Ana Sayfa Hesabınız Yazı Ekleyin FAN ART FRP - RPG
J.R.R.Tolkien Kitaplar Galeri Biz Kimiz
Üye ol Üye girişi
Yazı aramak istediğiniz
Sitede 226 ziyaretçi, 0 kullanıcı var.
Oturum Aç
Takma isim

Parola

Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.

Seçenekler
· Ana Sayfa
· Yazı Gönderin
· İstatistikler
· Bizi Tanıtın
· Forum
· Yükle
· En iyiler
· Linkler
· Hesabınız

YÜZÜKLERİN EFENDİSİ

J.R.R.Tolkien
Hayatı, eserleri, kronoloji, röportaj, resimler...

Kitaplar
Özetler, kapak örnekleri, incelemeler...

Resim Galerisi
Sanatçılara göre sınıflandırılmış 100'lerce resim...




Önceki Yazılar
Mart 21, 2013 - 08:08:57
· Kızıl Yolculuk (1)

Kasım 07, 2012 - 16:17:32
· Bitmemiş Öyküler Çıktı (10)

Kasım 07, 2012 - 16:00:58
· Rohan ve Türk Benzerliği Üzerine (0)

Kasım 07, 2012 - 15:56:46
· Hobbit Fragmanları (0)

Aralık 21, 2011 - 08:18:56
· Hobbit Trailer (0)

Ekim 10, 2011 - 10:09:41
· Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (2) (0)

Haziran 13, 2011 - 10:37:47
· Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (1) (5)

Haziran 13, 2011 - 10:34:53
· Hobbit Vizyon Tarihleri ve Isimleri Açıklandı! (0)

Haziran 13, 2011 - 10:18:39
· Oyun Fikirleri (2)

Aralık 03, 2010 - 08:08:20
· BBC Tolkien röportajı (0)

Kasım 22, 2010 - 11:15:26
· The Hobbit icin Gazete Ilani (2)

Ekim 22, 2010 - 11:31:19
· Hobbit oyuncuları (10)

Ekim 13, 2010 - 09:27:41
· Yüzüklerin Efendisi'nin Sırrı Ne? (2)

Haziran 02, 2010 - 07:54:36
· HOBBİT TEHLİKEDE (4)

Nisan 06, 2010 - 09:13:39
· Muhiddin-i Arabi'nin Eserleriyle Lotr ve Silmirallion'a Bakın (5)

Nisan 06, 2010 - 09:13:33
· Gölgelerin İçinden (0)

Ocak 19, 2010 - 08:58:13
· Born of Hope. LOTR Fan Filmi (11)

Ocak 08, 2010 - 15:45:13
· Hobbit'le İlgili Bazı Sorular (0)

Ocak 08, 2010 - 15:44:59
· Mucizeler Savaşı (6)

Ocak 08, 2010 - 15:44:38
· LOTR Filmlerindeki Sinir Bozucu Sahneler (18)


Eski Yazılar

LOTR: €DION - BÖLÜM VII - KAYNAYAN KAZAN
Yayınlanma tarihi Aralık 10, 2002 - 17:01:59 Gönderen ringmaster

> GENEL / Yüzüklerin Efendisi BerilacBolger göndermiş "Not: Bu yazı devam niteliğindedir.


€DION – BÖLÜM VII – KAYNAYAN KAZAN


Kuzeye doğru yol alırken soğuk kış mevsimi de nefesini yolcuların içinden geçiriyordu. Dağların ve tepelerin unutulduğu dümdüz arazi iyice kuraklaşmıştı. Soğuk rüzgar için burası hız yapmak için en uygun yerdi. Aian, Till ile beraber yolculuk etmelerine memnundu fakat içindeki suçluluk duygusunu bir türlü bastıramıyordu. Till’in başına bir şey gelirse kendini asla affetmeyeceğini biliyordu. Bu yüzden ilk birkaç gün Till’i bu yoldan vazgeçirmeye ikna etmek için uğraştı ancak Till, her seferinde tüm kararlılığıyla karşı çıkıyordu Aian’a. Rogen her zamanki gibi hemen hemen hiç konuşmuyor, sürekli çevreyi izliyordu dikkatlice. Dragal topraklarına girdiklerinden beri Berilac’ın içine bir huzursuzluk doğmuştu. Yoldan uzak sürüyorlardı atlarını ve sadece ihtiyaçlarını karşılamak için ufak köylerde mola veriyorlardı.


