak olan güce ne oldu? Yoksa yararsız mı?"
"Heyhat, öyle, senya. Onu kullanamam. Ona dokunmanın acısıyla dehşete kapılıyorum. 23 Ve henüz onu kendi irademe boyun eğdirecek kuvveti bulamadım. Benim gücümden çok daha üstün birine ihtiyaç duyuyor. Onurum yıkıldı. O, Üç Yüzükün Koruyucularına götürülmeli."
Tam o anda aniden boruların gürültüsü duyuldu, ve Orklar pervasız bir vahşetle kendilerini Dúnedainin üzerine fırlatarak her yandan kapanmaya başladılar. Gece çökmüş ve umut sönmüştü. İnsanlar yeniliyorlardı; çünkü büyük Orklardan bazıları ikişer kez sıçrayıp ölü ya da diri tüm ağırlıkları ile bir Dúnedainin üzerine yığılıyorlardı, güçlü pençeleri onlara takılıp öldürüyordu. Orklar bu çarpışmada bir insan için beş can veriyorlardı, fakat bu çok ucuzdu. Ciryon bu şekilde katledildi ve Aratan da onu kurtarmak için bir girişimde bulunurken ölümcül bir yara almıştı.Elendur yaralanmamıştı ve Isilduru arıyordu. O ise saldırının en ağır olduğu doğu kıyısında adamlarını biraraya getirmekle meşguldü, çünkü Orklar, onun alnında taşımakta olduğu Elendilmirden hala korkuyorlar ve ona yanaşmıyorlardı. Elendur omzuna dokundu ve arkasından bir Ork yaklaşıyormuş hissine kapılarak aniden dönmesine neden oldu.
"Kralım," dedi Elendur, "Ciryon öldü ve Aratan da ölmek üzere. Son danışmanınız size tavsiye vermek, hatta emretmek zorunda, tıpkı sizin Ohtara verdiğiniz emir gibi. Gidin! Yükünüzü alın, ve ne pahasına olursa olsun onu Koruyuculara götürün: adamlarınızı ve beni terketmek pahasına olsa dahi!"
"Kralın oğlu," dedi Isildur, "Böyle yapmam gerektiğini biliyordum; lakin acıdan korktum. Ne de seni bırakıp gidebilirdim. Affet beni, ve seni bu felaket sona getiren gururumu." 24 Elendur onu öptü. "Git! Git şimdi!" dedi..
Isildur batıya döndü, ve boynunda asılı duran zincirden bir kese içindeki Yüzükü çekip çıkarttı, acısının çığlığıyla onu parmağına taktı, ve bir daha Orta-dünyada hiçbir göz tarafından görülmedi. Fakat Batının Elendilmiri söndürülemezdi, aniden yanan bir yıldız gibi kıpkızıl ve öfke dolu bir biçimde parladı. İnsanlar ve Orklar korkuyla yolundan çekildiler; Isildur, başlığını kafasına çekerek, gecenin içinde yitip gitti. 25
Dúnedainin başına neler geldiği sonradan bilinebildi: çok geçmeden hepsi ölmüştü, biri hariç, ölü adamların altında sersemlemiş ve gömülmüş bir silahtar vardı. Elendur da yok olup gitti, bir sonraki Kral o olacaktı, ve onu tanıyan herkesin önceden söylediği gibi, kuvveti ve bilgeliğiyle, kendisiyle övünmeyen bir görkem ile, Elendilin soyunun en heybetli ve en adillerinden biriydi, büyükbabasına en çok benzeyen oydu. 26
Denilir ki Isildur o anda yüreğinde büyük bir acı ve şiddetli bir ıstırap çekiyordu, fakat önce peşinde olanlardan tıpkı bir geyik gibi kaçtı, ta ki vadinin dibine gelene kadar. Orada artık kovalanmadığından emin olmak için durdu; çünkü Orklar bir kaçağı karanlıkta kokusundan takip edebilirlerdi, gözlere ihtiyaç duymazlardı. O andan sonra sakınarak ilerledi, çünkü karanlığın içinde geniş bir arazi önünde uzanıyordu, engebeli ve yolu olmayan bir arazi, orada dolaşanlar için tuzaklarla dolu.
