ERONA... ROHAN'IN SAVAŞÇI KIZI (BÖLÜM 6)
Tarih: Aralık 28, 2003 - 10:58:47 Konu: Hikayeler
Rohanlı üç yolcu sert kış rüzgarlarının dövdüğü Rohan düzlüklerinde zorlukla ilerlemekteydiler. Rüzgardan korunmak için kukuletalarını kafalarına iyice çekmiş ve pelerinleriyle de üzerlerini olabildiğince örtmüşlerdi. Erona'nın yüzü çarpan soğuk rüzgarların etkisiyle buz kesmiş, kıpkırmızı olmuştu. Genç kız etrafını görebilmek için bir elini gözlerinin üzerine siper ediyordu. Önlerinde yükselen son bir tepenin ardındaydı Batı Emnet. Ulaşmak için çetin bir yolculuğa katlandıkları şehir bu son engelin ardındaydı.
Az sonra üç Rohanlı önlerinde son bir engel gibi duran bu son tepeyi de aştıklarında nihayet Batı Emnet şehrini görmeyi başarmışlardı. Erona kukuletasının altından şehre zorlukla da olsa baktı. Acımasız rüzgarlar Rohanlı kızın gözlerinin içine vuruyordu. Birbirlerine bakarak zorluklada olsa gülümsediler ve tepeden aşağıya içleri ümitle dolu olarak atlarını sürdüler.
Şehir olarak belirtilmesine rağmen Batı Emnet aslında büyükçe bir kasabadan ibaretti. Kasabanın etrafı insana pekde güven vermeyen surlarla çevriliydi. Surların bir kısmı taştan, bir kısmı ise ağaçtan örülmüştü. Surların dışında da evler vardı. Bacalarından dumanlar tüten bu evler soğuktan kaskatı kesilmiş olan üç Rohanlı'nın içlerini ısıtıyordu sanki.
Yirmi dakika kadar sonra kasabanın giriş kapısından içeriye girmişlerdi. Üçüde meraklı gözlerle etraflarına bakıyorlardı. Erona ve Welar kendi kasabalarının dışına hiç çıkmamış olduklarından kendilerini başka bir ülkeye gelmiş gibi hissettiler. Hara ise gençliğinde bu kasabaya pekçok kez gelmişti. Burada oturan pekçok arkadaşı da vardı, fakat bunlar yıllar öncesine aitti. O da yıllardır kendi kasabasının dışına hiç çıkmamıştı.
Atlarının üzerinden etraflarındaki insanları izliyorlardı. Rohanlı siviller işlerinde-güçlerindeydiler. Giriş kapısında görevli askerlerin ise bir kısmı nöbetlerini tutarken, diğerleri de aralarında sohbet ediyorlardı. Yani herhangi bir günkünden farklı değildi o anda Batı Emnette yaşananlar. Az sonra Hara atını kendisine en yakın durumda bulunan bir Rohanlı genç askerin yanına doğru sürdü, diğerleri de onu takip ettiler. Hara askere şöyle dedi;
- Afedersiniz beyim.. Kasabadan sorumlu olan Komutanın kim olduğunu ve onu nerede bulabileceğimizi bize söyleyebilirmisiniz?
"Kendisi Komutan Errin'dir.. fakat şu anda kasabada değil, Nahorlu yaratıklara karşı düzenlenen bir sefere gitti.. Akşama doğru gelmiş olurlar" dedi Rohanlı asker ve manalı bir ifadeyle de ekledi; "Umarım.."
Üç Rohanlı şaşkın gözlerle birbirlerine baktılar bir an için sonrasında Welar meraklı bir ifadeyle sordu;
- Bu Nahorlu yaratıklar da neyin nesi??
- Bunu bizde pek bilmiyoruz.. Yeni yeni peydah oldular kendilerine Nahor Savaşçısı diyorlar.. bize niye saldırdıklarını bilmiyoruz.. Nereden geldiklerini de bilmiyoruz. Sadece çok vahşi ve acımasız yaratıklar olduklarını biliyoruz
Hara tedirgin gözlerle kızına baktıktan sonra Rohanlı askere dönerek şöyle dedi;
- Peki beyim.. sorularımıza verdiğiniz cevaplar için size teşekkür ederiz.. Yanlız eğer kızmasanız son bir soru daha sormak istiyorum.. Acaba buralarda geceyi geçirebileceğimiz iyi bir Han varmı?
Rohanlı Asker gülerek yanıtladı bu soruyu;
" Kızmak ne demek beyim görevimiz.. Şu yolu dosdoğru giderseniz ileride kasabamızın en iyi Hanını bulabilirsiniz" dedi Rohanlı asker eliyle yolu işaret ederek.
Sonra Rohanlı askerin sesi duyuldu tekrar;
- Komutan Errin'i görmek istemenizin sebebi nedir??
"Doğulu haydutlar kızımı ve ailesini kaçırdılar.. Bu yöne doğru geldikeri görülmüş, Komutanınızdan onların bulunması için yardımını istemeye gelmiştik.." diye yanıtladı askerin sorusunu Hara kısık ve üzgün bir sesle.
- Buna çok üzüldüm.. Bu tür olaylara son zamanlarda çok rastlanır oldu.. Güvenlik ve huzur bu diyarı terketti.. Daha geçenlerde yaşlı bir çiftin Nahorlu yaratıklar tarafından parçalanmış cesetlerini bulduk.. Manzara korkunçtu.. Eğer cesetleri görebilme şansınız olsaydı, Nahorluların ne kadar vahşi yaratıklar olduklarını anlardınız..
"Acaba bize adınızı bahşedermisiniz?" diye sordu Hara, nedense bu hiç tanımadığı Rohanlı genç askere karşı içinde bir yakınlık oluşmuştu. Sebebini anlayamadığı bir sıcaklıktı bu. Sanki bir baba ile oğlu arasındaki gibi bir sıcaklıktı.
"Adım Eldar.. Peki ya sizin isimleriniz nedir??" diye sordu Rohanlı asker. Yine Hara cevapladı askerin sorusunu;
- Ben Hara.. Bu yanımdaki kızım Erona ve bu yiğit Rohan savaşçısı da Welar.. Larno kasabasından geliyoruz..
- Demek Larnodan geliyorsunuz.. Orayı duymuştum fakat hiç gitme şansım olmadı.. Zaten bu günlerde kasabalar arasında yolculuk yapmak çok riskli bir hale geldi.. Sanırım sizler yolda herhangi bir saldırıya uğramadınız..