Büyük gri çadırlarda yaşayan Dragal halkı batıl inançlara sahiplerdi ve bunun için haklı gerekçeleri vardı. Kara büyücüler ve kötü cadılar için Dragal toprakları yaşanacak en uygun yerdi. Bu ülkenin genel olarak lanetli olduğu bilinirdi. Bunun sebepleri geçmiş zamanlarda Dragal’da sürekli salgın hastalıkların ortaya çıkışı, kara büyücülerin diğer ülkeler ile anlaşmazlıkları, çoğu savaşta yenilmeleri, belki de sürekli iç savaşla boğuşmaları ve doğal afetlerin sıkça görülmesi olabilir. Sebebi ne olursa olsun karanlık bakışlar Dragal’ın koyu toprağının üzerinden hiçbir zaman kalkmamıştır. Zaten toprakları çok verimli olmayan Dragal, lanetli oluşundan dolayı da pek tüccar çekmezdi. Bu nedenden dolayı ülke, ilkel barbar bir ülke olmaktan kurtulamamıştır.
Gnotras* öncesi çağda bir büyücü tarafından kurulan Dragal ülkesi var olan en eski uygarlık olma özelliğini de taşımaktadır. Dünyanın kaderini değiştiren ve hala unutulamayan Thrano adlı büyücü bu ülkeden çıkmıştır. Ölümsüzlüğü keşfeden Thrano uzun yıllar boyunca Dragal’a hükmetmiştir. İnsanları dışlayan cücelere saldırılar düzenleyen Thrano, sonunda güçlü cüce ırkını tamamen ortadan kaldırmıştır. Bu zamanlara kalan az sayıdaki cüce ise, kara büyü ile kısaltılmış insanlar olarak bilinmektedir.
Kimliği belirsiz geçici yolcuların sayısı çok olurdu bu topraklarda. Bunların çoğu, işlerine burnunu sokan insanların üzerinde kara büyü alıştırmaları yaptıklarından dolayı hiç kimse yabancılara bulaşmazdı.
Aian ve diğer yolcular bulabildikleri bütün renkli kumaş parçalarını kollarına ve boyunlarına bağlamışlardı. Bu sayede görünüşleri aptalca olsa da gizemli bir hava yarattıklarından dolayı onlarla hiç kimse ilgilenmiyordu. Rogen'in simsiyah saçları ve bembeyaz teninin de büyük etkisi vardı bunda.
Dragal’ın bir kralı veya herhangi bir yöneteni yoktu. Dragal, sürekli birbirleri ile çatışma halindeki oniki klandan oluşuyordu ancak ülkenin bütünü söz konusu olduğunda bu klanların liderleri birleşerek ortak kararlar alıyorlardı. Bu kararlardan biri de Zaabath’la olan anlaşmalarıydı. Yolcular mola vermek için köylere girdiklerinde insanların savaş hazırlığında olduğunu gördüler. Az gelişmişliğin gölgesindeki Dragal insanlarının savaşa hazırlanmaları da ritüellerden oluşan bir çoşkudan ibaretti sadece. Yüzlerine boyalar sürüyorlar, mızraklarına kurbanların kanıyla yıkanmış bez parçaları asıyorlar, değişik kokulu tütsüler yakıyorlardı. Rogen, köylerdeki bütün bu savaş hazırlıklarını dikkatlice izliyordu. Yaşlı kadınlar kuru toprağın üzerinde ellerinde dumanlarla şarkı söylüyorlardı. Aslında daha çok toprağa karışmış bir şekilde dövünüyorlardı.
Öğlen kış güneşi tüm cılızlığıyla bekliyordu bu tuhaf ülkenin üzerinde.
"Şunların hallerine bakın" dedi Rogen aşağılarcasına, "Savaşa mı hazırlanıyorlar, düğün mü yapıyorlar belli değil"
"Zaabath neden bu kadar güçsüz bir ülke seçti?" diye sordu Aian.
"Çünkü tam Gradran ile Antronia arasında bir ülke" dedi Berilac, "ama bence Dragal'ın kara büyülerinin etkisi daha büyük. Kendileri güçsüz olabilirler ama yaptıkları kara büyüler güçlüdür"
"Zaabath en rahat bu çürümüş insanları yönlendirebilir" dedi Rogen tiksinti dolu bir ifadeyle, “Mesela Umbaslılar sadece kendilerini düşünürler. Çıkarları doğrultusunda Zaabath’ı anında yüz üstü bırakabilirler. Oysa ki Dragal inandıklarına bağlı bir ülkedir”
“Zaabath’ın inandırıcılığı sayesinde” dedi Berilac, “bütün Dragal sonuna kadar onunla olur”
Rogen çevresini dikkatlice inceleyerek, “Bu topraklar yüzyıllardır Antronia’nın başına hep dert açmıştır. Bir keresinde Dragal’lı bir cadı Antronia kralını öldürmüştü” dedi.
“Peki ya şu cesetleri toplayarak bir canavar yaratan cadıya ne demeli? Gradran’da bir çok kitapta ismi geçer” dedi Berilac, “Neydi adı?”
“Dzahona!” dedi Rogen, “1300 sene önceydi ama hala adı nefretle anılır”
"Antronia barış dengesini sağlayan bir ülke" dedi Berilac, "Eğer işgal edilirse kaos başlar. Bütün ülkeler birbirine girer. Bundan da Zaabath eminim çok büyük keyif alır"
"Aynı zamanda her yeri kendi bünyesine katmakla da gecikmez" dedi Rogen, “Çıkarcı Umbaslıların da bu işten çok keyif alacaklarından eminim”
“Bence de...” dedi Berilac.
O sırada tuhaf bir şarkı mırıldanan yaşlı bir kadın ayağa kalkarak gözleri kapalı bir şekilde Rogen'e doğru ilerledi. Yaşlı kadının ellerinde siyah boyalar vardı. Beyazlamış şaçlarının arası toprakla dolmuş, üzerindeki bol elbisenin paçaları yırtılmıştı. Bir anda gözlerini açtı. Yaşlı kadının göz bebekleri yoktu.
"Ölecek!" dedi çatallı sesiyle yaşlı kadın.
"Herkes zamanı gelince ölür" dedi Rogen soğuk bir sesle.
"Ölecek!" diye tekrarladı yaşlı kadın ellerini havaya kaldırarak.
Rogen'ın atı geriye doğru bir kaç adım attı.
"Tamam Şafak, sakin ol" dedi Rogen irkilmiş bir şekilde.
"Ölecek!" dedi tekrar yaşlı kadın.
"Uzaklaş benden" dedi Rogen yüzündeki tiksinme ifadesiyle.
"Ölecek!" dedi kör kadın tekrar Rogen'e doğru bir kaç adım daha atarak.
"Eeee! Yeter dedim sana" dedi Rogen, "Git başkasıyla uğraş"
Kadın yere çömelerek ağlamaya başladı. Aynı zamanda elleriyle toprağı avuçluyor, daha sonra da ellerini havaya kaldırarak toprağı bileklerinden tekrar yere akıtıyordu. Yüksek sesle sözleri anlaşılmayan bir şarkı söylüyordu. Göz yaşları ellerinde çamura dönüşerek siyah boyaları kapatıyordu.
"Hadi gidelim buradan" dedi Rogen heyecanla ve Şafak'ı şaha kaldırarak dört nala uzaklaşmaya başladı.
Till ve Berilac, Rogen'in arkasından sürdüler atlarını. Aian bir süre yerde ağlayan tuhaf kadına baktı öylece.
"Ölecek!" dedi tekrar gözleri kapalı yaşlı kadın elleriyle toprakta şekiller çizerek.
"O gitti" dedi Aian yaşlı kadına ve yavaşça atını diğerlerine doğru çevirdi.
