Oturum Aç
|
Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.
|
Önceki Yazılar
|
Mart 21, 2013 - 08:08:57 · Kızıl Yolculuk (1)
Kasım 07, 2012 - 16:17:32 · Bitmemiş Öyküler Çıktı (10)
Kasım 07, 2012 - 16:00:58 · Rohan ve Türk Benzerliği Üzerine (0)
Kasım 07, 2012 - 15:56:46 · Hobbit Fragmanları (0)
Aralık 21, 2011 - 08:18:56 · Hobbit Trailer (0)
Ekim 10, 2011 - 10:09:41 · Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (2) (0)
Haziran 13, 2011 - 10:37:47 · Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (1) (5)
Haziran 13, 2011 - 10:34:53 · Hobbit Vizyon Tarihleri ve Isimleri Açıklandı! (0)
Haziran 13, 2011 - 10:18:39 · Oyun Fikirleri (2)
Aralık 03, 2010 - 08:08:20 · BBC Tolkien röportajı (0)
Kasım 22, 2010 - 11:15:26 · The Hobbit icin Gazete Ilani (2)
Ekim 22, 2010 - 11:31:19 · Hobbit oyuncuları (10)
Ekim 13, 2010 - 09:27:41 · Yüzüklerin Efendisi'nin Sırrı Ne? (2)
Haziran 02, 2010 - 07:54:36 · HOBBİT TEHLİKEDE (4)
Nisan 06, 2010 - 09:13:39 · Muhiddin-i Arabi'nin Eserleriyle Lotr ve Silmirallion'a Bakın (5)
Nisan 06, 2010 - 09:13:33 · Gölgelerin İçinden (0)
Ocak 19, 2010 - 08:58:13 · Born of Hope. LOTR Fan Filmi (11)
Ocak 08, 2010 - 15:45:13 · Hobbit'le İlgili Bazı Sorular (0)
Ocak 08, 2010 - 15:44:59 · Mucizeler Savaşı (6)
Ocak 08, 2010 - 15:44:38 · LOTR Filmlerindeki Sinir Bozucu Sahneler (18)
Eski Yazılar
|
|
LOTR: EDION
Yayınlanma tarihi Ağustos 03, 2002 - 12:10:46 Gönderen Ringmaster |
|
BerilacBolger göndermiş "Karanlık. Her taraf karanlığa bulanmıştı. Gözü açık, çırılçıplak yerde uzanırken Ben kimim? diye düşündü.
Adım ne idi?
Nemli zindanlardan gelen soğuk bir çığlık gibi bir esinti hisseti boynunda. Berilac!
İsmim Berilac, galiba dedi kendi kendine ama sesinin kuruluğu ve tokluğu ona korkutucu geldi. Ne kadardır o durumda beklediğini bilmiyordu ya da ne zamandır yemek yemediğini. Karnı çok acıkmıştı. Kafasını kaldırıp etrafına baktı ama tek bir nokta bile gözükmüyordu. Karanlık ve soğuk yerde bağdaş kurarak oturdu ve beklemeye başladı. Hiçbir ses duyulmuyordu ama o sanki yönünü kestiremediği derinlerden gelen konuşma seslerini duyduğuna yemin edebilirdi. Yürümeye karar verdiğinde ne zamandır oturduğunu bile hatırlamıyordu. Ayağa kalktı ve karanlığın içinde yürümeye başladı. Ne yaptığını bilmiyordu açıkçası. Uzun bir süre yürüdü artık yorulmuştu ki uzakta bir şey görür gibi oldu. Uzun beyaz bir çizgi. Koşamaya başladı yaklaştıkça çizgi netleşiyordu ve parlıyordu. Evet! Bu bir ışıktı galiba. İlerideki bir noktadan buralara ulaşmış olmalıydı. Elini çizginin üzerinde gezdirdi ve sanki ilk defa kendi elini görmüş gibi uzun uzun inceledi. Işık elinde, oradan da tüm vücuduna yayılan sıcak bir enerji vermişti.