Hara başını hayır manasında salladı, Rohanlı Asker konuşmaya devam etti;
- O zaman çok şanslı kişiler olduğunuzu söyleyebilirim.. Sanırım Tanrılar sizleri koruyor olsalar gerek..
"Tanrıların üç sıradan Rohanlı köylüyü korumaktan daha önemli işleri olduğuna eminim" dedi Hara gülerek. Sonrasında Askere el sallayarak yanından ayrıldılar.
Askerin tarif etmiş olduğu yoldan Hana doğru giderlerken, Erona babasının yanına yaklaşarak kısık bir sesle şöyle dedi;
- Bu Nahorlu yaratıklar hakkında sen bir şey biliyormusun baba??
"Hayır kızım.." dedi Hara yine kısık bir sesle, sonra yaşlı Rohanlı sanki kendi kendine konuşur gibi şöyle mırıldandı;
- Karanlık yaklaşıyor kızım.. Buna artık iyice eminim.. Yaşlı Halan'ın yıllar önceden gördüğü gerçekler bir bir çıkmaya başladı.. Bu Nahorlu yaratıklarda yaklaşmakta olan kötülüğün küçük bir parçasından ibaretler.. Anladığım kadarıyla çıktığımız bu yolculuk Tahmin ettiğimizden çok daha uzun ve zorlu geçecek.. Tanrılar kötülüğün karşısına onu durdurmak üzere bizleri çıkarmaya hazırlanıyorlar.. Bunun hissedebiliyorum.. Umarım ki bu yolda yazgımız sevdiğimiz dostlarımızı bizden ayırmaz..
Aslında belkide Hara o anda gerçekten de kendi kendine konuşuyordu, kızının bu sözlerini duyduğunu bilmiyordu. Erona duyduğu bu sözler karşısında hiçbirşey söylemedi. Sadece başını sessizce önüne eğdi. Babasının neden bahsettiğini aslında o da biliyordu. İçinde bu yolculuğa dair oluşan hislerin ne kadar doğru olduğunu anlıyordu.
Onbeş dakika kadar sonra üç Rohanlı kendilerine tarif edilmiş olan Han'ın önüne varmışlardı. Erona ve Welar atları Han'ın arkasındaki ahıra götürürlerken, Hara da Hana doğru yöneldi. Han'ın kapısında sohbet etmekte olan Rohanlıların yanından geçerek içeriye girdi.
Han'ın içinde birkaç masada oturan Rohanlılar vardı. Hara'nın gözleri Han'ın sahibi olduğunu düşündüğü kişinin üzerine kaydı. Bu kişinin yanına giderek tam konuşacaktı ki, adamın kendisine biran için kararsız gözlerle baktıktan sonra gülmeye başladığını gördü.
Hara şaşırmış görünüyordu. Han sahibi ise elindeki bira marşapalarını müşterilerinin masalarına bıraktıktan sonra Hara'ya şöyle dedi;
- Demek beni tanıyamadın eski dostum Hara..
"Şeyy.. Evet tanıyamadım??" dedi Hara mahçup bir sesle. Han sahibi ise yüzünde şen bir gülümsemeyle şöyle dedi;
- Benim.. Eski dostum.. Sandor..
Duyduğu bu isimle biran için şaşırdı Hara, sonrasındaysa yüzü neşeyle aydınlandı;
- İnanamıyorum.. Sandor.. Bu sensin.. Ve bir hancı olmuşsun.. buna inanmak çok güç..
"Evet dostum aynen öyle" dedi Sandor ve sonra eski arkadaşına sıkı sıkı sarıldı. Yıllardır birbirlerini hiç görmemiş olan bu iki dost şimdi büyük bir sevinç içindeydiler.
Sandor arkadaşını kollarından sıkıca tutarak şöyle dedi;
- Nerelerdeydin bunca zamandır ha?? Yıllar oldu sen buralara gelmeyeli.. Seni birdaha görebileceğimi zannetmiyordum..
"Evet.. Yıllar oldu. Fakat işte iş-güç.. çoluk çocuk derken Larno'da bağlanıp kaldım.. Seni tekrar görmek çok güzel eski dostum..
Lakin gördüğüm kadarıyla hiç değişmemişsin.. Sadece biraz göbeklenmişsin.." dedi Hara arkadaşının göbeğine eliyle yavaşça vurarak. Sandor yine güldü;
- Evet.. biraz göbeklendim. Fakat bu normal bir durum.. burada bira fıçılarının arasındayım.. İçmeden duramıyorum ne yapayım.. Peki ama söylesene Hara bunca yıl sonra, seni bu kış mevsiminin ortasında buralara getiren sebep nedir?
Arkadaşının bu sözleri üzerine Hara'nın yüzü biraz tatsızlaştı. Şöyle dedi arkadaşına;
-Bu konuyu böyle ortalık yerde konuşmasak daha iyi olur..
Sandor şaşkın bir yüz ifadesiyle baktı arkadaşına. Sonra elini onun omuzuna koyarak Han'ın bar kısmına doğru ilerledi. Şimdi etraflarında kimse yoktu. Sandor arkadaşı ve kendisi için birer marşapa bira hazırlayıp masanın üzerine bırakırken kısık bir sesle şöyle dedi;
- Neler oluyor Hara??
Hara o anda hanın içinde oturmakta olan müşterileri gözleriyle dikkatlice süzerken, kızı İla'nın başına gelenleri kısaca arkadaşına anlattı. Sandor hikayeyi dinledikten sonra üzgün bir sesle şöyle dedi;
- Gerçekten çok üzüldüm eski dostum.. fakat son zamanlarda bu tür olaylara sık rastlanır oldu.. Etrafta Nahor'lu denilen garip ve vahşi yaratıklar kol gezmeye başladı.. Yakaladıkları herkesi ya vahşice öldürüyorlar ya da esir edip kamplarına götürüyorlar..
- Biliyorum.. Giriş kapısının orada bir Askerle konuşmuştuk.. Bize bu konuda biraz malumat verdi..
"Askermi?? Kimdi acaba??" dedi Sandor merakla arkadaşına
- İsminin Eldar olduğunu söyledi..
"Eldar'mı" dedi şaşkın bir sesle Sandor ve devam etti;
- Demek ki oğlumla da tanıştın..
"Oğlun mu?" dedi Hara. Şaşırma sırası ona gelmişti. Sandor yine gülerek cevapladı arkadaşının sorusunu.
-Evet benim oğlum.. Tabi anası bana bir oyun oynamadıysa..