"Ölecek!" dedi yaşlı kadın ağlamaklı, "Kırmızı kız ölecek!"
Aian tam atını ileri doğru sürüyordu ki bu son cümle karşısında olduğu yerde kadlı.
"Kim?" dedi Aian yaşlı kadının gözlerini kontrol ederek.
Yaşlı kadın kör olduğunu ispatlamak istercesine tekrar gözlerini açtı. Gerçekten de göz bebekleri yoktu.
"Ben görüyor... Herkesden daha fazla görüyor" dedi saçı başı dağılmış yaşlı kadın.
"Ne görüyorsun?" dedi Aian.
"Kırmızı kız ölecek!" dedi kadın, "Ben görüyor... Kırmızı kız öldürecek, Kırmızı kız ölecek!"
"Ne demek istiyorsun?" dedi Aian kaşlarını çatarak, "Açık konuşsana!"
"Kırmızı kız yüzünden kırmızı kız ölecek! Kendini öldürecek!" dedi Yaşlı kadın ve tekrar yere çömelerek toprağı dövmeye başladı.
Orada öylece durup beklerken Aian, diğerlerinin ıslıklarını duydu. Yaşlı kadına son bir defa daha bakıp atını diğerlerine doğru hızlıca sürdü.
"Ne oldu?" dedi Berilac, "Niye bekledin?"
"Yine birşey mi dedi o yaşlı cadı benim hakkımda!" dedi Rogen yüzünü buruşturarak.
"Hiç..." dedi Aian, "Saçmalıyor"
"O zaman vakit kaybetmeden yola devam edelim" dedi Rogen, "Buralar sinirimi bozuyor"
Hafif bir hızla atlarını sürüyorlardı düz topraklarda kuzeye doğru. Soğuk rüzgar yavaşça hızını arttırmaya başlamıştı. Aian, yaşlı kör kadının söylediklerini düşünüyordu. “Kırmızı kız yüzünden kırmızı kız ölecek...” Ne demek istemişti... “Kendini öldürecek...” Kadının kör olduğuna emindi ama kendisinin kızıl saçlı olduğunu biliyordu. Olacakları önceden görüyorsa bu Aian’ın intihar edeceği anlamına geliyordu. Hayır! “Neden intihar edeyim ki... Çok saçma” diye düşündü Aian. Düşüncelerini soğuk rüzgarın ürpertisi dağıttığında atını hızlandırıp önde ilerleyen Till’in yanına gitti.
“Hala inanamıyorum Till” dedi Aian, “Yani karşılaşmamıza”
“Ben de Aian”
“Amcanın yolda öldüğüne çok üzüldüm” dedi Aian, “Yolda konuşacak pek vaktimiz olmadı. Amcanı çok severdim bilirsin, çok sevimli biriydi”
“Evet öyle” dedi Till yere bakarak, “Dumandan o kadar zehirlenmişti ki daha Solvit’e varamadan yere yığıldı. Köyde bir tek o kalmıştı yaşayan. Öldüğü zaman günlerce başında bekledim. Daha sonra kendi ellerimle gömdüm onu”
Bir sessizlik yayıldı etrafa uzun bir süre. Kısa saçları esintiyle dalgalanan Till, koyu topraklarda bir teselli arıyor gibiydi.
“Hatırlıyor musun Aian?” dedi Till bir anda gülümseyerek ama gülümsemesi çok uzun sürmedi, “Çok önceymiş gibi geliyor”
“Neyi Till?”
“Seninle tarlaların arasında otururduk. Orada hiç kimse göremezdi bizi”
“Evet, Till” dedi Aian uzaklara bakarak, “Saatlerce...”
“Sen bana rüyalarını anlatırdın” dedi Till umutla.
“Ama rüyalarım bile beni terk etti artık” dedi Aian son nefesini verir gibi.
“Bütün köyümüz yandı...” dedi Till sesinin titremesine aldırmadan, “Her şey! Her şey yok oldu!”
“Annem dışında” dedi Aian.
“Evet, May Teyze dışında tabii...” dedi Till güçlükle, “Onu kurtaracağız”
“Umarım” dedi Aian düşünceli bir şekilde, “Peki sen nasıl gittin Elcir’e?”
“Solvit’e gittiğimde ise hiç iş bulamadım” dedi Till üzgün bir ifadeyle, “Hiç param yoktu ve...”
“Ve?” dedi Aian.
“Bunu söyleyemem” dedi Till başını çevirerek, “Benden utanırsın”
“Neden utanayım ki...” dedi Aian, “O durumda ben ne yapardım acaba...”
“Boş ver”
“Till! Saçmalama” diye kaşlarını çattı Aian.
“Boş ver dedim sana! Her şeyi bilmen gerekmiyor” dedi Till inatla.
Aian’ın sessizliği karşısında açıkçası şaşırmıştı. Till’in bildiği Aian, neler olduğunu öğrenmek için ne gerekiyorsa yapardı. Gerekirse onu atından düşürür ve söyletene kadar başında dırdır ederdi. Till, inatların çoğunu Aian’ı sinirlendirmek için yapardı çünkü onun bu haline bayılıyordu. Fakat şimdi sanki umurunda değilmiş gibi davranıyordu. Arkasına baktığında Berilac ile Rogen’in iyice geride kaldıklarını gördü. Hararetli bir şekilde konuşuyorlardı. Aslında konuşan sadece Berilac’tı. Rogen ise dikkatlice dinleme konusunda elinden gelenin en iyisini yapıyordu.
“Para karşılığı birkaç yaşlı kadınla beraber oldum” dedi Till bir anda gözlerini kapayarak. Sessizlik bu sefer daha da sessizdi. “Sadece biraz para için. Daha sonra topladığım para ile Elcir’e giden bir tüccar ile anlaştım. Tahıl dolu bir arabanın arkasında biraz yemek ve su dahil olmak üzere Elcir’e kadar geldim”
Aian sadece sessizliğiyle cevap veriyordu Till’e.
“Elcir’de ise büyük bir hana giderek iş aramanın daha akıllıca olacağını düşündüm. Öyle oldu da... En büyük hanlardan biri olan Ejderin Tahammülü’nün kapısında iş ilanı hazırdı ve beni bekliyordu...”
Aian ve Till birbirlerine bakmadan uzun süre yan yana ilerlediler ufka doğru. Akşama doğru yolcular, koyu kahverengi sert toprağın üzerinde kuzeye doğru ilerliyorlardı. Çevrede ne bir insan ne de bir köy vardı. Sadece ufuk çizgisi...
"İleride büyük bir toz bulutu var" dedi Till parmağıyla ufuk çizgisini göstererek.
"Birileri geliyor olmalı bize doğru" dedi panikle Aian.
"Hayır" dedi Rogen, "Toz bulutu yüksekte"
"Şiddetli bir fırtına olmalı..." dedi Berilac.
"Ne yapacağız peki?" dedi Till.
"Saklanacak bir yer yok" dedi Berilac, "Mecburen ilerleyeceğiz"
"Umarım bir yer buluruz çünkü Dragal fırtınaları hakkında pek iyi şeyler duymadım" dedi Rogen.
Bir süre karamsar bir şekilde ilerledikten sonra Aian Rogen’in yanına giderek, “Bana Dragal Cadılarını anlatsana” dedi.
Rogen şaşırmış bir ifadeyle “Neyi bilmek istiyorsun?” diye sordu.
“Açıkçası Cadı Dzahona’yı merak ediyorum” dedi Aian, “Hani şu cesetleri toplayan”
“Çok önceydi” dedi Rogen dikkatlice yaklaşmakta olan toz bulutunu inceleyerek, “Gnotras* Sonrası Yetmişli yıllarda ölülerden oluşmuş bir orduyla Antronia’ya saldıran bir cadıydı kendisi. O sıralarda Antronia topraklarında büyük bir salgın hastalık vardı. Zaten güçsüz olan Antronia, Umhal ülkesi ile anlaşmış olan bu cadının ordusuna zor dayanıyordu”