Gülmeye başladı ama aniden kendi sesini hemen yanında bulunca bundan vazgeçti. Işık onun kurtuluşu olmalıydı ve sıcaklığı takip etmeye başladı. İyice yorulmuştu artık ama durmak bilmiyordu. Belki günlerce yürüdü bu şekilde ve ışığın sona erdiği noktaya geldiğinde artık ışığın sıcaklığı ve parlaklığı sonsuz bir enerjinin kaynağını gösterir gibiydi. Işık simsiyah kaba bir kumaş veya derideki minicik bir delikten içeri süzülmüştü. Dışarıdan gelen sesler duyuyordu ama anlam veremiyordu.
Arkasında sanki bir nefes hissetmişti ki ayaklarının altındaki soğuk taşların hareket ettiğini fark etti. Arkasını döndü hiç bir şey göremedi. Tekrar deliğe baktığında ondan hızlıca uzaklaşmakta olan ışık kaynağını gördü. Koşmaya başladı fakat bir türlü yetişemiyordu. Soğuk taşlar artık daha soğuktu. Nefes nefese kalmıştı ve bundan hiç hoşnut değildi çünkü tek duyduğu ses olan nefesi sanki kahkahalarla gülüyor gitgide daha da büyüyordu. Işık çizgisini artık göremiyordu bile ve ne yöne koştuğunun da farkında değildi.
Koşarken takılıp düştüğünü ancak birkaç saniye sonra anladı ve ağlamaya başladı. Bir süre ağladıktan sonra sanırım öldüm ve bu yüzden hiçbir şey hatırlamıyorum diye düşündü. Yere uzanacaktı ki yerin olmadığını fark etti. Boşluktaydı ve ensesinde tuhaf bir ürperti oluşmuştu. Uyuştukça uyuşuyor, karşı koyamıyordu. Gözlerini kapadı. Sanki bütün vücuduna ufak iğneler batıyor, bir nefes kulaklarından içeri süzülüyordu. Uykuya daldı...
Berilac!
Gözlerini açtığında bir ormandaydı. Tamamen yeşil yosunsu bitki örtüsü bütün toprağı ve ağaçların gövdelerini kaplamıştı. Güneş ışığı yaprakların arasından keskin hatlarla yere vuruyor kendince kelebeklerle oyun oynuyordu. İleriden su sesi geliyordu ve bu da Berilacın susuzluğunu hemen hatırlamasına neden oldu. Su sesine doğru yürürken etrafa bakıyor bir şeyler anlamaya çalışıyordu. Hala çırılçıplaktı gölün kenarına geldiğinde. İleride bir şelale varlığını onca gücüyle duyurmaya çalışıyor, güneş ışıkları suyun üzerinde vals yapıyorlardı.
Cennetteyim diye düşündü Berilac.
Durgun suya doğru eğildi ve kendini gördü. Kendi yüzünü bile unutmuştu. Uzun sivri bir yüz, büyük gri gözler, simsiyah uzun saçlar ve sakalları. Sakalsız daha yakışıklı olacağını düşünerek su içmeye başladı. Su o kadar temiz ve berraktı ki Berilac başının döndüğünü fark etmedi bile. Sarhoş olmuştu ama bu sarhoşluk daha çok mutluluktan kaynaklanıyor gibiydi. Kahkahalar atarak suda kendini izliyordu ki bir anda yüzünün olduğu yerde başka bir yüz görür gibi oldu. Beyaz ve solgun bir yüz.
Ne yapıyorsun burada? diye bir ses geldi arkasından. Ses çok berrak ve netti. Berilac hemen arkasını döndü ve biraz önce gördüğü soluk yüzü gördü.
Yüzde hiçbir ifade yoktu, sadece beyaz ve solgun. Kısa boylu bir cindi bu. Beyaz saçları ve keçi sakalı vardı. Gözleri buz mavisiydi. Tahta pabuçlar ve koyu kırmızı bir pantolon giymişti. Yavaş yavaş küçük ve çerçevesiz gözlüğünü yeleğinin sağ cebinden çıkardı ve tekrar sordu,
Ne yapıyorsun burada? İnsanların Gradrandan ayrılmaları yasaktır.