Böylelikle sonunda gece biterken Anduinin kıyılarına ulaştı, bitkin düşmüştü, çünkü Dúnedainin daha süratli gidemeyeceği böyle bir zeminde bir gün boyunca hiç durup dinlenmeden yürümüştü. 27 Nehir, önünde kapkara köpürerek hızla akıyordu. Bir süre bekledi, yalnız ve umutsuz bir halde. Sonra acele ile tüm zırhını ve silahlarını çıkardı, sadece kemerinde kısa bir kılıç bıraktı, 28 ve suya daldı. Onun yaşındaki çok az Dúnedainin sahip olduğu bir kuvvete ve dayanıklılığa sahip bir adamdı, fakat yine de diğer kıyıya erişmek için çok az umudu vardı. Daha fazla uzaklaşamadan akıntının yönüne doğru kuzeye dönmeye zorlandı; Ferah Çayırların kıyılarına sürtünmemeye çabaladı. Fakat kıyı düşündüğünden daha yakındı, 29 akıntının yavaşladığını hissettiğinde ve neredeyse karşıya geçecek gibi olduğunda kendini dev sazlıkların ve yapışkan otların arasında çırpınırken buldu. Aniden Yüzükün gitmiş olduğunu farketti. Raslantı sonucu, ya da kendi yarattığı bir şansla, parmağını terketmiş ve onun kendisini bir daha asla bulamayacağı bir yere gitmişti. Bu kaybın verdiği ezici his yüzünden daha fazla çırpınmaktan vazgeçti, ve suyun içine battı, boğulacaktı. Fakat hissettiği ezici duygu çabucak geçti. Acı onu terketti. Büyük bir yük, yok olup gitmişti. Ayağı nehrin tabanına dokundu, oradan kendini çamurdan yukarı fırlattı, kamışların içinden bata çıka ilerleyerek kendini batı kıyısı yakınlarında bataklıktan oluşmuş bir adacığa attı. Orada sudan dışarı çıktı: yalnızca ölümlü bir adam, önemsiz bir yaratık Orta-dünyanın yabanında kaybolur ve terkedilirdi. Fakat orada gizlenen gece gören Orklar, onu olduğundan çok daha büyük gördüler, bir yıldız gibi delip geçen gözlere sahip dev gibi bir korkunun gölgesi olarak. Zehirli oklarını serbest bıraktılar, ve kaçtılar. Bu gereksizdi, çünkü Isildur silahsızdı, oklar kalbine ve boğazına saplandı, ve hiçbir ses çıkarmadan tekrar sulara gömüldü. Elfler ve İnsanlar bedenine ait hiçbir iz bulamadılar. Böylece efendisiz Yüzükün kötülüğünün ilk kurbanı belli olmuştu: Isildur, tüm Dúnedainin ikinci Kralı, Arnor ve Gondorun efendisi, ve Dünyanın o çağında sonuncusu.
Isildurun ölümü üzerindeki efsaneye dair kaynaklar
Olayın şahitleri vardı. Ohtar ve arkadaşı yanlarında Narsilin kırık parçalarını taşıyarak kaçmışlardı. Öykü katliamdan kurtulmayı başaran genç bir adamdan bahseder: o Elendur'un silahtarıydı, adı Estelmo idi, ve en son ölenlerden biriydi, fakat sopa ile vurularak bayıltılmıştı, ve öldürülmemişti, ve Elendurun bedeninin altında canlı halde bulundu. Ayrılışları sırasında Isildur ve Elendurun konuşmasını işitmişti. Yardıma gelenler çok geç kalmışlardı, fakat yine de Orkların cesetlere zarar vermesini engelleyebilecek zamanları oldu: çünkü habercilerden Thranduile ulaşan bilgiden haberdar olan bazı Ormanadamları vardı, ve kendileri de Orklara pusu kurmak için bir kuvvet toplamışlardı ki hepsini dağıttılar, çünkü galip gelmiş olsalar da kayıpları büyük olmuştu, ve neredeyse bütün büyük Orklar ölmüştü: sonraki uzun yıllar boyunca bir daha asla böyle bir saldırı girişiminde bulunmadılar.