“Umhal Ülkesi mi?”
“Umbaslı insanların kurduğu bir ülkeydi” dedi Rogen öfke dolu bir sesle, “Sonunda Antronia yenildi ve kral I. Vlamon hayatını kaybetti. Antronia’lılar batıdaki adalara kaçtılar. Toprakların büyük bölümü Dragal ile Umhal arasında paylaşıldı”
“Salgın hastalığı fırsat bilmiş Dragal” dedi Aian.
“O zamanlar salgın hastalık vardı” dedi Rogen düşünceli bir ses tonuyla, “Fakat şimdi ki kadar tesirli değildi. O zamanlar Antronia savaşçıları ölmek üzere olsalar bile cesaretlerini kaybetmeden mücadele ederlerdi. Şimdi ise salgın hastalık onların kalplerini kurutmuş durumda. Ne kadar sağlıklı olsalar da asla eskisi gibi olamaz Antronia ordusu! Savaşmayı unuttular...”
Aian konuyu değiştirme isteği duyarak, “Peki sonra ne oldu Rogen?” diye sordu.
“Hmm, Dzahona’yı mı kastediyorsun?”
“Evet”
“Yaklaşık on beş yıl sonra Dragal ile Umhal arasında para yüzünden anlaşmazlık çıktı ve Umhal ülkesi Kuzey Antronia’daki Dragal ülkesine saldırdı. Bu sırada adalara kaçmış Antronia’lılar geri dönerek ülkelerini güneyden almaya başladılar. İşin en kötü yanı Antronia’lıların karşılaştıkları Dragal ordusu, önceki savaşta ölen Antronia savaşçılarının cesetlerinden oluşuyordu. Fakat artık onlar Dzahona’nın köleleriydiler”
“Peki sonra? Nasıl yenmeyi başardınız?” dedi Aian merakla.
“Kraliçe Perluda sayesinde” dedi Rogen gururla gülümseyerek, “Antronia’nın ilk kraliçesi...”
Rogen’in gülümsemesi aniden hızlanan rüzgarla birlikte kesildi. Güneş koyu kahverengi toprağın üzerinde erirken birer birer yıldızlar belirdi lacivert gökyüzünde. Soğuk rüzgar şiddetini kararan gölgenin ardından yolculara göstermeye karar vermişti. Kuru topraktan kopan ufak parçalar havada kavisler çizerek Aian'ın gözlerinin içine giriyorlardı. Yolcuların devam etmesini istemeyen rüzgarın uğultusundan başka birşey duyulmuyordu. Aian, Rogen'in rüzgarda uçan siyah saçlarını kayalara vuran kızgın dalgalara benzetti. Atlar daha fazla ilerlemek istemiyordu ve bunu açıkça belli ediyorlardı. Yakıcı soğuk, hepsinin parmak uçlarından vücutlarının derinliklerine giriyor ve çıkmak bilmiyordu. Sürekli daha fazla üşüyorlardı.
"Fırtına çıkıyor! Saklanacak biryer bulmalıyız" diye bağırdı Berilac.
"Evet ama bu dümdüz arazide saklanmak için bir yer bulabileceğimizi sanmıyorum" dedi Till güçlükle gözlerini kapatarak.
Rüzgar giderek şiddetini arttırıyordu. Hava bulutsuz olmasına rağmen giderek koyulaşan kahverengi bir toz bulutu her yanlarını sarmıştı. Dengede durmak iyice zorlaştığı için atlarından indiler ve birbirlerinden uzaklaşmadan yürümeye devam ettiler.
"İleride bir ışık var!" diye bağırdı Till ama hiç kimse rüzgarın uğultusundan birşey duymadı. Bir kaç kere daha bağırdıktan sonra Berilac'ın cüppesini çekiştirerek kolunu ışığı gördüğü tarafa doğru uzattı. Işık toz bulutunun ardından güçlükle görünüyordu. Işığı fark eden Berilac diğerlerini durdurarak ışığın olduğu tarafı gösterdi. Rogen, Dragal hakkında anlatılan hikayeleri çok dinlemişti ve başını olumsuz anlamında sallıyordu. Ancak başka çarelerinin olmadığını da biliyordu çünkü daha fırtına başlamamıştı bile. Güçlükle ayakta duran Aian ışığa doğru ilerlemeye başladı. Rogen, Aian'ın kolunu tutarak gitmemesi gerektiğini anlatan bazı işaretler yaptı. Aian, Till ve Berilac, Rogen'i bakışlarıyla ikna etmeye çalıştılar ve sonunda Rogen de pes etti.
Grup ışık kaynağına doğru güçlükle ilerliyordu. Fırtınanın öfkesi sürekli artıyordu. Koyu toprak parçaları Aian'ın ellerini iki ucu keskin bir kama gibi ince ince kesiyordu. Bir eliyle kapşonunu iyice yüzüne doğru çekerken, diğer eliyle de atını tutuyordu. Işık kaynağı yakın gibi görünüyordu ama oraya ulaşmaları sandıklarından da zordu. Fırtına onları sürekli kendine çekmeye çalışıyordu. Hiçbirşey duyulmuyordu. Aian sadece önündeki Berilac'ın silüetini görebiliyordu. O sırada Aian'ın atı şaha kalktı ve Aian'dan kurtuldu. Diğerleri güçlükle ışığa doğru ilerlemeye devam ediyorlardı. Aian dondurucu soğuktan dolayı parmaklarını hareket ettiremiyordu. Atını aradı çevrede ama bulamadı. Sonunda vazgeçti çünkü hızla güvenli bir yer bulamazsa donacağı için bir daha yürüyemeyecekti. Gözlerini kısarak ışık kaynağını aradı fakat çevresinde tek gördüğü kalın bir toz bulutuydu. Yönünü de tamamen kaybetmişti. Ne tarafa gideceğini bilmediği için olduğu yerde beklemek daha mantıklı geldi Aian'a. Hiç olmazsa ters tarafa gitme ihtimalini azaltmış olacaktı. Ama donmak üzereydi ve hemen kendine bir yön bulması gerekiyordu. Till'in gölgesini görür gibi oldu ileride ve ona doğru yürüdü. Işık kaynağı çok zayıf geliyordu ama yine de onu bulmuştu. Kararlı adımlarla rüzgara karşı eğilerek yürüdü ışığa doğru. Diğerlerinin gölgelerine iyice yaklaşmıştı.
Bir anda rüzgarın yok olmasıyla birer birer dengelerini kayberedek düştüler. Sadece Rogen ve atı ayakta kalmıştı. Aslında fırtına daha dinmemişti hatta daha da şiddetlenmişti ama yolcular fırtınanın tam göbeğinde olmalarına rağmen rüzgar onlara erişemiyordu. Bulundukları yer, çapı geniş olan bir hortumun içi gibiydi sanki. Büyük ve uzun bir silindir şeklindeki bu alan fırtınadan etkilenmiyordu. Rüzgar yerdeki toprağı beraberinde alarak bu görünmez silindirin çevresinde tüm gücüyle dönüyordu ama bir türlü içeri giremiyordu. Geniş alanın tam ortasında kaynayan bir kazan vardı. Işık, bu kazanın altında yanan ateşten geliyordu. Kazandan simsiyah dumanlar yükseliyordu.
Rogen'in siyah atı Şafak hariç diğer atlar kaybolmuştu. Till hemen ayağa kalkarak Aian'ın yanına gitti.
"İyi misin?" diye sordu Till.
"İyiyim... Burası da ne böyle" dedi Aian şaşkınlıkla çevresine bakarak.
"Rüzgar bu alana giremiyor" dedi Berilac düşünceli bir şekilde.
