Oturum Aç
|
Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.
|
Önceki Yazılar
|
Mart 21, 2013 - 08:08:57 · Kızıl Yolculuk (1)
Kasım 07, 2012 - 16:17:32 · Bitmemiş Öyküler Çıktı (10)
Kasım 07, 2012 - 16:00:58 · Rohan ve Türk Benzerliği Üzerine (0)
Kasım 07, 2012 - 15:56:46 · Hobbit Fragmanları (0)
Aralık 21, 2011 - 08:18:56 · Hobbit Trailer (0)
Ekim 10, 2011 - 10:09:41 · Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (2) (0)
Haziran 13, 2011 - 10:37:47 · Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (1) (5)
Haziran 13, 2011 - 10:34:53 · Hobbit Vizyon Tarihleri ve Isimleri Açıklandı! (0)
Haziran 13, 2011 - 10:18:39 · Oyun Fikirleri (2)
Aralık 03, 2010 - 08:08:20 · BBC Tolkien röportajı (0)
Kasım 22, 2010 - 11:15:26 · The Hobbit icin Gazete Ilani (2)
Ekim 22, 2010 - 11:31:19 · Hobbit oyuncuları (10)
Ekim 13, 2010 - 09:27:41 · Yüzüklerin Efendisi'nin Sırrı Ne? (2)
Haziran 02, 2010 - 07:54:36 · HOBBİT TEHLİKEDE (4)
Nisan 06, 2010 - 09:13:39 · Muhiddin-i Arabi'nin Eserleriyle Lotr ve Silmirallion'a Bakın (5)
Nisan 06, 2010 - 09:13:33 · Gölgelerin İçinden (0)
Ocak 19, 2010 - 08:58:13 · Born of Hope. LOTR Fan Filmi (11)
Ocak 08, 2010 - 15:45:13 · Hobbit'le İlgili Bazı Sorular (0)
Ocak 08, 2010 - 15:44:59 · Mucizeler Savaşı (6)
Ocak 08, 2010 - 15:44:38 · LOTR Filmlerindeki Sinir Bozucu Sahneler (18)
Eski Yazılar
|
|
Hikayeler: -Bir Gezginin Güncesi II - 4. Bölüm
Yayınlanma tarihi Ağustos 21, 2003 - 11:21:27 Gönderen ringmaster |
|
WindRider_of_Arnor göndermiş "ORMAN ORKLARI
Elimi ve yüzümü yıkamak istediğimi söyledim, uykudan iyice ayılmak için. Ormanın nehri büyülüdür; ama az ilerde bir çay akmakta. Suyu dağlardan geliyor ve temiz. Oraya gidebilirsin. dedi Crusis. Belli etmemeye çalışıyordu; ama o da Aldor gibi rahatsızdı. Bunu bana yansıtmamaya çalışıyorlardı sadece, herhalde korkmamı istemiyorlardı. Yine bir çaylak yerine konulduğum için kızarak çaya doğru yöneldim.
Su oldukça serindi. Bir anda bütün uykumu silip attı. İki dostun endişeli yüzlerinden uzak, suyun tadını çıkarırken bazı sesler duydum. İlk önce Crusis, Aldor veya Mulch sandım; ama değildi. Üçü de böyle hantal yürüyemezlerdi. Üstelik seslere bakılırsa gelen grubun altıdan fazla ayağı vardı. Sesler daha yakından gelmeye başladığı zaman
birkaç kişinin burunlarını çeke çeke konuştuklarını duydum:
Emin misin buğada olduklağına?
Tabiy ki eminim. Bosu bosuna oğmanı dolasmıyoğum ben gece gündüz.
Hepimize yeteğleğ mi? diye sordu bir üçüncü ses.
Evet, evet. Yeteğleğ! Döğt kisileğ, biği sonğadan geldi, biği de goblin
Goblin?
Tazze et! dedi bir başka sümüklü.
Hadi be! Yürüyün. Hem hiç sulanmayın, en büyük parçayı ben alacağım!
Neden hep en büyük pağçayı sana veğiyoğuz? dedi tiz sesli biri.