Isildurun son saatlerinin ve ölümünün öyküsü yalnızca tahmin edilmişti: fakat iyi kurulmuş bir tahmindi. Efsanenin tamamlanmış şekli Dördüncü Çağda Elessarın hükümdarlık zamanına kadar birleştirilemedi, diğer kanıt keşfedilene kadar. Bundan sonra bilinmişti herşey, ilk olarak, Yüzük Isildurdaydı, ve o Nehire doğru kaçmıştı; ikincisi, zırhı, miğferi, kalkanı ve büyük kılıcı (ancak başka hiçbirşey yoktu) Ferah Çayırlardan çok fazla uzak olmayan bir kıyıda bulunmuştu, üçüncüsü, Orklar savaştan kurtulup Nehire kaçmaya çalışanlara engel olmak için batı kıyısında yaylarla donatılmış gözcüler bırakmışlardı (çünkü kamp yerlerinin izleri bulunmuştu, biri Ferah Çayırların sınırına yakındı); ve dördüncü olarak, Isildur ve Yüzük, ayrı ya da birlikte, Nehirde kaybolmuş olmalıydılar, çünkü Isildur Yüzükü takarak batı kıyısına ulaşmış ise gözcülerden sıyrılmış olmalıydı, ve böyle bir dayanıklılığa sahip bir adam batmadan Lórien ya da Moriaya gelmeyi başarmış olabilirdi. Bu uzun bir yolculuk olsa da, her bir Dúnedain kemerinde mühürlü bir kese taşırdı, içinde küçük bir likör şişesi ve yolazığı peksimetler bulunurdu, bunlar pek çok gün boyunca ona güç verebilirdi elbette Eldarın miruvor 30 ya da lembası gibi değil, fakat onlara benzer şeylerdi, çünkü Númenorun ilaçları ve diğer sanatları etkiliydi ve henüz unutulmamışlardı. Isildur tarafından atılan donanımının içinde hiç kemer ya da kese yoktu.
Uzun zaman sonra, Elf Dünyasının Üçüncü Çağı söndüğünde ve Yüzük Savaşı yaklaştığında, Yüzükün bulunduğu Elrondun Divanında açıklandı, Ferah Çayırların kenarına ve batı kıyısına yakın bir yerde suya gömülmüştü; Isildurun bedenine dair hiçbir iz bulunamamış olmasına rağmen. Saruman da aynı bölgede gizlice araştırmalar yapıyordu; fakat Yüzükü bulamamış olsa bile, neler bulmuş olabileceğini henüz hiçkimse bilmiyordu.
Lakin Kral Elessar, Gondorda taç giydiğinde, krallığını yeniden düzene sokmaya başladı, ve ilk görevlerinden biri de Orthancın onarımı olmuştu, Sarumandan geri aldığı palantiri tekrar buraya yerleştirmek niyetindeydi. O zaman kulenin tüm sırları araştırıldı. Pek çok değerli şey bulundu, Eorlun mücevherleri ve ata mirasları, Kral Théodenin zayıflığı sırasında Solucandilin marifetleri ile Edorastan çalınmışlardı, ve diğer bazı şeyler, daha kadim ve güzel olan şeyler, çok uzaklardaki höyüklerden ve mezarlardan. Saruman alçaklığı sırasında bir ejderha olamamıştı belki ama hırsız bir kargaya dönüşmüştü. Sonunda Elessarın, Cüce Gimlinin yardımı olmadan asla bulamayacağı ve açamayacağı gizli bir kapının arkasında çelikten küçük bir dolap ortaya çıkarıldı. Belki de Yüzükü içine koymak için tasarlanmıştı; fakat neredeyse tamamen boştu. En üst rafında duran küçük bir kutunun içinde iki şey buldular. Biri ince bir zincirle bağlanmış altından küçük bir kutuydu; boştu, ve içinde hiçbir yazı ya da bir iz yoktu, fakat tüm kuşkuların ötesinde şu kesindi ki bir zamanlar Isildurun boynundaydı ve içinde Yüzükü saklıyordu. Hemen yanında paha biçilemez bir hazine vardı, uzun zamandır kaybolduğu düşünülerek yası tutulan bir nesne: Elendilmirin kendisi, mithrilden 31 yapılma bir zincirin ortasında yer alan beyaz yıldız şeklindeki Elf kristali, Silmariënden Elendile kadar miras kalmıştı, ve onun tarafından Kuzey Krallığının hükümdarlık alameti olarak taşınmıştı. 32 Arnorda ondan sonra gelen bütün kral ve reisler Elendilmiri taşıdılar, Elessar da bunlara dahil oldu; fakat çok güzel bir mücevher olmasına ve Imladriste Elf demirciler tarafından Isildurun oğlu Valandil için yeniden yapılmış olmasına rağmen, Isildur karanlığa doğru kaçarken kaybolmuş olanın ne kadimliğine ne de gücüne sahipti...