Rogen ise gözlerini kısmış dikkatlice kaynayan kazana bakıyordu. Kazandan çıkan siyah duman sadece arkasından bakan bir çift gözü göstererek yükseliyordu gökyüzüne. Dumanın arkasında bir insan silüeti vardı.
"Sizi burraya hangi rrüzgarr attı diye sorrmayacağım" dedi duman perdesinin arkasındaki yaşlı kadın sesi kahkaha atarak.
"Biz... fırtınaya yakalandık" dedi Berilac, "ve-"
"Ve ışığı görrdünüz" dedi kadın dumanın arkasından çıkarak, "Adım Djaia"
Kadın uzun siyah bir cüppe giymişti. Cüppenin kolları ve başlığında sarı renkte değişik işaretler vardı. Dalgalı gri saçları kapşonunun arasından beline kadar iniyordu. Kollarında ve boynunda normal bir insanın taşımakta zorlanacağı kadar takı vardı. Yaşlı eliyle boyu hizasında uzun bir değnek tutuyordu. Kırışmış yüzünde tuhaf bir gülümseme ile yolcuları inceliyordu.
"Eğerr burraya ulaşamasaydınız ölecektiniz" dedi Djaia, "yazık olurrdu"
"Peki... Nasıl oluyor da rüzgar bu alanın etrafında dönüyor ama içeri giremiyor" diye sordu Aian hala şaşkınlığını üzerinden atamayarak.
"Djaia ismini hiç duymadığınız belli" dedi yaşlı kadın.
Aslında Rogen bu ismi duymuştu ama duydukları pek hoş şeyler değildi. Dragal'ın en güçlü cadılarından biriydi. Hiç kimse onunla karşılaşmak istemezdi. Sadece Djaia ile ilgili anlatılan hikayeler bile yeterdi Dragal'ın korkulacak bir yer olarak ün yapması için. Bir seferinde bir köyü içindeki yaşayanlar dahil tümden toprağın altına gömdüğü bilinirdi.
Yaşlı kadın kısık gözlerle Rogen'in bakışlarını kaçırmasını fark etti.
"Bazılarrınızın duymadığı belli..." dedi Djaia ciddi bir tavırla.
Bir süre sessizlik hüküm sürdü öylesine. Hiç kimse konuşmuyordu çünkü ne diyeceklerini bilemiyorlardı. Djaia hariç...
"Genelde insanlarr beni sevmez, ben de onlarrı..." dedi Djaia, "ama şimdilik sizi öldürrmem için bir neden bulamıyorrum"
"Bu fırtına ne zaman diner?" diye sordu Till çekingen bir korkuyla.
"Fırrtınalarr dinmez!" diye bağırdı Djaia, "Sadece yollarrına devam elerrlerr..."
Aian kapşonunu geriye atarak, "Peki ne zaman buradan gider?" diye sordu.
"Keyfine kalmış" dedi Djaia iğrenç bir kahkaha atarak, "Fırrtına gidene kadarr burrada benimlesiniz. Eğerr gerri dönerrseniz ölürrsünüz... Belki burrada da ölürrsünüz". Djaia daha iğrenç bir kahkaha attı.
Rogen, korku dolu bakışlarla çevresine bakıyordu. Hiç yolu yoktu buradan gitmenin. Her taraf fırtınanın gazabına maruz bırakılmıştı. Normal şartlarda Rogen çok cesur ve yürekli bir insandı. Fakat büyülü güçleri olan cisimlerden veya insanlardan çok korkardı. Bunun nedeni küçüklüğünde ona anlatılan korkunç hikayelerden kaynaklanıyordu. Rogen, bu hikayelerin çoğunun abartılı ve uydurma olduğunu bilse de bu korkusunu asla yenememişti. Dragal her zaman kara cadılarıyla Antronia’ya saldırmıştı. Belki de tek korkmadığı büyücü bir zarar gelmeyeceğinden emin olduğu Egestath'dı.
"Niye?" diye sordu Till bir anda.
"Niye mi? Niye mi!" diye bağırdı Djaia, "Birr nedenin olması mı gerrek?"
"Bence sussan iyi olur Till" diye fısıldadı Aian, "bir neden bulmasını mı istiyorsun?"
"Susun!" diye bağırdı Djaia bir anda, "Sizi şu anda öldürrmeyeceğimi söyledim ama fikrrim herr an değişebilirr..."
"Sadece fırtına dinene kadar buradayız" dedi Berilac, "Sonra hemen gideceğiz"
"Fırrtına dinmez!" diye bağırdı tekrar yaşlı cadı elini havaya kaldırarak. Daha sonra Djaia'nın gözü Aian'ı inceledi uzun uzun. Kaynayan kazandan çıkan siyah dumanlardan oluşan bir el Aian'a doğru bir yılan gibi kıvrılarak süzüldü. Dumandan el, Aian'ın boynuna kadar geldi. Aian geri adım atmak istedi ama bir türlü bu isteğini yerine getiremiyordu.
Diğerleri de aynı Aian gibi hareket edemiyorlardı. Hareket etmek istiyorlardı ancak bir o kadar da istemiyorlardı. Sanki çok zor bir işmiş gibi üşeniyordu bedenleri.
"Bakalım burrada nelerr varrmış" dedi Djaia gülümseyerek.
Siyah duman, Aian'ın gömleğinin arasından girerek kristal kolyeyi dışarı çıkardı. Kolye, yere yatay durumda kara elin yardımıyla bekliyordu.
"O kolyeyi alamazsın" dedi Aian sakin bir sesle.
"Nedenmiş?" dedi Djaia.
"Çünkü o benim" dedi Aian uykulu bir ses tonuyla.
"Ama hoşuma gitti" dedi Djaia kesik kesik öksürerek, "takılarr herr zaman hoşuma giderr"
"Sana vermek isterdim" dedi Aian gözlerinde baygın bir ifadeyle.
"O zaman kendi isteğinle kolyeni çıkarr ve bana verr" dedi Djaia.
Berilac, Till, Rogen ve Şafak mutlu ifadelerle ayakta derin bir uykuya dalmışlardı. Aian ise uyumak istiyordu ama Djaia'nın sesi uykusunu bölüyordu.
"Yapamam" dedi Aian esneyerek, "Çıkmıyor..."
"Demek nasıl çıkarrtacağını bilmiyorrsun..." dedi Djaia.
"Asla çıkmayacak bir kolye bu, eğer çıkartabilirsen al" diye mırıldandı Aian, "sanırım kafamı kesmen gerekecek"
Kara dumandan oluşmuş el kolyeyi sardı ve kendine doğru çekti. O sırada uykuya dalmış olan Aian uyanarak,
"Çekiştirme... Rahat bırak beni" dedi Aian gözleri kapalı.
Djaia'nın gözlerinde bir öfke belirdi ve asasını havaya tokat atar gibi savurdu. Dumandan el o anda dağıldı ve yolcular tatlı uykularından sıçrayarak uyandılar.
"O kolyeyi bana verr dedim sana!" diye bağırdı Djaia, "yoksa sizi öldürrmem için birr nedenim olmuş olacak!"
Aian önce çevresine baktı ve daha sonra Djaia'nın kendisiyle konuştuğunu fark etti.
"Kolye mi?" diye anlamsızca baktı Aian.
"Boynundaki kolyeden bahsediyorrum!" dedi Djaia.
O anda Aian, Laciam Ormanının hediyesi olan küçük kristal kolyenin gömleğinin dışında olduğunu gördü. Eliyle kolyeyi kapatarak,
"Hayır, bunu asla sana veremem!" dedi aceleyle.
"Verreceksin!" diye bağırdı Djaia ve cüppesinin görünmez bir yerlerinden birşeyler çıkartıp köpüren kazanın içine attı. Simsiyah dumanlar sanki daha da siyahlaşmıştı. Dumanların arasından yine kara bir el çıktı ve Aian'a doğru kıvrıldı.