İki yaşlı Rohanlı'da güldüler. Sonra Hara arkadaşına şöyle dedi;
- Birlikte ne günler geçirmiştik hatırlıyormusun?? Hani bir keresinde Dumanlı Dağlar'ı karış karış gezmiştik.. Eskilerin Ork dediği o vahşi yaratıklardan etrafta hiç kaldımı diye bakıyorduk.. Birtane bile bulamamıştık..
- Evet.. Bir tane bile Ork kellesi biçememiş olmamız ne acı..
- Ama sana bulamayacağımızı söylemiştim.. Yine de gidelim diye tutturmuştun..
- Ne günlerdi onlar.. Keşke tekrar o güzel günlere geri dönebilsek.. Atımıza atlayıp etrafta yaratık avına çıksak.. Ne güzel olurdu..
- Benim için hiçte geç değil.. Gördüğün gibi kaçırılan kızımın izini sürmekteyim.. Bu yolculukta pekçok macerayla karşılaşabilirim.. Kimbilir belkide gençliğimde kesemediğim Ork kellelerini şimdi keserim.. Çünkü anladığım kadarıyla etrafta dolanıp can alan bu vahşi Nahor'lu yaratıklar günümüzün Orkları..
Bir an için gözleri parladı Sandor'un. Gençliğinde yaşayamadığı maceraları şimdi yaşama fırsatından bahsediyordu arkadaşı. Büyük bir ilgiyle baktı arkadaşının yüzüne. Sonra elindeki bira marşapasını ağzına götürüp, kocaman bir bira yudumunu midesine gönderdi.
O anda Sandor'un aklı türlü düşüncelerle doldu. Arkadaşına katılıp bu yolculuğa çıkma fikri biranda tüm bedenini kapladı. Yaşlı Rohanlı kulağa çılgınca gelen bu isteğin heyecanıyla titredi.
O esnada Erona ve Welar'da Han'a girmişlerdi. Doğruca Hara'nın yanına gittiler. Hara onları arkadaşıyla tanıştırdıktan sonra Sandor'a şöyle dedi;
- Eski dostum Sandor umarım ki geceyi geçirebileceğimiz üç güzel odan vardır bizim için.. çünkü buraya gelişimizin asıl nedeni gece için kalacak bir yer bulmaktı..
"Tabiki yerimiz var.. Han'ımın en güzel üç odası sizindir.." dedi Sandor. Sonra yaşlı Rohanlı o anda boş masaları silmekte olan kızına doğru seslendi;
- Myra.. kızım gidip en güzel odalarımızdan üçünü bu aziz dostlarımız için hazırlarmısın??
Genç kız babasından aldığı bu emri başını saygıyla eğerek karşıladı. Sonra da Han'ın üst katında bulunan odalara gitmek için merdivenlere doğru yöneldi.
Erona şöyle dedi;
- Bende seninle geleyim..
İki genç kız merdivenlerden yukarıya çıktılar. Myra yanındaki bu Savaşçı Rohan kızının kıyafetlerine ilgiyle baktı. Erona'nın üzerindeki parlak süvari zırhı, gösterişli pelerini, belindeki uzun kılıcı Myra'nın gözlerini kamaştırmıştı. O da hep Erona gibi bir savaşçı olmayı istemişti hayatı boyunca. Fakat kader ona sadece babasının sahibi olduğu bu handa bütün gün temizlik yapma görevini vermişti.
Yukarı kata çıktıklarında Myra cebinden anahtarları çıkartarak ilk odanın kapısını açtı. İki genç kız içeriye girdiler. Myra önce pencereyi açarak odayı havalandırdı. Zaten düzgün olan yatağı biraz daha düzelttikten sonra cebinden çıkardığı bir bezle içerideki eşyaların tozunu almaya başladı. Onu dikkatle izlemekte olan Erona yatağın bir ucuna oturdu. Daha sonra Erona belindeki kılıcını çıkartıp yatağın üzerine koydu. O anda Myra'nın gözleri biran için gösterişli kılıca kaydı. Bunu gören Erona gülerek şöyle dedi;
- Demek kılıçlara ilgin var Myra haa??
Myra herhangi bir cevap vermedi Erona'ya, mobilyaların tozunu almaya devam etti. Erona elini uzatıp kılıcını kavradı ve onu Myra'ya doğru uzatarak şöyle dedi;
- Eğer istersen benim kılıcıma bakabilirsin..
Myra tereddütle kılıca baktı. Aslında kılıcı tutmak istiyordu fakat içinde onu engelleyen bir his vardı. Hayatı boyunca hep bir kılıcının olmasını istemişti. Fakat bu hayaline hiç ulaşamamıştı. Süpürge ve paspas tutmaktan aşınmış olan elleri gösterişli bir kılıç tutmayı ne kadar da istiyordu. Myra en çokta bunun nasıl bir duygu olduğunu merak ediyordu. Yani bir kılıcı tutmak, onu elinde sıkıca kavramak, düşmanının karşısında heybetle durmak, kimbilir ne kadar güzel duygular olsa gerekti. Myra bu duygular içinde olduğu halde elini tereddütle uzatarak kılıcı tuttu. Onu avucunun içinde sıkıca kavrayarak havaya doğru kaldırdı. Kılıcın parlak yüzünde kendini görebiliyordu Myra. Daha sonra kılıcı havada ileri geri hareket ettirerek hayali düşmanlara karşı savurmaya başladı genç kız. Myra o anda kendisini Nahorlu yaratıkların arasında elinde bu kılıç, üzerinde gösterişli bir zırhla hayal etti. Üzerine saldıran Nahorlu yaratıkların kellelerini biçip, çirkin bedenlerini yere devirdiğini hayal ediyordu. Az sonra Myra Erona'nın sesiyle birden hayal aleminden çıkıp, gerçek hayata geri döndü.
- Senin de tıpkı benim gibi savaşçı bir ruha sahip olduğunu görüyorum Myra..
Myra bir an için Erona'ya baktı. Yüzünde acı bir tebessüm belirdi genç kızın. Sonra gözlerini tekrar elindeki gösterişli kılıca çevirip ilgiyle baktıktan sonra şöyle dedi Myra;
- Ne yazık ki Herkes düşlerindeki hayatı yaşayamıyor Erona.. Bunu sadece çok şanslı olan birkaç kişi başarabiliyor.. Senin gibi..
