Oturum Aç
|
Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.
|
Önceki Yazılar
|
Mart 21, 2013 - 08:08:57 · Kızıl Yolculuk (1)
Kasım 07, 2012 - 16:17:32 · Bitmemiş Öyküler Çıktı (10)
Kasım 07, 2012 - 16:00:58 · Rohan ve Türk Benzerliği Üzerine (0)
Kasım 07, 2012 - 15:56:46 · Hobbit Fragmanları (0)
Aralık 21, 2011 - 08:18:56 · Hobbit Trailer (0)
Ekim 10, 2011 - 10:09:41 · Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (2) (0)
Haziran 13, 2011 - 10:37:47 · Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (1) (5)
Haziran 13, 2011 - 10:34:53 · Hobbit Vizyon Tarihleri ve Isimleri Açıklandı! (0)
Haziran 13, 2011 - 10:18:39 · Oyun Fikirleri (2)
Aralık 03, 2010 - 08:08:20 · BBC Tolkien röportajı (0)
Kasım 22, 2010 - 11:15:26 · The Hobbit icin Gazete Ilani (2)
Ekim 22, 2010 - 11:31:19 · Hobbit oyuncuları (10)
Ekim 13, 2010 - 09:27:41 · Yüzüklerin Efendisi'nin Sırrı Ne? (2)
Haziran 02, 2010 - 07:54:36 · HOBBİT TEHLİKEDE (4)
Nisan 06, 2010 - 09:13:39 · Muhiddin-i Arabi'nin Eserleriyle Lotr ve Silmirallion'a Bakın (5)
Nisan 06, 2010 - 09:13:33 · Gölgelerin İçinden (0)
Ocak 19, 2010 - 08:58:13 · Born of Hope. LOTR Fan Filmi (11)
Ocak 08, 2010 - 15:45:13 · Hobbit'le İlgili Bazı Sorular (0)
Ocak 08, 2010 - 15:44:59 · Mucizeler Savaşı (6)
Ocak 08, 2010 - 15:44:38 · LOTR Filmlerindeki Sinir Bozucu Sahneler (18)
Eski Yazılar
|
|
Hikayeler: -Bir Gezginin Güncesi II - 2. ve 3. Bölümler
Yayınlanma tarihi Ağustos 05, 2003 - 11:08:16 Gönderen ringmaster |
|
WindRider_of_Arnor göndermiş "YİNE YOLLARDA
Sabah Aldor bana kısaca(!) yolumuzu gösterdi. Vadiden çıktıktan sonra Carrocka doğru ilerleyecek, Anduini aşacak, ormana girecek, bir süre Eski Yolu takip ettikten sonra Orman Dağlarına yakın bir yol tutacak, Dağların doğusuna gidecek, oradan kuzeye yönelecek ve sonunda Crusisin bize karşılamaya geleceği yere varacaktık. Esgarothda dinlendikten sonra Demir Dağlara doğru sıkıcı yola girecektik. Orada anlatılmaya değecek bir şey olmadığını söyledi. Asıl anlatılmaya değecek olan cücelerin misafirperverlikleriymiş. Uykudan bayılan gözlerimle ancak bu kadarını anlayabilmiştim. Yolu görünce dudağım uçukladı, gırtlağım kurudu; ama yine de olaya iyi yönünden bakmaya çalıştım: en azından Orta Dünyanın doğusunu ve yabanlığı
görmeden ölmeyecektim.
Yola çıkma vakti gelmişti. Aldor kahverengi bir atın yanında duruyordu. Eşyalarını yüklemişti bile. Neden bu kadar çok yiyecek aldın? diye sordum. Ben bu kadar obur değilim ve görünüşe göre sen de değilsin.
Ne olur ne olmaz. Bir daha orman tavşanının tadına bakmak istemiyorum. dedi. bu bana orman hakkında yeterince ipucu veriyordu. Ben de çabucak çantamı yerleştirdim sonra da eyere kuruldum. Çam kokuları eşliğinde yola çıktık. İnanması güçtü; ama yeniden yollardaydım işte!
Güneş yüzünü gösterdiğinde Dumanlı Dağlardan ayrılmıştık. Hiç acelemiz yoktu; ama yine de hızlı ilerliyorduk. Karanlık gökyüzü ak ışıklarla süslendiğinde Anduine gelmiştik. Anduinin coşkun sularının kahkahalarını yeniden duyduğuma sevinmiştim.