O karanlık yerden bahsediyorsan bir daha oraya dönmeye niyetim yok! dedi Berilac kızgın bir şekilde. Cin ise sakince,
Buraya nasıl geldin bilmiyorum ama burada seni bulurlarsa Gradrana geri gönderirler
Gönderemezler!
Bal gibi gönderirler, göndeririz, geliyorlar
Cin sürekli geliyorlar demeye başladı ama yüzündeki ifade hala aynıydı. Tek değişen geliyorlar kelimesinin gitgide akorlaşması daha sonra da korolaşmasıydı. Cinin arkasında da yüzler belirmeye başlamıştı. Bütün yüzler birbirlerine çok benziyorlardı özellikle de ruhsuz bakışları. Hep bir ağızdan geliyorlar diye bağırıyorlardı. Sayıları yüzlerce olmuştu bir anda. Berilac ne yapacağını bilmez bir halde kalakalmıştı.
Cinler hep beraber,
Seni almaya geldik, seni alacağız, seni bekliyoruz, seni bekliyor, gitmeliyiz, gideceğiz, seni bekliyor, seni bekliyorum... diye müzikal bir tonda konuşuyorlardı.
Cinler aralarında bir yol oluşturdular ve beklediler. Berilac başka çaresinin olmadığını biliyordu ve ayağa kalktı. Yoldan yürürken bütün cinlerin birbirinin aynısı olduğunu fark etti. Yol uzundu, ya cinler sürekli yeni yol açıyordu ya da onlardan binlerce vardı. Artık hiç konuşmuyorlardı. Ağaçlar da büyük bir koridorun sütunları gibi sıralılardı. Ağaçların yaprakları sanki büyük bir tiyatro salonunun odaları gibi dizilmiş ve üzerlerindeki binlerce göz son perdeyi izliyorlardı. Bazılarının yosun kaplı kabuklarından dumanlar çıkıyor ve bu da hafif bir sis oluşturuyordu. Gün ışığı azalmıştı ve Berilac yorulmaya başlamıştı. Yol boyunca sessizlik gittikçe arttı ve sonunda yol bitti. Berilac karşısında ağaçlardan oluşmuş bir kule gördü. Kule çok yüksek değildi, tamamen yeşil yosunla kaplanmış, birkaç penceresi vardı. Kulenin kapısına geldiğinde ortalık tamamen sessizleşmişti. Kapı yavaşça açıldı.
Berilac... dedi yaşlı adam uzun sakalıyla oynayarak.
Merhaba, ama ben
Sorular ve cevaplar... önce dinlen ve giyin. Gir içeri. Særy sana odanı gösterir.
Yaşlı adamın yanında yine soluk yüzlü cin belirmişti. Sanki yüzü daha az soluk gibiydi veya öyle görünmeye çalışıyordu. Berilac yorgun ve aç olduğundan denileni yaptı. Dönen merdivenlerden odasına çıktı. Kulenin içi dışardan göründüğünden daha büyüktü. Güzel bir banyo, tıraş, yemek ve arkasından uyku. Uyandığında Særy kapının önünde,
İyi uyudunuz, giyinin ve gelin. Efendi sizi bekliyor, izleyin dedi.
Berilac yatağının yanındaki kıyafetleri giydi ve Særyi izledi. Merdivenlerden daha yukarıdaki geniş bir kapıya geldiler. Kapıda yaşlı adam bekliyordu. Yeşil işlemeli bir cüppe giymişti, saçları da sakalı gibi uzundu. Kahverengi gözleri derinlerden gelen sırları barındırıyor gibiydi.
Artık dinlendin, çay içer misin?
Fena olmaz.