O sırada heyecandan kalbi patlayacak gibi olan Till, Aian'ın önüne doğru atılarak "Yaklaşma ona!" diye bağırdı.
Kara el, küllere bulanmış yangındaki alevler gibi çarptı Till'in yüzüne. Till ise sadece Aian'ı düşünüyordu şaşkınlık içinde yere düşerken. Sadece küçücük bir göz yaşı gelebildi gözlerinden. Bırakamazdı kendini bu kadar kolay. Ayağa kalktı ve Aian'a doğru uzattı elini. Fakat elini tutan başka bir el oldu. Dumandan oluşmuş kara bir el...
Djaia'nın kahkahalarıyla güçleniyordu siyah pençe! Till havada rüzgarın silindir alanın çevresinde hızla döndüğü gibi dönüyordu. Aian yere çömeldi ve ağlamaya başladı.
"Bırak onu!" dedi hıçkırarak Aian, "Kolyeyi al!"
Ama o kapkara duman Till'i daha da hızlı döndürüyordu.
"Çıkarr kolyeyi..." dedi Djaia.
"Yapamıyorum!" diye ağlıyordu Aian bir yandan da boğazındaki kolyeyi çekiştirerek, "Ne olur bırak onu... Kolye çıkmıyor..." diyordu.
Aian'ın ensesi kolyenin gücüyle kanamaya başladı. Aian için bu acı hiç birşeydi. Sadece Till'i düşünüyordu. Till ise havada dönerken benliğini kaybetmek üzereydi. Her yer dönüyor ve Djaia'nın kahkahalarıyla inliyordu.
Berilac belinden bir bıçak çıkartarak ani bir hareketle Djaia'ya doğru fırlattı. Ancak keskin bıçak Djaia'nın asasının çevresinden dönerek Berilac'ın omzuna saplandı. Acıyla yere yığıldı Berilac. Güçlükle bıçağı çıkardı ve akan kanı durdurmak için eliyle yaraya bastırdı.
Till dumandan dolayı zorla nefes alırken bir yandan da öksürüyordu. Aian bir yandan Till'e bakarken bir yandan da Berilac'ın acısını duyuyordu. Çıldırmak üzereydi. Elleri titreyerek kamasını aldı ve kolyeyi kesmeye çalıştı ancak iki ucu keskin kama sadece Aian'ın boynuna zarar verebildi.
"Lütfen dur!" diye ağlıyordu Aian.
O sırada Rogen belindeki işlemeli kamasını çekti ve,
"Dur!" diye bağırdı yüksek sesle, "Dur dedim sana!"
Djaia yüksek sesle bir kahkaha attıktan sonra,
"Sen kim oluyorrsun da bana durr diyorrsun!" dedi.
"Kim olduğum seni ilgilendirmez cadı!" diye bağırdı Rogen elinde titreyen kamasını tutmaya çalışarak.
"Sen bir korrkaksın!" dedi Djaia kahkahalar atarak, "Bana asla yaklaşamazsın!"
"Belki bir korkak olabilirim" dedi Rogen, "ama arkadaşlarımı senin kirli avuçlarına bırakamam!"
"Benimle başa çıkabileceğini mi sandın yoksa?" dedi Djaia ve asasını Rogen'e doğru tuttu.
Kirli bir bot Djaia'nın önüne düştü. Djaia ve Rogen bir süre bota baktıktan sonra Djaia korkunç bir kahkaha attı.
"Ne korrkunç bir silah!" dedi Djaia ve hala havada dönmekte olan Till'e bakarak, "beni bu botla mı öldürrmeyi düşünüyorrsun?" diye sordu.
"Bana bak cadı!" dedi Rogen titrek bir sesle, "hemen bı-bırak onu yoksa..."
"Yoksa korrkudan önümde ağlayacak mısın?" dedi Djaia Rogen'e dönerek, “Korrkun gözlerrinden okunuyorr! Hissedebiliyorrum benden ne kadarr korrktuğunu!”
Till sadece öksürüyordu ve dönerken öbür botunu da çıkarmaya çalışıyordu. Rogen sinirinden kamasını bile düz tutamaz hale gelmişti. Aian sürünerek Berilac'ın yanına giderek ona sarıldı. Berilac çok kan kaybetmişti ve titriyordu. Keşke Aian'ın gözyaşlarının bir faydası olsaydı Berilac'ın yarasına. Kollarına bağladığı renkli bezlerden birini çıkartarak Berilac’ın kanayan yarasına bastırdı. O anda Berilac’ın acı dolu haykırışıyla Aian yıkıldı.
“Yeter dedim!” diye çığlık attı Aian ağlayarak.
Djaia sürekli karşısındaki ne yapacağını bilmez savaşçıya bakarak kahkahalar atıyordu. O anda kaynayan kazandaki kaynar siyah sıvı Djaia'nın üzerine doğru sıçradı. Eli yanan Djaia korkunç bir çığlık atarak elini sallamaya başladı. Kara dumandan oluşan el dağılarak Till'i yere attı. Rogen ise bunu fırsat bilip kamasını başının üstünde döndürerek Djaia'ya doğru koştu. Dönen uzun kamanın son dönüşü de gerçekleştiğinde yere düşen Djaia'nın yaşlı kafası oldu. Artık ne kahkahaları ne de çığlıkları duyuluyordu yaşlı cadının. Cüppesi bir süre ayakta bekledikten sonra yere yığılarak toprakla buluştu.
Son dumanlar da gökyüzüne doğru yükseldiğinde kara kazanın içindeki sıvı, Till'in kirli deri botu ile birlikte uysal bir kedi gibi durgundu. Büyülü silindir alanın etrafında dönen toz bulutu yıllar sonra serbest kalmış köleler gibi aceleyle arkasına bile bakmadan dağıldı. Gökteki yıldızlar halen büyük bir ihtişamla parıldıyorlardı. Soğuk ama hafif bir esinti kalmıştı fırtınadan geriye. Esinti, yolculara toz bulutu yerine taze hava gönderiyordu.
Titreyen ve kanlar içindeki kamasını elinde tutan Rogen hala şoktaydı. İnanamıyordu bir cadıyı öldürdüğüne. Yaşlı cadı Rogen'in cesaretinin altında ezilmişti. Tabii bunda Till'in fırlattığı botun çok büyük etkisi olsa da Rogen'in kendine olan güveni inanılmaz ölçüde artmıştı. Dragal'ın en güçlü cadılarından birini şu anda elinde tuttuğu kama ile öldürmüştü.
"Demek o kadar da zor değilmiş" diye mırıldandı Rogen. Zaabath'a doğru giderken artık bir büyücüyü de öldürebileceğini biliyordu. Bu adım Rogen için bir dönüm noktasıydı. Djaia'nın kopan boynundan yerlere saçılmış olan kolyelerden ucunda parlak yeşil bir taş olanı aldı ve kendi boynuna taktı. Kolye büyülü olabilirdi ama Rogen'in umrunda değildi. Cesaretinin simgesi olarak bu kolyeyi hep boynunda taşıyacaktı. Bir bez parçasıyla kamasındaki kanları titreyen eliyle sildi.
Kuru toprağın üzerine kapanmış Till'in başı hala dönüyordu ve uzun süre kendine gelemeyeceği belliydi. Aian ise Berilac'a sarılmış ağlamasını durduramıyordu. Berilac'ın yaralanmasına dayanamamıştı ama daha da önemlisi bütün bunlardan kendini sorumlu tutuyordu. Rogen, gecenin karanlığındaki atı Şafak’ın boynunu severken donuk gözleriyle yıldızları seyrediyordu. Kuzey'e doğru daha çok yolları vardı ve daha da kötüsü hala Dragal'ın lanetli topraklarındaydılar.