Elessar onu derin bir saygı ile aldı, Kuzeye geri döndüğünde ve Arnorun krallığını tekrar ele aldığında, Arwen onu alnının üzerine bağladı, ve insanlar onun ihtişamına bakarlarken şaşkınlıkla donup kaldılar. Lakin Elessar onu yeniden tehlikeye atmadı, yalnızca Kuzey Krallığındaki çok önemli günlerde taktı. Diğer taraftan, krallık giysileri içindeyken kendine miras kalan Elendilmiri taşıdı. "Ve bu, saygı duyulacak bir nesnedir," dedi, "benden başka kırk başın üstünde taşındı." 33
İnsanlar bu saklanmış şeylere daha yakından baktıklarında, dehşete düştüler. Çünkü onlara öyle gelmişti ki bu nesneler, ve tabii ki Elendilmir, bulunamazdı, çünkü Isildur sulara gömüldüğünde onun üzerindeydiler; fakat kuvvetli akıntıların olduğu derin sulara gömülmüş olsaydılar geçen zaman içinde çok uzaklara sürüklenmiş olurlardı. Bu yüzden Isildur derin akıntılara dalmamış olmalıydı fakat omuz yüksekliğindeki sığ sularda ölmüş olabilirdi. Öyle ise niçin, bir Çağ geçmiş olduğu halde, kemiklerine dair hiçbir iz bulunamamıştı? Saruman onları bulmuş ve değer vermemiş miydi onları onursuzca fırınlarından birinde yakmış mıydı? Şayet böyle olduysa, bu utanç verici bir davranıştı; lakin yine de yaptığı en kötü şey değildi.
NOTLAR
19 Ferah Çayırların derin çukurluğundan geçmişlerdi, burası Anduinin (derin bir kanaldan akıyordu) doğu kıyısında zeminin daha sağlam ve kuru olduğu bir araziydi. Orman Yoluna ve Thranduilin ülkesine yaklaşılana kadar kuzeye doğru yükselmeye başlıyordu, neredeyse Yeşilormanın kenarıyla aynı seviyedeydi. Isildur bunu çok iyi biliyordu. [Yazarın notu.]