Særy bize çay getir dedi yaşlı adam ve kapıyı açtı. Oda çoğunlukla yeşil ve gümüş renkleriyle bezenmiş eşyalarla doluydu. Penceresi yoktu ama içerisi aydınlıktı. Duvarlar yaprak ve su damlası desenleriyle kaplanmıştı. Yerde her bakıldığında deseni değişen kahverengi bir halı vardı. Yaşlı adam köşedeki sandalyeyi göstererek,
Otur Berilac dedi. Berilac şaşkın bir şekilde oturdu ve,
Siz kimsiniz, daha da önemlisi neredeyim? dedi.
Yaşlı adam da diğer sandalyeye oturdu ve keskin bakışlarla Berilacı süzdü.
Yeni kıyafetlerin yakışmış, demek ta buralara geldin, Gradrandan
İyi de burası neresi? Ne Gradranı? dedi merakla Berilac.
Buraya Zaabath ormanı diyebilirsin, ben de Zaabath.
Yani sizin ormanınız diye ekledi Berilac.
Zaabath düşünceli bir şekilde kapıya baktı. Særy gümüş bir tepside iki porselen çay fincanı ve bir de demlik getirmişti. Aceleyle servis yapıp odadan çıktı. Zaabath,
Evet, bu ormanı ben yaptım. Yıllarca... gerçi zaman kavramım neredeyse yok oldu.
Ne tesadüf dedi Berilac zoraki bir gülümsemeyle. Kim olduğumu bile bilmiyorum ve şu anda sizinle oturmuş çay içiyorum. Bu arada bu yeşil çay hakikaten güzelmiş. Her neyse önce bir karanlıktaydım daha sonra kendimi bu ormanda buldum. Gradran neresi onu da bilmiyorum. Tek istediğim geri dönmek.
Nereye? diye sordu Zaabath gülümseyerek. Fakat bu gülümseme Berilac için acı vericiydi çünkü nereye geri döneceğini de bilmiyordu. Bir süre sessizlik oldu.
Zaabath, Gradrandan geldin tabii ki çünkü insansın, benim gibi. Ben de oradan gelmiştim. Yıllar önce... Gradran güzel bir yerdi. Taştan saraylar, daracık sokaklar, o karmaşa, o heyecan. Tabii bunlar geçmişte kaldı, artık orası bir hapishane.
Hapishane mi, yani ben hapishaneden mi kaçtım, nasıl?
Çok uzun yıllar önce Gradrandan ayrıldığımda durum bu kadar kötü değildi. Kendime bir yol çizdim ve o yoldan geçtim. Benimle aynı duyguyu paylaşanlar da o yoldan geçsin diye yolu kapatmadım. Hiç kimse geçmedi, senin dışında.
Bir yol buldum ve oradan buraya geldim, galiba.
Evet, ama tam anlamıyla buldun sayılmaz. Yol fiziksel bir yol değil, sürekli yer değiştiriyor. Canlı bir patika ve bu patika sadece onu bulmak isteyenlere yol gösteriyor. Sen yolu bulmak istedin Berilac. Yüzyıllardır kimsenin istemediği, aklına getirmediği şeyi.
Peki benim ne özelliğim vardı ki?
Pek bir özelliğin yok denemez ama ne olduklarını ben bilemem. Sana sadece kalbin yol gösterdi.
Yeşil ve tuhaf kokulu çayları bitmişti. Zaabath yavaşça kütüphaneye yöneldi ve zarif bir bilek hareketiyle kütüphane ikiye ayrıldı. Arkasında kapak yerine ince tül konulmuş bir dolap vardı. Zaabath oradan bir paket çıkardı.
Al bunu, ilk gelen kişi olarak al! Diğerlerini de getirmen gerekiyor.