Daha sonra Myra elindeki kılıcı yavaşça sahibine geri uzattı. Erona herhangi birşey söylemedi sadece gözlerini Myra'dan kaçırarak başını önüne eğdi. Onun ne demek istediğini anlıyordu, Erona çocukluğundan beri düşlediği Savaşçı bir Süvari olma hayaline kavuşmuştu. Fakat karşısındaki bu genç kız hayaline kavuşamamış, umduğu gibi bir hayat yaşayamamıştı. Erona bir an için kendisini Myra'nın yerine koydu. Yani bu handa bütün gün temizlik yaptığını, yer süpürüp masa sildiğini, müşterilerin kabalıklarına ve kaprislerine göğüs gerdiğini düşündü. Sonra bunun korkunç bir şey olduğunu farketti. Kendi kendine şöyle dedi Erona;
"Sanırım onun yerinde olsaydım çoktan çıldırmış olurdum"
Daha sonra Myra diğer odaları temizlemek için dışarı çıktı. Erona onun ardından üzgün gözlerle baktı. Özgür ve Savaşçı bir Ruha sahip olduğunu gördüğü bu genç kızın hakettiği hayatı yaşayamamış olmasına çok üzülmüştü.
Hara elindeki marşapadan bir yudum daha bira aldıktan sonra arkadaşına şöyle dedi;
- Peki ama söylesene sen kiminle evlendin bakalım?? Senin kahrını çekebilecek kadar sabırlı bir kadın bu Rohan diyarında varmış demekki..
Sandor yine şen bir kahkaha atarak şöyle dedi;
- Evet aziz dostum.. görünüşe bakılırsa varmış ve aslını istersen iyiki de varmış.. Sanırım ben çok şanslıyım. Çünkü bu köhne Batı Emnet Kasabasının en güzel kızıyla evlendim.. Darlana ile evlendim.. zaten sanada ona olan aşkımı o zamanlar söylemiştim..
Hara'nın gözleri birden donuklaştı, yüzü sarardı. Yıllar öncesine ait olan bazı anılar gözlerinin önünde yeniden canlandı. Gençlik günlerinde yaşadığı ilk aşkı olan Darlana'nın o güzel yüzü birden yine hayaline geldi. İkisi birbirlerine sırılsıklam aşıktılar yıllar önce. Fakat bir gün Sandor ona Darlana'ya aşık olduğunu onunla evlenmek istediğini, onsuz bir hayatı yaşayamayacağını söylediğinde Hara için zor bir karar verme anı gelmişti. Biricik aşkımı yoksa en yakın arkadaşımı? Hara için zor bir karar olmuştu bu fakat, sonunda en yakın arkadaşı için aşkından vazgeçmişti. Eğer o zaman Sandor'a Darlana'ya aşık olduğunu, onun da kendisini sevdiğini söylemiş olsaydı, Sandor büyük bir ihtimalle yıkılırdı. Hatta onun intihar edebileceği ihtimalini bile düşünmüştü Hara ve sonunda zor bir karar vererek Darlana'yı kalbinden silmişti. O günden sonra birdaha hiç Batı Emnet'e gelmemişti Hara. Sebebi ilk aşkı olan Darlana'yı görmemek ve ona olan aşkını unutmak istemesiydi. İkisinin evlenmiş olduklarını ise şimdi öğreniyordu. Hara buna şaşırmıştı çünkü Darlana'nın Sandor'la evlenmeyi isteyeceğini pek zannetmemişti o günlerde.
İkisi birsüre daha konuştular. O esnada Hara'nın gözüne pencere kenarındaki bir masada oturmakta olan bir genç takıldı. Yakışıklı, uzun saçlı ve şen şakrak bir gence benziyordu. Masanın etrafına oturmuş ve onu büyük bir ilgiyle dinlemekte olan Rohanlı gençlere heyecanla birşeyler anlatmaktaydı. Genç, bir elinde bira marşapası, diğer elinde bir pipo olduğu halde coşkulu bir şekilde etrafındakilere heyecanlı bir konuşma yapmaktaydı. Halinden çok memnun olduğu anlaşılıyordu. Dinleyicileri de hallerinden memnun gözüküyorlardı. Nefeslerini tutmuş bir şekilde onu dinlemekteydiler. Arada guruptan alkış ve coşkulu nidalar yükselmekteydi.
Hara'nın yaşlı gözleri genci dikkatle izlemekteydi. En sonunda Hara elindeki bira marşapasından bir yudum daha aldıktan sonra Sandor'a genci işaret ederek şöyle dedi;
- Kim bu genç??
Sandor arkadaşının işaret ettiği yere doğru baktıktan sonra ilgisiz bir sesle şöyle dedi;
- O mu?? Gondorlu bir maceraperest.. Birsüredir buralarda.. Macera için geldiğini söylüyor fakat benim gördüğüm kadarıyla bütün macerası etrafına toplanan gençlere palavralar atmaktan ibaret..
"Sence durumu o kadar vahim mi??" dedi Hara arkadaşına gülerek bakarken;
- Bence öyle.. Geçen gün bana ne dedi biliyormusun?? İki tane Ejderha öldürmüş.. hemde aynı anda.. Süpürgeyi kaptığım gibi peşine düştüm tabiki..
Hara bir kahkaha attı arkadaşının bu sözleri üzerine sonra yanında oturmakta olan Welar'a dönerek şöyle dedi;
- Welar acaba o arkadaşın masasına gidip biraz otururmusun?? Şu anda neden bahsettiğini öğrenmeyi çok istiyorum.
Welar yerinden kalkıp Gondorlu gencin masasına doğru gitti. Selam vererek oturmak istediğini söyledi. Genç büyük bir nezaketle onu buyur etti. Daha sonrada heyecanlı konuşmasına kaldığı yerden devam etti. Birsüre sonra Welar masadan kalkarak geri döndü. Hara meraklı gözlerle ona bakmaktaydı. Şöyle dedi Welar;
- Anladığım kadarıyla tek başına kuzeydeki bir Nahor Karargahını basıp, karargahtaki tüm Nahorlu yaratıkları nasıl öldürdüğünü anlatıyor..
Sandor Gondorlu gence ilgisiz bir bakış daha atarak, muzip bir sesle şöyle dedi;
- Ben sana dememişmiydim.. Tüm Ortadünya toprakları üzerinde ondan daha palavracı kimse yok..
Hara gülerek şöyle dedi;
- Demek tek başına karargah basıyor haa?? Ortadünya emin ellerde öyleyse.. Kuşku duymamıza gerek yokmuş..
Bu sözler üzerine üçüde güldüler. Daha sonra Hara şöyle dedi arkadaşına;
- Peki onun adı nedir??
"Rufus" dedi Sandor yine ilgisiz bir bakış fırlatarak gencin üzerine.