Carrocktan geçecektim; ama atların orayı aşması zor olduğu için vazgeçtim dedi yatmadan önce. Kendini beğenmiş Kocoğlanlar diye mırıldandı kendi kendine. Ben de ateşi söndürdüğümüzden emin olmak istedim. Daha fazla goblin görmek istemiyordum çünkü.
Sabah daha geç kalktık. Güneşli, kış için hoş bir gündü. Kuşlar ağaçların tepelerinde cıvıldıyordu. Hava soğuktu; ama karların üzerinde bata çıka yürümek güzeldi. Yola çıkmadan önce oldukça kalın giyindiğimden ve karların arasında debelenmekten şimdi terlemiştim. Dinlenmek için bir ağacın altına kendimizi attığımızda başımıza yukarıdaki dallardan karlar indi. Bir şeyler atıştırdık. Nehri geçtikten sonra güzel bir yemek yemeyi düşünüyorduk.
Yemekten sonra Aldor ayağa kalktı. Hadi gel, biraz alıştırma yapalım. Kuyutormanda ne gibi tehlikeler olduğu bilinmez. Beni bu kadar hafife almasına kızmıştım. Ne demek alıştırma yapalım. Ona bir ders vermek için sesimi çıkarmadan ayağa kalkıp kılıcımı çektim. Ondan önce davrandım ve üç hamlede kılıç elinden fırladı. Gafil avlanmış bir av gibiydi. Bu arkadaşta göründüğünden fazlası var galiba; dikkat etsek iyi olur. E tabi Dunedainden değil mi? diye mırıldandığını duydum.
Bir süre taşların üzerinde kılıç oynattık. Yanımızda Anduin akıyordu. İşte heyecanlı yanı da buydu! Düşeceğimiz yer nehir olursa işimiz biterdi. Yorulunca da bir yere oturup dinlendik. Bu bana Gondordaki günlerimi hatırlatmıştı. Annemi yeniden görmek istiyordum. Babamı özlemiştim. Sonra ninemi, dedemi, arkadaşlarımı, çılgın komşumuz Holü... Hol ilginç bir adamdı; ama beni severdi (belki de hiç çocuğu olmadığındandır). Bahçesinde bin bir çeşitli ot yetiştirirdi. Bunları evine asar, geceleri kötü ruhları ve hayaletleri kovduğuna inanırdı. Onun evini tanımak kolaydı; çünkü kapısından her zaman bir tutam çobanpüskülü sallanırdı. Dedem ne zaman onun bahçesine gidip ot topladığını görse kendi de bahçeye çıkar, denetleme yapardı. Çünkü Hol, beğenmediği ya da kurumuş otları bizim tarafa doğru fırlatırdı! Civardaki çocuklarla birlikte onu ilginç bahçesinde gezmeyi severdik. Holün bir de karısı vardı, karısının da ispiyoncu tavukları. Onlar başıma bir çok kez bela oldular. Dışarı çıkmadan önce etrafı iyice kontrol ederdim; çünkü tavuklar beni ne zaman görseler takip ederlerdi. Bazen ağaca çıktığımda beni görürler, bas bas bağırırlardı. Sonra ninem gürültüye çıkar, ağacın tam tepesinde beni görürdü. Bana öyle bir bakış atardı ki; bu hemen aşağı inmem gerektiğini, yoksa kötü olacağını söylerdi.
Ağaçların hep tepesine çıkardım; çünkü rüzgar en güzel orda hissedilirdi. Özellikle ilkbaharın gün batımında. Başımı hep batıya çevirirdim; çünkü doğuda Mordor vardı. zaten rüzgar da batıdan eserdi. Hep, bir gün dağların ötesini görebileceğimi düşünürdüm. Yazın güneş battıktan sonra arkadaşlarımla birlikte atla dolaşma fırsatım olurdu.
Dedem çocuk ruhlu bir adamdı. Uyurken burnumu iplikle gıdıklardı yada beremin içine saman doldururdu. Takınca ne kadar rahatsızlık verdiğini tahmin edersiniz. Bir keresinde birlikte kardeşine tuzak hazırlamıştık. Ön kapının üstüne içi su dolu bir kova asmıştık. Kovanın altına bir ip bağlıydı. İp yakındaki ağacın dalından geçiyordu ve ucunu biz tutuyorduk. Kardeşi kapıyı açtığı anda ipi çekecektik ve kova başından aşağı inecekti. Ama kardeşi arka kapıdan çıkmış ve bizim tuzağımıza düşenler hükümdarın adına evleri tek tek dolanan parlak zırhlı Gondor askerleri olmuştu.