Çünkü ben reisinizim, salak!
Arkasına saklandığım ağacın önünden geçtiler. Onlar arkalarını dönünce ben de bakabildim. Garip kılıklı yaratıklardı bunlar. Üzerlerinden yosunlar sallanıyordu. Saçları bellerine kadar uzundu ve çamurluydu. Tepeden tırnağa yeşil giyinmişlerdi. Bellerinden kalın kılıçlar sallanıyordu. İçimi korku kapladı. Aldor ve Crusisi yakalayacaklardı ve eğer ben yardım için yerimden çıkarsam beni görürlerdi. Şimdi kendimi gerçekten çaylak gibi hissediyordum. Tek yapabileceğim şey, beklemekti. Yavaş yavaş sürü, ağaçların arasında kayboldu. Doğruca kamp yerimize gidiyorlardı. Bir yandan ağacın tepesine çıkmaya çalışıyor, bir yandan da yaratıkların seslerinin Aldor veya Crusis tarafından duyulmasını diliyordum.
Tam tepeye ulaşınca bir çığlık duydum. Sonra kişneme sesleri. Bunu dört nala koşan bir atın ayak sesleri izledi. Muhtemelen Gölgeydi bu ve muhtemelen beni arıyordu; ama çok geçmeden yakalandığını anladım. Eğer açık alanda olsaydık Gölge, Uruklardan kaçtığı gibi bunlardan da kolaylıkla kaçardı.
Saklandığım ağacın altından tekrar geçerlerken reislerinin iki tutsağı sıkıştırdığını duydum:
Dördüncünüz olan dişi nerde?
Dördüncümüz yok, dedi Aldor.
Bu aptallardan biri atları insan sandı herhalde! diye onayladı onu Crusis. Bu sırada içlerinden biri yerimizi bulanla dalga geçiyordu: Salak, atı kız sandı! Amma geğzekmissin be! diğeri sadece küfür sallamakla yetindi. Tam o sırada Mulch, ağaçların arasından üzerlerine atladı. Reisleri onu savmaya çalışırken bir yandan da söyleniyordu: Seni ahmak, ne yapacaksın insanlarla, sen onların etini yemezsin! reislerinin ani kol hareketiyle Mulch yere savruldu; ama yılmadı, yeniden atladı. Aman be! Bağlayın şunu da. Bu da onlardan. Kaçmalarına yardım edecek besbelli! Mulchın bu davranışı beni etkilemişti. Ahmakçaydı; ama cesurdu.
Yine gözden kayboldular. En son dağlara doğru bir patikadan ilerlediklerini gördüm. Gittiklerinden emin olunca aşağı indim. Birden aklıma kılıcım geldi. Onu kamp yerinde bıraktıysam eğer, üçümüzün de sonu geldi demekti. Ama elimi belime attığımda yerinde olduğunu gördüm. Hadi, döğdüncünün neler yapabileceğini gösterelim onlara ve bizim ikili de görsün Azrunithili hafife almayı!
İlk önce konakladığımız yere gittim. Her şey sağlam görünüyordu. Hiçbir şey götürmemişlerdi. Yalnız yiyeceklerin birazı ezilmişti; ama bu bir kayıp sayılmazdı, çünkü Aldor yanımıza bir aileyi sabah-öğle-akşam doyuracak kadar yiyecek almıştı. Geri kalanları bir güzel sakladım; çünkü herhangi biri her an döğdüncüyü kontrol etmek için geri gelebilirdi. O zaman-büyük bir zevkle- yiyecekleri ve battaniyeleri de yürütebilirdi. Sonra onların izlerini takip ettim. Bu izleri takip etmek zor değildi-hayatında yalnızca üç kez iz takip etmiş olan ben için bile-çünkü en azından ne tarafa doğru gittiklerini biliyordum.