Daha sonra Hara ve Sandor konuşmalarına devam ettiler. Gençlik günlerinde birlikte yaşamış oldukları maceralardan bahsettiler.
Vakit epey ilerlediğinde Hara ve Welar Sandordan izin isteyerek uyumak için odalarının yolunu tuttular. Sabahleyin erkenden Komutan Errin'i görmek için yola çıkmaları gerekiyordu.
Sabahleyin erken saatte üç Rohanlıda yola çıkmak için hazırdılar. Erona ve Welar atları getirmek için ahıra doğru giderlerken, Hara da Han'ın kapısında Sandorla konuşmaktaydı. Şöyle dedi Hara;
- Bize gösterdiğin ilgi ve alakaya çok teşekkür ediyorum eski dostum.. Şimdi senden son birşey daha istiyorum. Eğer Komutan Errin'le yapacağımız bu görüşme olumsuz geçerse bizler İla'yı bulmak için yola kendimiz devam edeceğiz. Bu sebeple yolculuk esnasında yiyeceğe ihtiyacımız olacak.. Larno'dan gelirken yanımızda getirdiğimiz tüm yiyecek neredeyse bitti.. Senden bizim için yolluk hazırlamanı rica ediyorum. Ayrıca oda borcumuzu da hesaba katarak sana olan toplam borcumu çıkarmanı istiyorum
"Borçmu??" dedi kızgın bir sesle Sandor. "Ne borcu.. Bu ziyaretin sayesinde birbirimizi tekrar görmüş olduk.. Borcun falan yok. Ayrıca o yollukları da hazırlanmış bil.."
"Pekala dostum sen bilirsin" dedi mahcup bir sesle Hara ve daha sonra atına binmek üzere avluya çıktı.
Az sonra üç Rohanlı da atlarının üzerindeydiler. Sandor'un kendilerine tarif ettiği şekilde Komutan Errin'in bulunduğu Askeri Karakol'un yolunu tuttular. Kısa bir süre sonra Karakol'un önüne gelmişlerdi. Yolun karşı tarafında atlarından indiler. Hara şöyle dedi;
- Ben gidip Komutanla konuşayım.. Siz beni burada bekleyin
Daha sonra Hara Karakol'un yolunu tuttu. Erona ve Welar atların yanında beklemeye başladılar. Beklemek Eronaya çok cansıkıcı geliyordu. Uzun süre geçtiği halde Hara gelmemişti. Erona içiden herşeyin yolunda gitmesi için dua ediyordu. Birsüre daha geçtikten sonra Hara Karakol'un kapısında belirdi. Genç kız heyecanla babasına doğru ilerleyerek şöyle dedi;
- Ne oldu baba?? yardım edeceklermi??
Hara'nın yüzü tatsız görünüyordu. Şöyle cevap verdi kızına kısık bir sesle;
- Hayır kızım.. Ne yazık ki yardım edemeyeceklerini söyledi.. Buralarda bu tür olaylara sık rastlanıyormuş.. özel bir arama yapmaları sözkonusu değilmiş.. sadece eğer denk gelirse kızınızı kurtarabiliriz.. Yoksa özel bir operasyon yapmaları mümkün değilmiş..
Bu cevapla birlikte Erona'nın sert kaşları birden çatıldı. Şöyle dedi genç kız;
- Yani biz buraya kadar boşuna mı geldik??
Hara herhangi bir cevap vermedi kızına sadece yüzüne sanki hala umutluymuş gibi bir ifade yerleştirmeye çalıştı. Fakat Erona'nın öyle hemen pes edecek gibi bir hali yoktu. Şöyle dedi genç kız hışımla;
- Şu komutan Errin'le birde ben konuşayım..
Erona hızlı ve kendinden emin adımlarla Karakol'un kapısına doğru yöneldi. Hara arkasından gitmemesini söylediyse de dinletemedi.
Karakol'un kapısındaki nöbetçi tam Eronaya kim olduğunu, neden geldiğini, kiminle görüşmek istediğini sormaya hazırlanıyordu ki, birden Erona'nın sert bir omuz darbesiyle kendisini yerde buluverdi. Genç kız hızlı adımlarla Karakolun içine doğru ilerlerken, yerdeki Rohanlı nöbetçi şaşkın gözlerle ona bakmaktaydı.
Kaygılı bir yüz ifadesiyle kızını izlemekte olan Hara kendi kendine şöyle dedi;
- Umarım tutuklanmaz..
Erona karakol'un dar koridorlarında ilerlemeye başladı. Hızlı bir şekilde Komutan'ın bulunduğunu tahmin ettiği yere varmıştı. Askeri karakollar genelde birbirlerine benzediğinden dolayı Erona kendi kasabasındaki Karakol'da Komutan'ın bulunduğu odanın burada da aynı yerde olduğunu düşünüyordu. Etraftaki askerler biryandan ne olduğunu anlamaya çalışırlarken, biryandan da Eronayı durdurmaya çalışıyorlardı. Karakolun koridorlarında büyük bir curcuna koptu. Bir düzine kadar Rohan askeri Eronayı zaptetmeyi başaramıyorlardı. Erona askerleri ite kaka Komutan'ın odasına dalmayı başardı. Askerlerde peşinden komutanın odasına doluştular.
İtiş kakış Komutan'ın odasında da aynen devam etti. Masasında oturmakta olan Komutan şaşkın bir şekilde ayağa kalkarak olan biteni izlemeye başladı. Az sonra Komutan'ın emreden sert sesiyle Erona ve Askerler itiş-kakışı kesmek zorunda kaldılar.
- Neler oluyor burada?? Çabuk kesin şu kavgayı!!!
O anda Erona ve Komutan Errin bir an için göz göze geldiler. Erona karşısında yaşlı ve pimpirikli bir komutan beklemekteydi. Çünkü o ana kadar tanıdığı tüm komutanlar öyleydi. Şimdi ise karşısında oldukça genç ve yakışıklı bir Komutan vardı. Karşısındaki bu çekici subaydan etkilendiğini belli etmemeye çalışarak Erona şöyle dedi;
- Komutan Errin sizmisiniz?
- Komutan Errin benim.. Peki ya siz kimsiniz?? ve buraya neden bu şekilde geldiniz?? Gördüğünüz gibi burası Askeri bir Karakol.. Sirk değil..
- Bunu biliyorum.. Adım Erona. İsterseniz çabucak sadede geleyim.. Az önce neden babama yardım edemeyeceğinizi söylediniz?? Siz Komutan değilmisiniz?? ve görevleriniz arasında kayıp insanları bulmak yokmu?? Burada böyle boş boş oturacağınızı neden gidip benim kayıp kardeşimi aramıyorsunuz??
