GANDALF'TAN: AKIL'A VE İNSAN'A ÖVGÜ!
Tarih: Şubat 02, 2004 - 02:46:31
Konu: YAZILAR / Genel


Fantastik olsun olmasın sevdiğim tüm hikayelerde gördüğüm genel bir durum vardır: Okuyucunun "herşeye kadir" sandığı, bilge ve erdemli karakter, asla hikayenin kahramanı değildir.

Yazın sanatında okuyucuya verilen mesaj, bir karakter gelişiminin ürünüdür. Dolayısıyla yukarıda bahsi geçen türde bir arifin okuyucuya doğrudan vereceği birşey yoktur. O, ancak diğer karakterlerin gelişimlerinde pay sahibi olarak hikayedeki rolünü tamamlar. Esas kahramanımız -Üçleme’de de olduğu gibi- öykü biterken, merhabalaştığımız yerde durmaz hiçbir zaman. Zaten bunu sağlayamayan bir yazar, okuyucuyu bir yerlere taşıyamamış demektir. Hikayenin bilge kişisiyse hep bir yardımcı karakter olarak kalmaya mahkumdur: Artık o “aşmış”tır ve daha fazla gelişmesine gerek yoktur. Ara sıra gelir takılır, bir-iki özlü söz söyler ve kahramanın kahraman olması için ihtiyaç duyduğu desteği sağlar; ona yol gösterir, örnek olur. Bu "büyük adam" hikayeye ya baba olarak katılır, ya kardeş/arkadaş, ya da öğretmen/usta…



Şimdi gelelim fantastik hikayelerimize... Yüzüklerin Efendisi'nde çizilen Gandalf portresi için ortaya atılan ''O ne biçim büyücü öyle? Yangin çiksa 'Durun ben bir yangin söndürücü alip geleyim!' diyecek!'' söylemleriyle başlayalım:

Nedense biz insanlar, her sorunu en kolay yoldan çözmek ve günü kurtarmak peşinde koşmayı pek severiz, huyumuz kurusun. Nerede bir "yangın" olsa bir büyücünün çıkıp bir hokus pokusla bizi kurtarmasını bekleriz. Oysa ki, bir sorunu gerçekten çözmek hem zor hem de zahmetlidir. Dahası, düşünmeyi ve kafa yormayı gerektirdiğinden, böylesi hiç işimize gelmez. Ne zaman başımız sıkışsa, beynimiz duruverir. Ya karar vermek zorunda kalırsak! Bir de verdiğimiz kararın sorumluluğu omuzlarımıza binmiyor mu! Zaten şu koca dünyada yapayalniz, küçücük yaratiklariz… Bu hayat da hiç adil değil ama! Evet evet, mutlaka bir büyücü gelip etrafa ışıklar saçarak ve anlaşılmaz ama her duyanı etki altında bırakan büyülü sözler söyleyerek işleri yoluna koymali!

Kızamıyorum, ama bu beklentide bir sakatlık mı var ne…

Yine Gandalf üzerinden gidecek olursak, şimdilik düz mantık yürüterek hikayenin asıl kahramanı diyebileceğimiz Frodo ile ilişkisine bir göz atalım: Herşeyin üstünde bir usta-çırak ilişkisi içinde başlıyorlar hikayeye. Gandalf, Frodo'nun diğer Hobbitler'den farklı olduğunu biliyor. Bu "özel" gençle yakından ilgilenip onu eğitmesi bir tesadüf olmasa gerek. Frodo gibi meraklı bir Hobbit içinse Gandalf bulunmaz bir nimet. Yine de Gandalf'ın nereye kadar ve hangi şartlar altında Frodo'nun yanında olduğunu düşününce, ortaya çarpıcı sonuçlar çıkıyor: Grubun liderliğini yapan Gandalf, kardeşlikle geçirdiği kısa süre boyunca Frodo'ya öğütler veriyor; belki de son öğütleri olduğunu hissederek. Moria'da Gandalf'tan ayrılan Frodo ise maceranın en önemli ve en zor bölümü sona erdikten sonra ustasına kavuşabiliyor. Bir kere bu ayrılığın hikayedeki önemi ortada: Frodo artık kendi kararlarını almak zorunda! Artık "kendi"siyle başbaşa! Bu, Tolkien'in Frodo'yu Gandalf'ın gölgesinde kalmaktan kurtaran ustaca bir manevrası olabilir mi? Kesinlikle öyle! Hikayenin -Frodo adına- kalan bölümünde, büyünün yeri neredeyse hiç yok gibi; tabi Galadriel'in şişeciğini saymazsak. Eh, yol üstünde beklenmedik yardımlar göreceği, ustası tarafından Yüzük Taşıyıcısı'na bildirilmişti zaten. Durup bakınca... O kadarcık da olsun ama!