Anneannem ve dedem öz akrabalarım olmasalar da beni çocukları gibi sevdiler. Bana evlatlık hissini hiç yaşatmadılar. Ellerinden geldiğince anne ve baba oldular. Onların hep yanımda olacağını biliyorum; bu yüzden hiç ölmediler ve hiçbir zaman da ölmeyecekler diyebilirim.
Yüzüme bir gülümseme yayılmış, hiç fark etmedim. Ne o, yoksa kendi kendine fıkra anlatıp ona mı gülüyorsun? dedi Aldor. Hayır dedim. Sadece eski günler aklıma geldi. İyi öyleyse. Aklını kaçırmadığına sevindim. Ben biraz kestireceğim.
Bunlar aklıma geldiğinde canım yine ağaca çıkmak istedi. Yaslandığım çam ağacının en üst dalına kuruldum. Buradan her yer görülüyordu. Rüzgar güneyden geliyordu. Sanki Gondorun kokusu buraya kadar ulaşmıştı. Ne kadar süre orada kaldığımı bilmiyordum. Yine hayallere dalıp gitmiştim. Bu sırada Aldor uyanmış, beni göremeyince panik yapmıştı. Ama Gölgeyi orada görünce rahatladı. Küt! Tam o sırada kafasına kozalak düştü. Sonra bir tane daha! Başını ovuşturarak yukarı baktı. Beni görünce yüz ifadesi değişti. Hemen inmelisin. Yola çıksak iyi olacak! Güneş ısıtmaya başlamışken.
Gece yarısına doğru durduk. Sen uyu, dedi. Ben biraz oturacağım. Buna itiraz edemezdim. Hemen iki-üç kat battaniyeye sarınıp yere uzandım. Aldorun ay ışığındaki siluetini izlerken uykuya dalmışım.
İKİ YENİ YOLDAŞ
Ormanın henüz kıyısına varmıştık ki, ilerden gelen haykırış sesleri durmamıza neden oldu. Sabırla dinleyip sesin kayaların arkasından geldiğini anladık. Sırtımızı kayalara yapıştırıp bekledik. Birisi ağlıyordu, burası kesin. Fakat nasıl bir şeyin ağladığını kestiremiyordum. Yamuk yumuk konuştuğu ortak lisanda küfürler sallıyor, bir ara susuyor, sonra daha şiddetli ağlıyordu. Aldor başını uzatıp seslerin sahibine baktı. Yüz ifadesi o kadar değişti ki, ben de bakmaktan kendimi alamadım. Bir goblindi bu! Bana saldıranlara hiç benzemiyordu. Ufak tefek daha çok bir goblin yavrusuna benziyordu. Salya sümük ağlıyor, ara sıra taşlara kafasını geçirmeyi de ihmal etmiyordu. Aldorla dolanıp ona arkasından yaklaştık. Aldor ellerini iki yana açmış, yakalamayı bekliyordu. Ben de bir ipi hazır tutuyordum. İki adım ötesinde savaş olsa duymayacağından bizim yaklaşmamızı hissetmedi bile. Aniden onu tuttuk. Tam tepinmeye başlamıştı ki kılıcımı boğazına dayayınca sustu. Onu bir güzel paketleyip yerine geri koyduk. Kısa süren bir sessizlik molasından sonra Aldor:
Evet, söyle bakalım ne işin var senin burda? Goblin omuzlarını silkti. Eğer konuşmazsan iplerini daha da çok sıkarım! Bunu duyan yaratık birden ağlamaya başladı; ama kuru kuru.
Kayboldum çoktan beeen! Yolumu bulamadııııım! Av ararken buralara kadar ben sürüklenmişiiim. Mağarama gitmek istiyoruum. Hüüü! Güzel evim benim! Bu kadarı yeterliydi. Besbelli kaybolmuştu; ama doğru söylediğini nereden bilecektik? Duyamayacağından emin olana kadar yanından uzaklaştık. Birden kendini acındırmak için yaptığı ağlama taklidini kesmişti. Bu tür goblinleri iyi tanırım. Sağla solda gezinirler. Ellerine fırsat geçtikçe de hırsızlık yaparlar- hem de pek güzel yaparlar. Bir sabah çırılçıplak uyanabilirsin. Bu yüzden onu çözüp salamayız. Bizi takip eder. Çözmeden böylece bırakmamız da sökmez zaten- şimdiden iplerini yarı yarıya çözmüş olan gobline baktı- sanırım onu yanımıza almak zorundayız. Buna hayır diyeceğini sanmıyorum.