---

(*) Gnotras: Büyük Deprem. Ejderhaların yok oluşunu da simgeler. Gnotras öncesi devirden günümüze çok az sayıda yazılı tarih kalmıştır.

---

Sevgili arkadaşlar,

Umarım beğenmişsinizdir. Elimden geleni yapıyorum :). 12 Aralık'ta Jandarma birliğime teslim olmadan önce bu yazıyı gönderdim. Yani bir süre aranızdan ayrılıyorum. Umarım bu süre bir iki ayla sınırlı olur. En kötü ihtimal sekiz ay sonra tekrar karşılaşacağız. Beni unutmayın...

"Berilac Bolger" the Soldier

"

 
Oturum Aç
Takma isim

Parola

Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.

İlgili Linkler
· > GENEL / Yüzüklerin Efendisi Hakkında
· Yayınlayan Editör: ringmaster
· Ana Sayfa


> GENEL / Yüzüklerin Efendisi Hakkında en çok okunan :
Yüzüklerin Efendisi'nin Sırrı Ne?


Yazıcı Dostu Sayfa  Bu Yazıyı bir Arkadaşınıza Gönderin

"LOTR: €DION - BÖLÜM VII - KAYNAYAN KAZAN" | Oturum Aç/Yeni Hesap Yarat | 8 yorum
Puan
Yorumlar gönderene aittir. İçeriğinden hiçbir şekilde site ve site yönetimi sorumlu tutulamaz.
İşte böyle :))) (Puan: 1)
Gönderen Angelic Tarih: Aralık 11, 2002 - 13:49:18
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Merhaba Berilac,

İşte böyle devam et adam gibi :))) Laf aramızda bu kadar kısa sürede böyle bir toparlama beklemediğimi itiraf etmeliyim. Hakikaten de eleştirileri dikkate almışsın. Eleştirileri diyorum, çünkü geçen yazıda açıkça belirtmiştik ve sen de kızmadan, bizleri yapıcı olarak algıladın. Bu şekilde devam ettiğin takdirde emin ol kalemin çok daha kuvvetlenecek ve sen ne dersen de çok çok iyi bir yazar olma yolunda sağlam adımlarla ilerleyeceksin. Tabi bırakmazsan!!!. Bak bunu asla kabul edemem, bilmiş ol!!..

Bu arada gelelim yapıcı yorumlarımıza..;) Benden nefret etmene ne kadar kaldı? Eğer hâlâ bir şey hissetmiyorsan, şimdiden başlayacaksın gibime geliyor.

Öncelikle bu bölümde Till'den bahsettiğin için teşekkür ederim -ki devam sinyalleri alıyorum. Ve Rogen, haha.. İlk katıldığında bu adam konuşmaz böyle de gider diye düşündüren Rogen, birden Aian'la sohbete girişiyor, hemi de en korktuğu konu hakkında.. Ayrıca Rogen'e korku duydurman da akıllıca olmuş. Gizemli bir kişiliğe sahip olsa da o da nihayetinde etten kemikten birisi değil mi? Ve yüzleşmesi gereken korkusuyla yüzleşmesi, başarması, kendine güveninin gelmesi de çok mantıklı ..

Ve sen galiba bu seriyi bitirmeye kararlısın ha? Baksana Till'in havalarda uçması, atların kaçması, Berilac'ın yaralanması, kaynayan kazan ..vs kızın kendi kendine zarar verebileceği her şey gelmiş başına. İntihar falan ettireceksen garip bir bitiriş derim ben. o kadar şey yaşa ve sonra sadece kendini suçlu hissettiğin için (diğerlerinin gördüğü zarar üzerine) hayatını karart. Böyle bir son düşünmüyorsundur umarım. Zira yol arkadaşları kendi kaderlerinden kendileri sorumlu, kimse onları zorla tutmuyor ki kızın yanında. Tamam Berilac babasıdır o her halikarda kızını korumak zorunda. Ve aslında bu yolculuğa kızını sürükleyen de o diyebiliriz. Fakat diğerleri aynı değil, baksana Till'e geri dönmesi için ısrar ettiriyorsuni fekat serde delikanlılık var veya bir kız yaparsa ben neden yapmamayım var ya da sevgi var, dostluk var, paylaşılan onca yıl, arkadaşlık, yaşam var -bir şeyler var kısaca. Onun gitmesini engelleyen. Neyse, bunlara sonra bakarız.