20 İttifakın çok iyi bildiği gibi, yollarını kısaltmak için Dağları aşma girişiminde bulunacak herhangi bir güce karşı koymaları amacıyla Sauronun Kızıl Gözün Ork bölüğünü gönderdiğine dair hiç kuşku yoktu. Bu hadisede Gil-galadın asıl gücü, Isildur ve bir grup Arnorlu İnsan ile birlikte Imladris ve Caradhras Geçitlerinden geçmişti, ve Orklar dehşete kapılarak kendilerini gizlediler. Fakat tetikte ve dikkatli bir şekilde beklediler, sayıca üstün oldukları her Elf veya İnsan birliğine saldırmayı kararlaştırdılar. Thranduilin geçmesine izin vemişlerdi, çünkü iyice azalmış ordusu bile onlar için çok güçlüydü; fakat uygun zamanın gelmesini beklediler, çünkü diğerleri nehrin kıyıları boyunca pusuya yatmış durumdayken, birçoğu Ormanda gizlenmişti. Sauronun yenilgisine dair herhangi bir haberin onlara ulaşmış olması pek muhtemel değildi, çünkü Mordorda çok sıkı bir kuşatma altına alınmıştı ve tüm kuvvetleri yok edilmişti. Şayet içlerinden çok azı kaçmışsa, Yüzüktayfları ile Doğuya kaçmış olmalıydılar. Kuzeydeki hesaba katılmayan bu küçük bölük, unutulmuştu. Muhtemelen onlar Sauronun galip geldiğini düşünmüşlerdi, ve Thranduilin savaş gazisi ordusu da Ormanın emin yerlerine gizlenmek için geri çekiliyorlardı. Böylece cesaretlendiler ve efendilerinin övgüsünü kazanma hevesine kapıldılar, hernekadar asıl savaşta yer almış olmasalar da. Şayet herhangi biri onun yeniden dirilişini görebilecek kadar uzun yaşasaydı, kazanacakları şeyin onun övgüsü olmayacağını anlardı, Orta-dünyadaki en muhteşem ödülün ellerinden kaçmasına izin veren bu ahmaklara yapılacak hiçbir işkence onun öfkesini doyuramazdı; Tek Yüzük hakkında hiçbir şey bilmiyor olsalar dahi, ki onu sadece Sauronun kendisi ve Yüzükün köleleri olan Dokuz Yüzüktayfı biliyordu. Lakin birçoğu düşündü ki, Isildura yaptıkları saldırının vahşeti ve kararlılığı Yüzükün iradesinin bir yanısmasıydı. Onun elini terkettiğinden beri iki seneden biraz fazla bir zaman geçmişti, ve hızla soğuyor olsa da hala onun kötü iradesi ile doluydu, ve daima efendisine geri dönmenin yollarını arıyordu (o yeniden toparlanıp karargahını tekrar kurarken yaptığı gibi). Böylece, onu anlamasalar bile Ork-reisleri Dúnedaini yok etmenin ve liderlerini ele geçirmenin acımasız arzusu ile doluydular. Yine de bu olayda kanıtlandı ki Yüzük Savaşı, Ferah Çayırlar Felaketinde kaybedilmişti. [Yazarın notu.]
21 Númenóreanların yayları için "Númenorun Tanımlanması,"na bakın s.178-79.
22 Yirmiden daha fazla değil, denilir; çünkü daha fazlasına ihtiyaç duyulması beklenmiyordu. [Yazarın notu.]
23 Gondordan son yolculuğuna ayrılmadan önce, Isildurun Yüzük ile ilgili yazdığı parşömende geçen kelimelerle karşılaştırın, Gandalf bu sözleri Ayrıkvadide, Elrondun Divanında açıklamıştır: "İlk aldığımda sıcaktı, kor gibi sıcak, elimi öyle kavurdu ki ömrüm oldukça acısından kurtulacağımı zannetmem. Lakin ben bu yazıyı yazarken soğudu ve sanki çekti, küçüldü
" (Yüzük Kardeşliği II 2).
24 Gururu Yüzükü Elrondun ve Círdanın tavsiyelerine karşı korumaya sürükledi, çünkü o Orodruinin ateşlerinde yok edilmeliydi. (Yüzük Kardeşliği II 2, ve Silmarilliondaki Güç Yüzüklerine Dair p.295).
25 Elendilmirin ışığı, Tek Yüzük tarafından sağlanan görünmezliğe karşı direnç göstermektedir; fakat Isildur kafasını bir başlıkla örttüğünde onun ışığı sönmektedir.
26 Sonraki günlerde denilir ki onu hatırlayan bazıları (Elrond gibi), hem Yüzük, hem de Sauronun sonsuza dek yok edildiği Yüzük Savaşının galibi Kral Elessarın, ona vücut yapısı ve düşünce bakımından çok büyük benzerlikler gösterdiğini söylemişlerdir. Dúnedain kayıtlarına göre Elessar, Elendurun kardeşi Valandilin soyunun otuz sekizinci temsilcisiydi. İntikamın alınması için gerçekten çok uzun bir süre geçmesi gerekmişti. [Yazarın notu.]