Evet, dedim Belki birden mağarasını bulmaya kadar verir de gider. Tekrar yanına döndük. Bizim geldiğimizi görünce alelacele iplerini çözmeyi bıraktı. Suçlu suçlu baktı.
Bak, seni yanımıza alacağız. Ormana giriyoruz ve seninle yiyeceğimizi paylaşacağız. Ama en küçük ters bir hareketinde kelleni bedeninden ayırırım, ona göre! Şimdi sürekli geride kalan Mulch-ismi buydu- ile birlikte üç kişiydik ve ormana girmiştik.
Günler geçiyordu; ama biz yavaş ilerlemeye başlamıştık. Yüzümüz Dağlara çevriliydi. Aldor sık sık duruyor, etrafı dinliyordu. Bir ara yere eğildi. Bir tutam kuru yaprağı eline aldı ve parmaklarının arasında ezdi. Sonra burnuna götürdü. Bu yoldan gelmemeliydik, dedi yalnızca. Artık pek konuşmuyorduk. Dağlara sırtımızı dönüp kuzeye gittik.
Bir gece yatarken bana doğru gelen bir örümcek gördüm. Çok değişik bir örümcekti. Bir böcekten öte bir yapısı vardı, bir insanı küçültüp örümcek kıyafeti giydirilmiş gibi. Uyumadan önce Burada çok örümcek var mıdır? diye sordum.
Örümcek mi? dedi. Kuşkulu ve ürkmüş görünüyordu. Eğer istersen Ayrıkvadiye geri dönebilir, yolculuğu erteleyebiliriz.
Hayır! Bu kadar gelmişken! Devam edelim... dedim.
Hayır hayır devam edelim diye onayladı beni sevgili goblinimiz.
Sabah henüz yola çıkmıştık ki arkamızdan hışırtılar duyduk. Aynı anda geri dönüp baktık. Görünürde bir şey yoktu. Aldor başını kaldırıp yukarı baktı. Çevredeki ağaçların hepsini gözleriyle taradı; ama en çok bir noktada takıldı. Oraya dikkatlice baktıktan sonra: Tamam bir şey yok, sadece rüzgar. Hadi gidelim dedi.
Bunun dışında orman sessizdi. Büyük bir fırtınadan önce denizin sakinleşmesi gibi. Yayan gidiyorduk; çünkü ormanın içinde ata binmek zordu. Gölgeyle Kızılyele de hemen arkamızdan geliyorlardı. Kızılyele ormana alışmış gibiydi; ama Gölge iki de bir önüne çıkan sincaplardan ürküyor, kişniyordu.
Aradan epey zaman geçti. Bir öğleye doğru durduk. Aldor dağlardan uzaklaşmış olmayı diliyordu. O doğru yöne gittiğimizden emin olmak için çabalıyordu. Birden az ilerdeki dev çalılar hışırdadı. Aldor bana ötedeki ağacın kovuğunun içine girmemi söyledi. Ağaç oldukça genişti. Üç kişiyi rahat içeri alabilirdi. Ben de yine acemiymişim gibi davranılmasına kızarak söyleneni yaptım; atları da ağacın arkasına doğru çektim. Mulch da çevik hareketlerle ağaca çıktı. Derin sessizlik... Aldor eli belinde, kılıcının kabzasını kavramış yürüyordu. Görüş alanımdan çıktıktan sonra meraklanmaya başladım. Sessizlik sürüyordu. Çalılar yeniden hışırdadı ve kılıcın kınından sıyrılırken çıkardığı ses. Yine sessizlik. Ben bir çarpışma beklerken kahkaha sesleri duyunca daha beter meraklandım. Dayanamayıp yerimden çıktım. İki adam karşılıklı keyifle gülüyorlardı. Aldorun önünde sarışın, yeşil gözlü bir adam, bir elini Aldorun omzuna koymuş diğer eliyle de yayını tutuyordu. Onu hemen tanıdım. Aldorun sözünü ettiği Crusisti. sakinleşince Crusis bana dönerek nazikçe eğildi, kendini tanıttı. Mulchı işaret etti şaşkınlıkla ve Aldora döndü. Aldor evet anlamında başını salladı.