Şimdi, iyi bir yazar olma yolunda sağlam adım dedik, ilerleme dedik. Bunun için yorumları yıkıcı değil yapıcı olarak algıla dedik. Evet bir yorum daha. Affına sığınarak şu konuları bağlama olayına da bir el atsan diyorum. Arada atlama var gibime geldi. Örnek istersen, Antronia'yı, Dragal'ı tanıtmandaki zaman geçişmeleri, Till'in gelişini anlattıktan sonra Aian'ın sessizliğine şaşırması bağlantısında arada bir cümle ya da bir kaç kelime noksanmış gibi algılanıyor. Ya da bana öyle geldi..

Tamam tamam burnundan soluma sakın:)) Kızma sadece kendi göz zevkim için yorumluyorum. Aslında yazacağım daha çok şey var. Mesela isimlerden,cadılardan da bahsetmek istiyorum fekat, bomba paketi göndermenden çekiniyorum. Şaka bir yana demek ki sen bana özel bir düzenleme yapacaksın kardeşim:))) Kaçarın yok. Şimdiden hayırlı teskereler diler, seni saygıyla selamlarım. Avuç içi yere sert paralel, el kaşın üstünde gergin, baş parmak içeri, serçe parmak bitişik..hehe..


Veeee not... ne dersen de "€DION" serisi devam eder, her bölümde bir başka olay çıkıyor merakı cezbeden. Bence en az bir otuz bölüm daha yazacaksın. Kalem, Kalemtraş istersen koliyle gönderirim.. Tek bir şartla! Kitaba imza unutulmasın sakın!!

Sevgiler..

~@ngelic~ "şeşibeş göz gibi yaptım ;)"


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Re: €DION - BÖLÜM VII - KAYNAYAN KAZAN (Puan: 1)
Gönderen ELENTARY (elentary@mynet.com) Tarih: Aralık 13, 2002 - 12:54:04
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Güzel gidiyor gerçekten....Tebrikler...


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Re: €DION - BÖLÜM VII - KAYNAYAN KAZAN (Puan: 0)
Gönderen Anonim Tarih: Aralık 13, 2002 - 20:22:20
biz iki satır bişi yazmaya çalışırken sıkılıyoruz,Berilac inatla bilmem kaç küsür sayfadır inatla devam ediyor.Helal olsun.Çabuk dönsün.


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Re: €DION - BÖLÜM VII - KAYNAYAN KAZAN (Puan: 1)
Gönderen axana (luthien_tinuviel@mynet.com) Tarih: Aralık 15, 2002 - 15:20:24
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
yazıyı okuduğumda çok geç kalmıştım. Sana bir güle güle bile diyemedim berilac! neyse gelince okursun artık.
olay örgüsü çok güzel o yüzden bazı ayrıntıları düzelteceğim kusuruma bakma. sanırım hepimiz senin bunu güzel bir kitap haline getirmeni çok istiyoruz! (Angelic'i 1., kendimi 2. sıraya koyuyorum: bayan ego:P)
bence de yazdıkça işlenmesi gereken yeni olaylar çıktığı ve çıkmaya devam edeceği için bunu üç beş bölüm sonra bitirmemelisin: birşeye benzemez ve emeğine yazık olur. tabii birşeye benzemez lafını bütünden bahsederken kullanıyorum.

karakterleri biraz daha derinlemesine işlemelisin bence, yüzeysel bırakma yani. sadece Aian ve Berilac'ı biraz olsun tanıdık. onları anlatmaya da devam et bir yandan.

“Elcir’de ise büyük bir hana giderek iş aramanın daha akıllıca olacağını düşündüm. Öyle oldu da... "
öyle de oldu demek daha yerinde gibi geldi bana.

"Kimliği belirsiz geçici..." diye başladığın paragrafı bir öncekinin içine kat bence ve anlatımını da ona göre ayarla. 'yapmaktadır' fln gibi yani.
cücelere üzüldüm doğrusu. olmamalarına yani. çok renkli bir halktı.

Olaylar bir iki bölüm önce daha yavaş gelişiyordu sanki, sindire sindire. şimdi birden hızlandı. biraz daha geniş tutsan daha iyi olabilir diye düşündüm. tarihlerle ve geçmişle ilgili açıklamalar falan ayrı bir renk kattı şimdi, devam et kesinlikle.

kolyenin işlevini çok merak ediyorum. ne zaman öğreneceğiz ya? Bu arada ana karakterlerden biri Berilac: Aian, Till fln derken onu unutma ha.

Oh be ne güzel siz ordan keyif çatın ben burda oturup yazayım diyorsun eminim ama ne yapayım yani? yüz verdin bir kere. bu çalışmanın sıradan olmasını kesinlikle istemiyorum Berilac. Sen de emeklerinin sonucunu hak ediyorsun. bu kadar kapsamlı bir dünya kurdun, nice karakter yarattın, eğer bırakırsan veya vazgeçersen gerçekten üzülürüm. Benim değersiz fikirlerim bunlar, ama belli mi olur, belki de dikkate alınırlarsa ortaya nice güzellikler çıkar!


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Re: €DION - BÖLÜM VII - KAYNAYAN KAZAN (Puan: 1)
Gönderen smeagolgesiniyor Tarih: Aralık 18, 2002 - 20:08:33
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Bu yasıyı da sabırsıslıkla beklediks,evet, çok beklediks,dört gösle birden...Çok da güsel olmuşş. Ama bis hala isimler okumakta sorlanıyorus! Keşke efendi Bolger güsel dilimisle ALAKALI isimler bulsa! Djaia nassıl okunur,kıymetlim ha? Söyleyin bise! yasıldığı gibi okunamas, değil mi , o saman komik şeyler oluyorlars, tabi ya; çok komik şşeylers. Bis bunu daha öncesinden de ssöylemiştik. Efendi Bolger bise hiç kulak vermiyors, asisssim, hiç!...


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Bu site filmin, kitapların, veya yazarın resmi sitesi değildir.Tamamen Türk yüzük dostları tarafından hazırlanan konu odaklı bilgi, haber, düşünce ve materyal paylaşımını amaçlayan bir fan sitesidir.
Sayfada yer alanlar ancak izin alınarak ve kaynak gösterilerek kullanılabilir.
Lord of The Rings - Turkish Fan Site
yuzuklerinefendisi.com / 2001 - 2012