- Demek o son derece kibar ve nazik adamın kızısın haa.. Buna inanmak oldukça güç.. Öyle bir babanın senin gibi hırçın bir kızı olsun ha?? Çok ilginç..
- Ben hırçın falan değilim, sadece kızgınım.. Doğulu haydutların kaçırdığı kardeşimin bulunmasını istiyorum o kadar..Ayrıca hala sorularıma cevap vermediniz..
"Eğer biraz sakinleşirseniz sorularınızı yanıtlayacağım" dedi genç subay sesi daha sakindi şimdi. Sonrasında Askerlerine dışarıya çıkmalarını işaret etti. Az sonra ikisi odada yanlız kalmışlardı.
Erona kaçamak gözlerle bakıyordu karşısındaki genç komutana. Nedense ondan etkilenmişti, hayatı boyunca hiçbir erkeğin karşısında kendisini böyle aciz hissetmemişti. Eliyle uzun saçlarını düzeltir gibi bir hareket yaptı, bunu neden yaptığını kendisi de anlamamıştı. Errin'de karşısındaki bu hırçın Rohanlı kızdan oldukça etkilenmişti. Hayatı boyunca hep böyle farklı ve cesur bir kızla karşılaşmayı ummuştu. O günün bu gün olduğunu anlıyordu Errin. İkiside birbirlerine kaçamak gözlerle baktılar. Sonra genç subayın sesi duyuldu;
- İsterseniz sorularınızı sırasıyla yanıtlayayım.. Öncelikle ben babanıza yardım etmeyeceğimi söylemedim.. Elimden geleni yapacağımı söyledim.. Diğer sorularınıza gelince, Evet ben Komutan'ım ve görevlerim arasında kayıp insanları bulmakda var.. Ayrıca ben burada boş boş oturmuyorum.. daha dün Nahorlu yaratıklara karşı düzenlenen bir seferden geldim ve daha şimdiden yeni bir harekatın hazırlıklarını yapmaktayım.. Kardeşinizi aramaya gelince, benim birincil görevim bu kasabanın güvenliğini sağlamaktır.. Daha hayatta olup olmadığı bile belli olmayan birisi için Askerlerimi tehlikeye atamam. Fakat dediğim gibi Kardeşinizi bulmak için elimizden geleni tabiki yapacağız..
Erona şaşkın gözlerle Errin'e bakarak ve ellerini iki yana doğru açarak şöyle dedi;
- Yani hepsi bu kadarmı?? Sizin Göreviniz bu kafesin içine tıkılıp kasabayı korumaktan mı ibaret?? vahşi yaratıklar tarafından kaçırılmış olan masum insanların kaderlerine terk edilmelerini mi izlemek??
"Bakın küçük hanım" diyerek söze başladı Errin, sonrasında Eronaya uzun bir nutuk atacakmış gibi bir hali vardı.
- Bizim burada ne kadar zor şartlar altında yaşadığımız hakkında fazla bir bilgiye sahip olduğunuzu zannetmiyorum.. Dediğim gibi daha dün o yaratıklara karşı bir seferden geldim.. Bu seferde o yaratıkların pekçoğunu öldürdük, fakat bizim askerlerimizin al kanlarıda soğuk çimenlerin üzerine döküldü.. Burada oldukça az sayıdaki askeri kuvvetle o yaratıklara karşı durmaya çalışıyoruz biz.. Edoras'ın bize neden yeterince yardım göndermediğini de bilmiyoruz. Kral Sarond nedense bu Nahorlu yaratıkların saldırılarına karşı ilgisiz görünüyor.. Edorastan yardım gelmeyince bizlerde burada başımızın çaresine bakmak durumunda kalıyoruz.. Doğrusu ben bazen Kral Sarond'un bizimmi yoksa Nahorlu yaratıkların mı safında olduğunu anlayamıyorum..
"Durum gerçekten bu kadar kötü mü?" dedi Erona üzgün ve umutsuz bir sesle. Errin genç kızın bu sorusunu başıyla yavaşça onaylamakla yetindi. Erona son bir kez daha genç subaya baktıktan sonra boynu bükük bir şekilde dışarıya çıktı. Errin uzun süre onun ardından baktı kaldı. Genç subayın gözleri Eronayı son gördüğü ana takılıp kalmıştı. Sanki Errin Erona'nın o güzel yüzünü beynine kazımıya çalışıyor gibiydi.
Erona koridorda yürürken etrafındaki az önce itişip kakıştığı Rohanlı askerlere muzip tesebbümler etti. Askerlerse Eronaya korkulu gözlerle baktılar. Az sonra genç kız dışarı çıkmıştı. Hara kızını tekrar görünce derin bir oh çekti. Sonrasında kızına doğru yaklaşarak şöyle dedi;
- Ne oldu kızım?? Sana ne dedi??
"Sana dediklerinden daha farklı değildi" dedi umutsuz bir sesle Erona. Sonra tereddütlü gözlerle babasına bakarak ve Welar'ın duymamasına da çalışarak kısık bir sesle şöyle dedi;
- Peki şimdi ne yapacağız baba??
Hara umutsuz gözlerle Karakola doğru son bir kez daha bakarken şöyle dedi kızına;
- Devam edeceğiz kızım.. İla için devam edeceğiz.. Onu bulma uğrunda Nahorlu yaratıklar tarafından öldürülmeye razıyım.. İlayı ve ailesini merak ederek hergün bin kere ölmektense bir kere ölmeyi tercih ederim..
Erona'nın gözleri buğulanmıştı. Ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Hiçbirşey birşey demedi babasına, çünkü eğer konuşmak için ağzını açarsa ağlamaya başlayacağını biliyordu genç kız. Yüzü kıpkırmızı olmuştu ama yinede kendisini tuttu. Sessizce atına bindi. Üç Rohanlı şimdi geldikleri yoldan Hana geri dönmekteydiler. Yolda giderlerken Erona etrafındaki Emnet'li insanların yüzlerindeki hüznü, çaresizliği, bıkkınlığı gördü. O ana kadar buna hiç dikkat etmemişti fakat bu kasabada yaşayan insanların gerçekten de zor şartlar altında bulunduklarını anlıyordu. O anda Komutan Errin'in söylediği sözlerde ne kadar haklı olduğunu anlamıştı. Genç subayın o çekici yüzü hayaline geldi genç kızın. Böylesine üzgün ve umutsuz olduğu bir anda bile onun yüzünü hayal ediyor olmak Eronaya tuhaf gelmişti. Errin'e karşı içinde oluşan bu duygunun ne olduğunu anlayamıyordu Rohanlı kız.