O dar patikada ilerlerken hayretle, patikanın orman dağlarına çıktığını gördüm. Dağlara daha da yaklaştıkça kayalara özensizce oyulmuş yerler olduğunu gördüm. Tam olarak mağara değillerdi; çünkü pencereler vardı ve içerisinin aydınlık olduğu anlaşılıyordu. Kendilerinde birtakım sütunlar, balkonlar yapmışlardı. Acaba gerçekte kaç kişiler, sorusu aklımı bayağı kurcaladı doğrusu.
Kayalara rasgele tırmanmaya başladım. Tek amacım içeri girip onları bulmaktı. Görünürde hiç kimsecikler yoktu. Bir nöbetçi bile. Sonunda tam başımın üstünde bir düzlük gördüm. Balkon gibiydi; ama kenarlık gibi bir şeyi yoktu. Oraya tırmandım ve balkondan içeri yoluma devam ettim. Aydınlık sayılabilecek beyaz taş duvarlı bir geçitte yürüyordum. Tepesi açıktı. Duvarlar kabaca yapılmıştı; ama tamdı. Açık hiçbir yeri yoktu. Koridor beni götürüyordu. Sağda solda hiç kapı yoktu. Sonra koridor sağa kıvrıldı. Ben de köşeyi dönünce yarıya kadar açık bir kapıyla karşılaştım. Kapının yanında kelepçeler, zincirler ve halatlar duruyordu. Burası tutsak odası herhalde dedim. Kapı karşıya doğru açılıyordu; dolayısıyla ben kapının iç yüzüne bakıyordum. Başımı hafifçe eğerek içeri baktım. İçerde dört kişi vardı-daha doğrusu iki kişi, bir goblin ve bir yaratık. Aldor ve Crusis içerde, yarı baygın bir şekilde zincirlerle duvara bağlanmışlardı. Mulch ise tepeden tırnağa halatlarla sarmalanmıştı (onu zincirlemek işe yaramazdı ki). Önlerinde de bir şey nöbet tutuyordu. Bu daha önce hiç görmediğim bir şeydi. Çok büyüktü. Belki trollerin başka bir çeşidi. Ben onu delmeye çalışırken o çoktan beni bedeni altında ezerdi. Koskoca beline Aldorun kılıcını takmış, elinde de Crusisin yayını ve sadağını tutuyordu.
Ben bir yolunu bulup içeri girmeye çalışırken o özensizce yapılan kapı kapanıverdi! Geçidin diğer tarafından biri kapıyı ittirmişti. Şimdi bir orkla karşılıklı duruyorduk. Hemen kılıcıma davrandım ve tek kelime söylemesine fırsat vermeden gırtlağını kestim.
Hava ne kadar kararmış diye bakmak için başımı kaldırdığımda şimdi kapısı kapalı olan odanın bir tavanı olduğunu gördüm. Üstelik tavanla duvar arsında bir boşluk vardı. buradan içeri girebilirdim. Kan ter içinde kenarlarda bulduğum bütün taşları üst üste yığarak bir merdiven yaptım. Tırmanıp o aralığa ulaştım. Ve kendimi bir çeşit tavan arasında buldum. Burada iri taşlar duruyordu. Tutsak odasının tüm tavanı benim aralarından rahatlıkla geçebileceğim kadar seyrek ve kaba kalaslarla kaplanmıştı ve tepemde de çatı vardı. Aşağıda Aldor ve Crusisin konuştuklarını duydum ve emekleyerek tam tepelerine gittim.
Sonunda tutsak olduk. Biliyordum, bu zamanda gelmemem gerektiğini biliyordum! Üstelik yanıma onu da aldım. Hem de mecbur bırakarak! Çok pişmanım. diyerek başını önüne eğdi.
En azından Azrunithil sağ. Hem bilemezdin ki böyle olacağını?
Evet, umarım yeterince uzaklaşmıştır. Bir an önce güvenli bir yere ulaşmış olmasını diliyorum! düşünebilirdim! Savaşın geleceğini önceden hissetmiştim; ama Ayrıkvadide onu görünce bütün bunları sanki unuttum!
Onların hapisken bile beni düşünmeleri içimi garip bir duyguyla doldurdu. Peki benim onları burada yalnız bırakacağımı mı sanmışlardı? Trol de konuşulanları duymuş şaşkınlıkla onlara bakıyordu: Azrunithil de kim? dedi salyalarını saçarak.