Diğerlerini... Özensiz paket ufak bir küp şeklindeydi ve bir iple sıkıca bağlanmıştı. Berilac paketi aldı,
Sana inanmıyorum dedi, geçmişimi hatırlamıyorum ve sen bana gelmiş diğer insanları da hapishaneden kurtarmalısın gibi tuhaf şeyler söylüyorsun. Bence sen benim bu durumumdan faydalanıyorsun ve-
Yeter! diye bağırdı Zaabath. Elini havaya kaldırdı ve saat yönünün tersi yönünde üç kere çevirdi. Berilac gözlerini yaşlı adamdan ayıramıyordu. Zaabathın o sevecen bakışlarını sinirli bakışlar almıştı. Zaabath, Tul Amnao Rabathe! Berilac Bolger, beni iyi dinle! İnsanların kaderi senin ellerinde yatmakta ve sen kayıtsızca ortalıkta dolaşmayı tercih ediyorsun. Bana inan ya da inanma, senin gerekeni yapmanı ve bana güvenmeni istiyorum! Unutma Berilac Bolger, insanlığın geleceği senin rahatından önemlidir. Sen onlara ne sırtını dönebilirsin, ne de onlardan biri olabilirsin. Buraya gelmeyi sen seçtin! Şimdi yaptığın seçimi duy ve ona uy!
Berilac taş olmuş gibi koltukta oturuyordu. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Korkuyordu ama içine değişik bir cesaret gelmişti. Zaabath haklı olabilirdi. Hatırlamıyordu ama eğer durum böyle ise onun hatırlamasının veya hatırlamamasının pek bir önemi yoktu. Derin bir nefes aldı Berilac ve,
Ne yapmam gerekiyor? dedi sakince.
Zaabath ona kendini izlemesi gerektiğini gösteren bir takım işaretler yaptı. Dönen merdivenlerden aşağı iniyorlardı, artık Zaabath ciddi ve hızlıydı. Neredeyse koşarak iniyorlardı merdivenleri. Bodrum katına ulaştıklarında Berilac nefes nefese kalmıştı. Önünde eski bir kapı vardı. Zaabath yine zarif bilek hareketiyle kapıyı açtı ve odaya gidiler. İçerisi karanlık sayılırdı. Zaabath küflü şişeleri birbirine karıştırıyor, ortalığa dumanlar ve tuhaf kokular yayılıyordu. Berilac tüm bunlar karşısında hiç konuşmamayı tercih etti. Dakikalar geçti ve Zaabath,
Al, iç şunu dedi. Bu senin hafızana iyi gelebilir. Sana tüm hikayeyi anlatacağım. Sen beni dinlerken yarı uykulu olacaksın. Hatırladıkların gözünde canlanacak, bilmediklerinin bazıları da sana bildirilecek. Al hadi!
Berilac hiç itiraz etmeden şişedeki şeffaf suyu önce kokladı. Hiç kokusu yoktu. Bir an tereddütten sonra bir dikişte hepsini içti. Su gibiydi sanki ama daha yoğun ve daha sert. Zaabath,
Otur koltuğa ve rahatla dedi. Sesinin tonu çok şefkatliydi. Sanki bir dedenin hikayesine başlamak üzere olduğu an gibiydi.
Uzun yıllar önceydi Berilac, çok uzun yıllar önce. Gradran güzel bir ülkeydi. Asil krallar, arif büyücüler, güçlü ordular ve sevgisi tükenmeyen bir ulus. Ancak bu ülkeye de gölge düşmesi pek uzun sürmedi. Yüzyılları bulan taht kavgaları yüzünden ülke parçalara ayrıldı. Bu dönem çok kötüydü ama şimdiki kadar değil. Büyücüler divanı toplanarak insanları tekrar bir araya getirmeye karar verdi. Karar verdik. Zaabath bir yandan anlatırken, bir yandan da gözünü Berilac'a dikmiş, sanki düşüncelerini okuyordu.