27 Savaş alanından yedi fersah ya da daha fazla bir uzaklık. Kaçtığında gece çökmüştü; geceyarısı Anduine vardı. [Yazarın notu.]
28 Bu eket denilen türdendi: geniş ağızlı, keskin kısa bir kılıç, sivri uçlu ve çift ağızlı, bir buçuk feet boyunda. [Yazarın notu.]
29 Son durduğu yer kuzey sınırından bir mil kadar ötedeydi, fakat belki karanlıkta arazi güneye doğru oldukça eğimli görünmüştü. [Yazarın notu.]
30 Bir şişe miruvor, "Imladris likörü," kardeşlik Ayrıkvadiden ayrılırken Elrond tarafından Gandalfa verilmişti (Yüzük Kardeşliği II 3); ayrıca The Road Goes Ever On, s.61.
31 Çünkü bu metal Númenorda bulunurdu. [Yazarın notu.] "Elrosun Soyu"ndan (s.232) Tar-Telemmaitë, Númenorun on beşinci Hükümdarı, gümüş sevgisinden dolayı gümüş-elli denilirdi, "ve o hizmetkarlarına mithril aramaları emrini vermişti. Fakat Gandalf mithrilin dünyada sadece Moriada bulunduğunu söylüyor. (Yüzük Kardeşliği II 4).
32 "Aldarion ve Erendis"te anlatılır (s.193) Aldarion, Orta-dünyadan Erendise getirdiği elması gümüş bir ipe bir yıldız gibi yerleştirerek, onun isteği ile alnına bağlamıştır." Bu sebepten dolayı o, Tar-Elestirnë, Yıldız-alınlı Hanım, olarak bilinirdi, ve böyle doğdu, denilir, Kralların ve Kraliçlerin geleneği, onlar alınlarının üzerine yıldız şeklinde beyaz bir mücevher takarlardı, taç kullanmazlardı." (s.225, not 18). Bu geleneği Elendilmirinki ile ilişkilendirmek yanlış olur, o Arnorun kraliyet simgesi olarak alnın üstünde taşınan yıldız şeklindeki mücevherdi; fakat orijinal Elendilmirin kendisi, ki o Silmariëne aitti, Aldarion, Erendisin mücevherini Orta-dünyadan getirmeden önce Númenorda bulunuyordu (kaynağı ne olursa olsun), ve aynı taş değillerdi.
33 Gerçek sayı otuz sekizdir, çünkü ikinci Elendilmir Valandil için yapıldı (yukarıda not 26).
Yüzüklerin Efendisi Ek B, Yılların Öyküsünde, Dördüncü Çağın 16. senesinde (Shire Hesabı ile 1436) Kral Elessar arkadaşlarıyla buluşmak için Brendibadesi Köprüsüne gelir, Dúnedain Yıldızını Efendi Samwisea verir, kızı Elanor, Kraliçe Arwenin şeref nedimesi olur. Mr. Robert Foster The Complete Guide to Middle-earth adlı eserde söyle diyor "Elessar onu Dördüncü Çağın 16. senesinde Sam Gamgeeye verene kadar [Elendilin] Yıldızı, Kuzey krallığının Krallarının alınlarında taşındı." Bu paragraftaki açık anlam şudur ki Kral Elessar, Valandil için yapılan Elendilmire sahipti; ve bana öyle geliyor ki onu bir hediye olarak Shire Belediye Başkanına armağan etti, çünkü ona son derece değer veriyordu. Elendilmire pek çok isim verilmiştir: Elendilin Yıldızı, Kuzeyin Yıldızı, Kuzeykrallığının Yıldızı; ve Dúnedainin Yıldızı (yalnızca Yılların Öyküsündeki bu bahiste) Robert Foster'ın Guide ve J. E. A. Tyier'ın Tolkien Companion isimli eserlerinde geçer.Buna dair başka bir referans bulamadım; fakat bana öyle geliyor ki zaten başka da yok, ve gerçekten Efendi Samwise, bu biraz farklı (ve yerinde) saygınlığı haketmişti.
|
|