Benim! dedim ve ne olduğunu anlamasına fırsat vermeden KÜT! Kafasına taş düştü ve yere serildi. Ben de tam karnının ortasına atladım-yumuşak bir karın olduğunu düşünmekle yanılmıştım tabi. İki dostun beni görünce gözleri parladı. Azrunithil! Buraya nasıl geldin? diye sordu Crusis, ben iplerini keserken. Sizi takip ettim tabi ki! Pek zor olmadı. Aldorunsa sevinçten-ve şaşkınlıktan- dili tutulmuştu. Teşekkürler! diyebildi sadece. Mulch ise tam bir sevindirikti!
Odadan çıkarken Crusis yerde kan gölcüğü içinde yatan ork ölüsünü görünce yüzünü buruşturdu: Siz kılıç kullananlar, nasıl bu kadar soğukkanlı olabiliyorsunuz?
Bir gün okların bitip de kılıcı eline aldığında sen de soğukkanlı olmak zorunda olduğunu göreceksin, diye yanıtladı onu Aldor.
Bu taraftan, dedim geldiğim yönü göstererek. Hey! Atlarınızı almadan mı gitmek istiyorsunuz? diye bir hatırlatma yaptı Crusis. Bu yüzden onların geldiği yöne gittik. Tutsak etmeden önce üçünü epey yürütmüşlerdi. Yol o kadar uzundu ki, bir an kaybolduğumuzu sandım. Yanılmamışım!
Evet, ne taraftan? Önümüzde dört kapı vardı. derin bir iç çektim. Birini denemek zorundaydık.
En iyisi bütün kapıları geçelim! diye fikrini söyledi Mulch.
Salak mısın sen? Trol ölmemişti. Yalnızca bayılmıştı. Uyanınca kaçtığımızı görücek ve avucunun içi gibi bildiği geçitlerde bizi arayacak. Yakalanırsak dördümüz birden yakalanacağız ve ölü vücutlarımız parça parça servis yapılacak! Sen şanslısın tabi, goblin eti yemeyeceklerine eminim. Crusis Mulcha ters bir bakış attı. Mulch sustu; ama bu hareket etmeyi kestiği anlamına gelmiyordu. Geçtiğimiz tüneller boyunca ceplerine ne bulursa onu doldurmuştu. Hepimizden daha deneyimli olan Aldor üçüncü kapıyı seçti. İtirazı olan söylesin, emin değilim
İtiraz edecek zaman mı var? Tek sıra olup dar koridor boyunca ilerledik. Eğri büğrü yapılmış birçok kapı geçtik. Mulch her kapıyı açıp kafasını içeri uzatıyordu. En arkada kalanımız oydu. Bir ara gözden kayboldu. Aldorla Crusisi de durdurdum ve onu bekledik. Bir iki dakika içinde kapılardan birinin ardından biri bağırdı. Odadan epey gürültü geliyordu: bir şeyler devriliyor, şangırdıyordu. Az sonra Mulch bir kucak dolusu ıvır zıvırla fırladı. Aldorun hayır diye mırıldandığını duydum; çünkü hemen arkasından birkaç ork naralar atarak onu kovalıyordu. Bu birinci şoktu. Of of dostlar şimdi yandık işte! dedi. Hem koşuyor, hem de kollarındakileri ceplerine sıkıştırıyordu. Crusis yayını gerdi, Aldorla ben de kılıçlarımızı çekmiştik. Mulch en arkada duruyordu. Dehşet içinde olup bitenleri izliyordu. Orada karşımıza çıkan bütün orkları temizledik. Fakat arkadan hep yenileri geliyordu. Devam edin, koridorun bitimine! Hadi çabuk! diye komut verdi Aldor. Hep birlikte dar ve yamuk koridor boyunca koştuk. Arkamızdan nefret dolu nidalar atıyorlardı. Bir ara kılıçların çınlama sesleri duyuldu. Aldor! O geride kalmıştı ve en öndeki orkla çarpışıyordu. Yardıma koştum ama beni geri itti. Bir şeyler söyledi; ama gürültüde duyamadım. Sonra yine koşmaya devam ettik. İkinci şoku ise koridorun çıkmaz olduğunu görünce yaşadık. En önde giden Mulch sağdaki odaya girdi ve arkamızdan kapıyı dank diye kapadı. Sessizlik... Dışarıdan gelen çirkin ork kahkahaları sessizliği bozdu. Salaklağ! Kendileğini hapsettileğ! kilidin kapanırken çıkardığı klik sesi umutlarımızı söndürdü ve hepimiz aynı anda Mulcha döndük. Evet Mulch efendi; bizi buraya sen soktun, şimdi de sen çıkar bakalım! diye bağırdı Crusis. Yüzü sinirden kıpkırmızı olmuştu.