Fakat genç subayın o yakışıklı yüzü ve gösterişli Süvari kıyafetinin içindeki vücudu her aklına geldiğinde Erona'nın içinde birşeyler kıpırdıyordu.
Kısa bir süre sonra Han'ın kapısının önüne varmışlardı. Hara atından inerek Han'ın kapısına doğru yöneldi. Welar ve Erona ise atlarının üzerinde bekliyorlardı. Hara tam merdivenlerden çıkacaktı ki, Hanın kapısından Sandor un oğlu Eldar belirdi.
Hara ona babasının nerede olduğunu sordu. Eldar şöyle yanıt verdi;
- Babam şu anda ahırda.. Yolculuk için atını hazırlıyor..
"Yolculuk mu?" dedi Hara şaşkın bir sesle. Sonra meraklı gözlerle Eldar'a bakarak şöyle dedi;
- Peki nereye gidiyor??
- Kanımca bunu size kendisi söylese daha iyi olur..
Hara'nın şaşkınlığı iyice artmıştı. Az sonra Sandor atının yularından tutuyor olduğu halde yanlarına geldi. Hara arkadaşına meraklı gözlerle bakarak şöyle dedi;
- Hayrola eski dostum.. Yolculuğa çıkıyormuşsun.. Nereye böyle??
Sandor yüzünde şen bir tebessümle baktı arkadaşına ve şöyle dedi;
- Bunu senin söylemeni umuyordum eski dostum..
"Benim mi?" dedi Hara, şaşkınlığı iyice artmıştı.
- Evet dostum senin..Öyle şaşkın gözlerle bakma bana hiç.. Ne yani eski dostum 45 küsur yaşından sonra maceralara atılırken ben burada bu köhne Handa tıkılıp kalacakmıyım?? Yoo hayır efendim olmaz.. Gençliğimde yaşayamadığım maceraları yaşama fırsatını kaçıracak değilim.. Ayrıca en büyük oğlum Eldar da bizimle geliyor.. aklı sıra bana göz-kulak olacakmış.. Huh.. Aslında ben ona göz-kulak olurum ya neyse..
- Peki ya Han ne olacak?? Hanı kim çekip çevirecek??
- Ardımda 4 tane daha oğlum var.. ayrıca kızlarımı ve tabiki biricik karım Darlanayı da unutma..
"Darlanayı nasıl ikna ettiğini görmek isterdim doğrusu" dedi Hara gülerek.
- Evet biraz zor oldu ama başardım.. Eğer gitmeme izin vermezse hergün burada başının etini yiyeceğimi söyledim ona, tabiki o da izin vermek zorunda kaldı..
"Peki ya sen nasıl izin aldın??" dedi Hara şaşkın gözlerle Eldar'a doğru bakarak "Komutan Errin'i ikna etmek Darlanayı ikna etmekten daha zor olmuştur herhalde.." diye de devam etti.
- Evet aynen öyle oldu.. fakat bende izin almayı başardım..dün gece siz yattıktan sonra babam gitme kararı alınca bende hemen gidip komutanla görüştüm ve iznini aldım..
"Herşeyi düşünmüşsünüz" dedi Hara ikisine de gülen gözlerle bakarak.
"Evet düşündük.. Ayrıca yollukları da hazırladık.. Eldar yollukları getirirmisin??" dedi Sondor oğluna. Eldar'da yollukları getirmek için Hana doğru yönelirken, Sandor arkadaşı Hara'nın yanına gelmişti. Elini onun omuzuna koyarak neşe içinde şöyle dedi;
- Sonunda yıllardır düşlediğimiz maceralara çıkıyoruz.. Yıllardır hergece rüyalarıma giren Serüvenleri sonunda yaşayabileceğim..
Sandor bu sözleri söylerken, Hanın kapısında bir genç belirdi. merdivenlerden aşağıya gösterişli adımlarla inerken şöyle dedi genç;
- Birileri maceralardan, serüvenlere çıkmaktan mı bahsediyor??
Sandor konuşan gence ilgisiz bir bakış attıktan sonra alaycı bir sesle şöyle dedi;
- Evet aynen öyle.. yani senin anlayacağın, burada sana göre birşey yok.. sen gidip çocuklara palavralar atmaya devam et..
"Palavra mı??" dedi genç şaşkın bir sesle. Sonra iki elini de Sandora doğru uzatarak, sanki yalvarırmış gibi bir ifadeyle şöyle dedi;
- Ne zaman palavra attığımı gördünüz Sayın şişman göbekli ve yaşlı Hancı bey?? Ben hayatım boyunca hiç palavra atmadım.. Tamam belki konuşurken bazı şeyleri biraz abartmış olabilirim veya bazı şeyleri biraz değiştirmiş, bazılarını da çarpıtmış olabilirim.. hatta biraz da yalan söylemiş de olabirim.. fakat buna palavra denmez ki..
Sandor elleriyle kulaklarını tıkayarak şöyle der;
- Kadim güçler bizi korusun..
Atının üzerinden bu yabancı genci ilgiyle izlemekte olan Erona Sandor'un bu sözleri üzerine kahkahayı patlatır. Sonra gence dönerek şöyle der;
- Senin ismin nedir??
Genç Eronaya doğru dönerek bir an bakar. Sonrasında gösterişli bir reverans yaparak Erona'nın karşısında eğilerek şöyle der;
- Ben Rufus.. Gondorlu Rufus.. Emrinizdeyim güzel leydim..
"Aman dur.. kibarlıktan kırılacaksın neredeyse.. Gondorlu erkeklerin bu kadar centilmen olabileceklerini tahmin etmezdim.." der Erona gülerek. Rufus şöyle cevap verir;
- Hepsi değil leydim.. Sadece benim gibi üst seviyede olan savaşçılar bu kadar centilmen olabilirler..
Sandor yine alaycı bir sesle şöyle der;
- Üst seviye savaşçı haa.. huh, işte bu bana tam olarak seni çağırıştırıyor..
Sandorun bu sözleri üzerine herkes güler. Daha sonra Sandor zırhını giymek üzere Hana doğru giderken, Rufus da Hara'nın yanına gelerek şöyle der;
- Eğer izniniz olursa beyim.. bu yolculukta sizlere katılmaktan şeref duyarım..