Çok geç kaldın. Hiç bu kadar gecikmemiştin. Hep tam zamanında gelirdin, hatta bazen erken geldiğin bile olurdu. Ben de dayanamayıp sizi aramaya çıktım.
Aslında bir şeyimiz yok. Sadece emin olmak istiyorum. Bazı şüphelerim var... Bundan sonra sesleri kısıldı. Ben de artık dinleyecek gibi değildim zaten. Aniden uyku bastırmıştı.
Uyandığımı gören Aldor: Kötü haber! Ormandan çıkmaya çalışırken daha beter içine giriyormuşuz.
Ormandan çıkmaya mı çalışıyorduk? dedim. Ben de tam içinden geçerek Esgarotha varacağımızı sanıyordum.
Evet. Geçen geceye kadar öyleydi. Artık Ormanın tehlikeli olduğunu seziyorum. Eğer ormanın doğu kıyısından çıkıp kuzeye ilerlersek daha güvende oluruz. Buna üzülmüştüm. Her ne kadar biraz karanlık ve nemli olsa da gökyüzünü ağ gibi saran kuru dallarla örülü orman çatısının altında yürümek hoş geliyordu bana. Açıkta yürümektense ağaçların altında yürümeyi tercih ederdim. Tabi az sonra bu fikrimin değişeceğini bilmiyordum.
"
|
| |
Oturum Aç
|
Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.
|
|
"Hikayeler: -Bir Gezginin Güncesi II - 2. ve 3. Bölümler" | Oturum Aç/Yeni Hesap Yarat | 4 yorum |
| Yorumlar gönderene aittir. İçeriğinden hiçbir şekilde site ve site yönetimi sorumlu tutulamaz. |
Re: -Bir Gezginin Güncesi II - 2. ve 3. Bölümler (Puan: 1) Gönderen rundmc1982 Tarih: Ağustos 06, 2003 - 17:11:14 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | Azrunithil'in umutsuz yolculuğu sürüyor bakalım. Daha öncede söylemiş olmalıyım ama hikayeni en ilginç kılan, bizzat baş karakter tarafından bir anı gibi anlatılması. BU çoğu yönden avantaj sağlasa da bir taraftanda dezavantaj olarak görünüyori. Nedenine gelince, karakterinin ölmeyeceğini herkes biliyor. Ama şunu merak açıkçası, sakın bu anılarını valinor'da bir ağacın altında yazıyor olmasın. O zaman anlarım bu yolculuğun kudretini... :)
Unutmadan hikayene br goblin katman güzel olmuş. Yalnız goblinler, ortak lisanı yazdığın kadar akıcı konuşamazlar... Araya birkaç anlamsız sözcük serpiştirirsen daha iyi olacağı kanaatindeyim.
Kendine iyi bak, görüşmek üzere... |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
Re: -Bir Gezginin Güncesi II - 2. ve 3. Bölümler (Puan: 1) Gönderen WindRider_of_Arnor Tarih: Ağustos 06, 2003 - 19:44:23 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | Hikayeyi valinor'da anlatmayı ben de isterdim; ama insanlara verilen ölümlülük valinorda sona ermiyor. zaten ana karakterin ölmesi saçma olmaz mı? Evet Mulch bence de kraliyet gobliniymiş gibi konuşuyor. ama o farklı, insanların arasında epey zaman geçirmiş. güzel konuşabiliyor yani! |
]
Re: -Bir Gezginin Güncesi II - 2. ve 3. Bölümler (Puan: 1) Gönderen rundmc1982 Tarih: Ağustos 07, 2003 - 17:56:35 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | Arkadaşım,
Dün akşam mailine hikayemi gönderdim ama bugün bana hata mesajı geldi... Bana verdiğin mail adresi nihansayin@turk.net acaba adresi eksikmi verdin... Başka bir adresin varsa oraya yollayabilirim istersen...
kendine iyi bak |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
Re: -Bir Gezginin Güncesi II - 2. ve 3. Bölümler (Puan: 1) Gönderen WindRider_of_Arnor Tarih: Ağustos 07, 2003 - 19:01:11 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | bir de nihansayin@tnn.net 'i dener misin?
o da olmazsa freee4myself@yahoo.com 'a gönder...Ya da hangisine istersen ona yolla
sevgilerle
'atlı' |
]
|