Bana biraz zaman verilmeli!
Al! Ölene kadar zamanın var! Crusisle Mulch didişirlerken Aldor bana bakıyordu:
Azrunithil!.. Bileğin... O ana kadar bileğimden kanlar boşaldığını hissetmemiştim. Bir an oda sessizleşti. üçümüz oturmuştuk, Mulch ayaktaydı. Ay ışığı daracık bir pencereden girmek için savaş veriyordu. Bu zayıf ışık üç çift gözü yarı yarıya aydınlatıyordu; bu da onların bana baktığını anlamama yetiyordu. Aldorun yüzünün aydınlık yarısı karanlıkta donuk donuk parlıyor, bu da benim yalnızlık ve güvenle karışık hissetmeme yol açıyordu. Crusis yutkundu; ama bundan başka hareket belirtisi göstermedi. Mulchın yüzünde garip bir panik ifadesi vardı.
Şey, pek acımıyor... dedim sonunda, havada tuttuğum bileğimden yere damlayan kanın sesine eşlik ederek. Ama yalandı bu.
Şaka mı ediyorsun! Bileğin yarılmış! Eğer kanamasını durduramazsak ayağa bile kalmayabilirsin!
Çok iyi moral verdin. Çantamda uzunca bir kumaş parçası var. Onunla sarabiliriz.
Evet; Esgarotha gidene kadar idare edebilirsin. Aldor yarayı sararken odanın içinde bir şangırtıdır koptu. Mulch bütün eşyalarını döküyor bir şeyler arıyordu. Sonunda buldum diye vikledi. Elinde bir dal tutuyordu. Uzun ve çentikli bir daldı. Onunla ne yapacağını merak ediyorduk; ama o durup bekledi. Aldor kumaşı bileğimin etrafına sıkıca sarıp bir de düğüm attı. Bağırmamak için dişlerimi sıktığımdan çenem ağrıyordu.
Gece ilerlemekteydi. Crusis tepedeki küçük pencerenin önünde dikilmişti. Ayın parlak ışığı umutsuzluktan solmuş yüzünü aydınlatıyor, canlı yeşil renkteki kıyafetlerine düşüyordu. Aldor daha beride yerde oturuyordu, duvara yaslanmış, çenesini dizlerine dayamıştı. Bense en dipte yere sırtüstü uzanmıştım. Yaralı bileğim göğsümde duruyordu. Mulch ise yere döktüğü her şeyi geri toplamış, köşede arkasını dönmüş tıkırtılar yapıyordu. İşteee! Güvenilir dostunuz Mulch işini bitirdi! Güvenilir kelimesini garip bir biçimde vurgulayarak söylemişti. Üçümüz de aynı anda başımızı çevirdik. Mulchın arkasından ince uzun kızıl bir ışık süzülüyordu. Aralanmış bir kapıydı bu! Gürültüyle yerimizden kalktık. Ama işaret parmağını dudağına götürerek bizi susturdu: İçerde uyuyan nöbetçi var! Eşyalarımızı toplayıp sessizce meşalelerin yandığı yan odaya sızdık. Orku hiç uyandırmadan dışarı çıkmıştık bile!