Hara kararsız gözlerle Rufus'a baktıktan sonra şöyle der;
- Bilemiyorum.. Bu yolculuk çok zor ve çetin olabilir.. Hem unutma ki şu anda kış mevsiminin içerisindeyiz ve etraf Nahorlu yaratıklarla dolu.. Yolda maceradan çok bela ile karşılaşabiliriz..
- Tehlike ne kadar büyükse, kazanılacak olan şöhret de o kadar büyük olur Beyim.. Kılıcım emrinizdedir..
Hara yine kararsız gözlerle Rufusa baktıktan sonra gözlerini Welar ve Eronaya doğru yöneltir. Onlardan olumla bakışlar aldıktan sonra şöyle dedi Hara;
- Pekala Rufus.. bizimle gelebilirsin.. tabi eğer çabucak hazırlanıp bize katılabilirsen..
"pektabiki beyim" dedi karşılık olarak Rufus ve koşar adımlarla atını hazırlamak üzere ahırın yolunu tuttu. Üç Rohanlı da onun ardından gülerek baktılar. Hara kendi kendine bu çetin ve sonu belirsiz yolculukta böylesine enteresan bir tipe de ihtiyaçları olabileceğini düşünüyordu.
Rufus Hanın öte tarafına dolanıp gözden kaybolurken, Hara'nın gözleri bu kez Han'ın kapısında durup kendisine doğru bakmakta olan bir kadına takıldı. Hara'nın vücudu bir anda heyecanla titredi çünkü karşısındaki ilk gençlik aşkı olan Darlana'dan başkası değildi. Yıllar geçmiş olmasına rağmen Rohanlı kadın hala çok güzel ve çekici görünüyordu. Zaman bu Rohanlı kadına pekbir zarar verememiş gibi görünüyordu.
Hara merdivenlere doğru birkaç adım attığında Darlana da ona doğru yürümeye başlamıştı. İkisi az sonra karşı karşıyaydılar. Birbirlerine çekingen gözlerle baktılar. İkisinin de hala birbirlerine karşı yoğun duygular içinde oldukları belliydi. Mahcup bir sesle şöyle dedi Hara;
- Yıllar sonra seni yeniden görmek çok güzel Darlana..
"seni görmek de çok güzel Hara" dedi Rohanlı kadın. Yüzünde küçük ama sıcak bir tesebbüm vardı. Sonrasında kadın konuşmasını sürdürdü;
- Kızının başına gelenleri dün gece Sandordan öğrendim.. Gerçekten çok üzüldüm.. Umarım onu ve yanındakileri sağ salim bulursunuz..
- Bunun için elimizden geleni yapacağız..
- Sandor'a göz-kulak olmanı istiyorum.. Onun bünyesi böylesine zorlu bir yolculuğu kaldırmaya müsait olmayabilir..
"Sanmam" dedi Hara kendinden emin bir sesle "Hem zaten yanında en büyük oğlu Eldar var.. Eldar son derece yiğit bir delikanlı.. babasına göz-kulak olacaktır.."
"Babasına.." dedi Darlana yüzünde acı bir tebessüm vardı. Sonra bir an için Hara'nın yüzüne baktı. Sanki ona birşey söylemek istiyormuş gibi bir hali vardı. Onun bu halini gören Hara'da şaşırmış bir yüz ifadesiyle şöyle dedi;
- Ne oldu Darlana.. Bana söylemek istediğin bir şeymi var??
- Aslında bilmen gereken bir şey var fakat.. bunu sana nasıl..
Tam o esnada Sandor Handan dışarıya oğlu Eldar'la birlikte çıktı. Karısına şen bir sesle şöyle dedi Sandor;
- Darlana hayatım.. Nasıl Süvari zırhım yakışmış mı?? Eski günlerdeki gibi çekici olmuşmuyum??
"Evet Aşkım.. olmuşsun" dedi Darana yüzüne zoraki bir gülücük yerleştirmeye çalışırken.
Yarım saat kadar sonra tüm hazırlıklar tamamlanmıştı. Rufus'da hazırdı, onun içinde alel acele bir yolluk hazırlanmıştı. Gurup yola çıkmaya hazırdı artık. Han'ın kapısında Darlana, Myra ve Sandor'un diğer çocukları onları uğurlamak için toplanmışlardı. Myra'nın gözleri yine Erona'nın üzerindeydi. Onu ilgiyle izliyordu genç kız, rüyalarını süsleyen dişi savaşçı olma hayaline ulaşmış olan Eronaya kah kıskançlıkla, kah ilgiyle bakıyordu.
Sandor atının üzerinden ailesine son bir kez el sallarken muzip bir ifadeyle şöyle dedi;
- Bizi merak etmeyin.. Yanımızda Gondor'un üst seviye savaşçısı var.. O bizi her türlü tehlikeden korur
bu sözler üzerine guruptaki herkes güldü. Rufus da güldü. Gurup Han'ın önünden ayrıldığında öğlen vakti olmuştu. Sabahtan açık ve berrak olan hava birden kararmıştı. Yağmur bulutları biranda Emnet kasabasının üzerine çökmüştü. Etraf sanki akşam olmuş gibi kararmıştı, kafile Batı Emnet kasabasının cümle kapısından dışarıya çıkarken.
Loş ve kasvetli rüzgarlar esmekteydi. Birkaç saat içinde şiddetli bir yağmur yağması muhtemeldi. Hara başını kaldırıp kapkara olmuş havaya bakarak şöyle dedi kendi kendine;
- Yola çıkmak için ne kadar da kasvetli bir gün..
Grup kuzey yolunu tutarak ilerlerken, arkalarından, kasabanın yüksek surlarının birinden onları dikkatle izlemekte olan bir çift göz vardı. Bu gözlerin sahibi Komutan Errin'den başkası değildi. Onları ufukta kayboldukları ana kadar izledi genç subay. Yağmur bulutlarının biranda kararttığı Emnet'te görüş mesafesi iyice azalmıştı. Az sonra Errin onları göremez olmuştu, son bir kez daha onları görmeye çalışarak şöyle dedi Errin;
- Erona.. bu yolculukta yanında olabilmeyi ne kadar çok isterdim.. fakat bu yapamayacağım bir şey.. umarım seninle yine karşılaşırız..
Altı kişilik Gurup tehlike ve kaos'un kol gezdiği kuzeye doğru ilerlemekteydi. Welar yanındaki Eronaya şöyle dedi gülerek;
- Macera başlıyor..
"Evet" dedi Erona arkadaşına ve sonra o yeşil gözlerini koyu yağmur bulutlarının kararttığı kuzeyin engin tepelerine doğru çevirerek şöyle dedi;
- Macera başlıyor..
|
|