Gandalf'ın macerasına gelince, Balrog'la olan sınavından alnı "ak" olarak çıkan büyücü, bu sınavda ne kadar kopya çekti bilinmez ama, Orta Dünya'da kendine denk olmayan rakiplere karşı centilmenlik sınırlarını hiç aşmadığı ortada. Elbette kendisi gibi bir Maia olan Balrog'a karşı büyü kullanmaması düşünülemez. Bu zaten yaratılan mitin fantastik öğelerinden biri olarak okuyucuya sunulmuş bir renk. Fakat, görevini tamamlamak için geri gelen Gandalf'ın, Orta Dünya'ya ait yaratıkların işlerine büyü yoluyla karışmaktan pek de haz etmediğini görebiliriz. Ne de olsa bir İnsan ya da bir Uruk-hai'nin Gandalf gibi en üst düzeyden bir Maia ile karşılaşması çok adil olmazdı. Kitapta doğrudan verilmeyen bu düşünce, aslında geçmiş yüzyılın başında insanların hala adalet duygusuna ne denli bağlı olduğunun da bir göstergesi değil mi... Bu dolaylı çıkarımın yanı sıra, Gandalf'ın Miğfer Dibi Savaşı'na müdahalesinin akılcı yollarla gerçekleştiğini de unutmamak gerek. Yazar, aslında herhangi bir insanın da yapabileceği akıllıca bir davranışı bu "arif" karaktere yükleyerek her insanın içinde yatan bir arif olduğunu söylemeye çalışıyor olabilir mi? Ya da her sağduyu sahibi kişinin de Gandalf gibi "yüce" işler başarabileceğini... Gandalf'ın büyüye başvurduğu kritik noktaları hatırlarsak, ilkinde Bilbo'nun yüzükle girdiği tehlikeli oyuna karşı acil bir tedbir alınması gerekliydi. Bir diğerinde kendisi gibi bir Maia ile karşı karşıyaydı. Sonuncusunda da insanlara, yani kendilerine denk olmayan rakiplere, saldıran Nazgul'larla baş etmek zorundaydı.

Bir büyücüyü hikayenin "bilge" kişisi yapan şey, onun büyü yeteneği değildir. Öyle olsaydı, iyi-kötü büyü yapabilen Elf ırkının tüm bireylerini birer bilge kişi olarak adlandırmak zorunda kalırdık, ki bu da Silmarillion'dan itibaren tüm Tolkien Miti'nin inandırıcılığını reddetmek olurdu. "Fantezi edebiyatında inandırıcılığa ne gerek var? Nasıl olsa herşey uydurma." diyenleri duyar gibiyim. Oysa fantezi edebiyatı hiç de uydurma değil. Aksine, barındırdığı felsefe bakımından öyle gerçek ki... Bir bilge kişinin -hem de büyü yapabileceği halde- her fırsatta kafasını kullanması yoluyla, akla ve düşünceye büyük bir övgüdür fantezi edebiyatı!..

Artık... Anlayana!

NOT: Bazılarınıza tanıdık gelen cümleler olabilir, özür dilerim. Çok önceleri 2-3 paragraf halinde yazdığım bir yazıyı yeniden ele alıp geliştirdim.





Bu yazının bulunduğu yer: Yuzuklerin Efendisi / Turkiye LOTR / Turkey
http://www.yuzuklerinefendisi.com

Bu yazıyı bulabileceğiniz URL adresi:
http://www.yuzuklerinefendisi.com/article.php?sid=1502