Şükürler olsun ki Gölge de Kızılyele de iyi görünüyordu. Gölge, yanına yaklaşınca hemen burnunu yanağıma sürtmeye başladı. Ben de onu okşayarak ipini çözdüm. Sonra Aldor Crusisi Kızılyelenin arkasına aldı ve atlarımızı dört nala sürerek ormanın içine ilerledik. Mulch bizi durdurmasaydı ilerlemeye devam edecektik. Beceriksizce Gölgeden indi. Onu arkama almayı ben önermiştim. Kısacık boyuyla çok cüretkar görünüyordu. Eeee, dostlar benim burada ayrılmam gerek. Şirin evimin yakınındayım çünkü. Gelmek istemez miydiniz? nezaket dolu teklifini nezaketle geri çevirdik ve onun arkasından eve gitmesini izledik. Nedense gidişine pek inanmamıştık."
|
| |
Oturum Aç
|
Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.
|
|
"Hikayeler: -Bir Gezginin Güncesi II - 4. Bölüm" | Oturum Aç/Yeni Hesap Yarat | 5 yorum |
| Yorumlar gönderene aittir. İçeriğinden hiçbir şekilde site ve site yönetimi sorumlu tutulamaz. |
Re: -Bir Gezginin Güncesi II - 4. Bölüm (Puan: 1) Gönderen Welar Tarih: Ağustos 23, 2003 - 02:14:19 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | hikaye güzel ve gördüğüm kadarıyla doludizgin gidiyor..
yanlız şu son kısımda kapalı kaldıkları yerden kurtuluşları çok kolay oldu gibime geldi
bunun dışında hikayeyi çok beğendim
devamını bekliyorum |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
Re: -Bir Gezginin Güncesi II - 4. Bölüm (Puan: 1) Gönderen WindRider_of_Arnor Tarih: Ağustos 23, 2003 - 21:23:52 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | sen zaten daha önce de böyle demiştin :) Annesini görmeden önce başına bişiyler gelmeliydi die! Fikrine saygı duyuyorum ve diğer bölümleri de uyarını göz önünde bulundurarak değerlendireceğim :) |
]
Re: -Bir Gezginin Güncesi II - 4. Bölüm (Puan: 1) Gönderen rundmc1982 Tarih: Ağustos 25, 2003 - 21:19:31 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | Sevgili rüzgarın atlısı,
Lotr dostu Welar'ında söylediği gibi hikayen güzel gidiyor... Aslında sana hikayen ile daha fazla konuda yardımcı olmak isterim ama fazla bilgim olmadığı için edemiyorum... Bunun yüzünden de yorumlarım, iltifat ve boş sözden öteye gitmiyor. Kafandaki olayların kurgusunu tam olarak bilmediğimden, sadece okumakla yetiniyorum. Ama olsun oda güzel. Devamını bekliyorum.
Hikayene okuyarakta olsa bir yardımım dokunuyordur umarım...
Kendine iyi bak, görüşmak üzere |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
Re: -Bir Gezginin Güncesi II - 4. Bölüm (Puan: 1) Gönderen Welar Tarih: Ağustos 26, 2003 - 00:47:59 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | rundmc..
aklıma takılan bir şey var
genelde sen tüm hikayelere yorum yapıyorsun ama şu ana kadar benim hikayeme hiç yorum yapmadın
bunun sebebi nedir?
yoksa okumadınmı?
veya çok mu kötüydüte yoruma gerek duymadın
doğrusu merak ettim
dostça kal.. |
]
Re: -Bir Gezginin Güncesi II - 4. Bölüm (Puan: 1) Gönderen WindRider_of_Arnor Tarih: Ağustos 28, 2003 - 19:03:24 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | Aslında bana iltifat etmeni istemem gerçekten. onun yerine bana bir takım öneriler vermen ya da yerden yere vurman daha yararlı olur:). Örneğin bana bu konuda nasıl yardımcı olabilirsin ya da senin yardımcı olabilmen için ne yapmamı dilersin?
Hikayemi okumaya zaman ayırdığın için teşekkürler, bunun benim için önemi çok büyük (sen de bilirsin ;)) |
]
|