Ben oniki üyeden biriydim, Barilac. İnsanlar bizi dinliyorlardı. Artık kral istemiyorlardı, sadece bize güveniyorlardı. Barış yakındı. Tüm dünyadaki insanları bir araya topladık ve Gradranı tekrar kurduk. Herşey mükemmel ilerliyordu. Sonra biz büyücüler arasında da çekişmeler başladı. Ben bu durumu fark edip hepsini uyardım ama beni dinlemediler. Arif büyücülerden yedi tanesi güçlerini birleştirdiler ve bizi dışladılar. Güçleri inanılmaz boyutlara ulaşmıştı. Kalan beş büyücüden dördünü öldürdüler, kurtulan benim. Onların beni bulamayacağı bir yerde yıllarca yol üzerinde düşündüm, kitaplar okudum ve en sonunda yolu yaptım, bir kurtuluş yolu. Onların bu yoldan geçemeyeceklerini biliyordum. Sadece iyi niyetli insanların geçebileceği bir yoldu bu ve geri dönüşü olmayan. Ama durum zannettiğim gibi olmadı, yoldan hiç kimse geçmiyordu. Yüz yıllarca bekledim ve en sonunda sen geldin Berilac. Gradrandan geldin, insanları buraya getirmenin umudu olarak. Bunun için de geri dönüş kapısını açmak gerekiyor. Bunu sağlayabilecek tek güç ise dionun ruhu. Ben çok yaşlandım Berilac. Gücüm çok azaldı. Sana vereceğim şişeye dionun ruhunu hapsedip buraya getirmen gerek. Böylece kapı tekrar açılacak ve insanlar sonsuzluğa...
Zaabathın sesi gitgide boğuklaşıyor ve uzaklaşıyordu. Berilac hayalindeki şehirde dolaşıyordu. Çok tanıdıktı buralar, hatırlıyordu. İki tarafı sütunlardan oluşmuş caddeden yukarı doğru çıkıyordu. Bir sürü ev vardı ve her eve giden bir merdiven. Uzun ve ince bir merdivenin başında durdu. Öbür ucunda ise o vardı: May. Hatırlıyordu, May, uzun sarı saçlarını geniş örgülerle bağlamış, uçlarına incilerden süsler yapmıştı. Gözlerinin yeşilliği uzaklardan seçilebiliyordu. Hava çok güzeldi ve güneş Mayin vücudunda dolaşıyordu. Üzerinde beyaz ve mavi işlemelerden oluşan bir elbise vardı. Belinde ise ince gümüşten bir kemer. Tokasının arkasında şu kelimeler yazılıydı;
Ah güzel May, karanlıkta ışığım oldun
Yol gösterdin, yol buldum...
May elini sallıyordu şimdi. Gözlerinde hüzünlü bir ifade, dudaklarında isimsiz bir kelime ile. Merdiven yok olmuştu. Aniden rüzgarı içine çeken bir kapı çıktı önüne ağzına kadar açık. Görüntü bulanıklaştı ve yerini karanlığa bıraktı yavaşça. Berilac uyurken belli belirsiz May dedi, Gradran, dion.
Gözlerini açtığında ise bir yatakta yatıyordu. Hala inanamıyordu Zaabathda olduğuna. Rüya o kadar gerçekçiydi ki aslında... Hayır, o rüya değildi. Hafızasıydı! Bunu düşündükçe mutlu oluyor, daha hafızası tamamen yerine gelmese de birçok ayrıntıyı hatırlayabiliyordu. Evini, arkadaşlarıni, Gradran... May...
Eh, uyandığına göre bir kahvaltı istersin dedi Zaabathın sesi. Berilac, gözlerini ovuşturarak doğruldu.
İyi fikir. Biliyor musun? Galiba hafızam yerine geldi. Yani tam olmasa da geldi sayılır. Çok mutluyum.
Öyleyse bunu kutlayalım, hazır olunca aşağı gel.
Berilac giyindi ve mutlu bir şekilde aşağı indi. Aşağıdaki odada muhteşem yiyeceklerle dolu bir masa vardı. Börekler, çörekler, içecekler, hepsi mükemmel gözüküyordu. Berilac,
O cin yaptıysa bu masayı çok güzel yapmış dedi.
O yemek yapmayı bilmez dedi Zaabath gülümseyerek ben yaptım, ufak birkaç kelime ile. Zaten Særy benim yarattığım bir aldatmaca aslında. Canlı bir yaratık değil, iradesi tamamen bana bağlı, onun ruhu benim.
Bir çeşit hayali köle dedi Berilac.
Evet sayılır, hem de çok iyi bir köle diye mırıldandı Zaabath, Günlerdir ormanda dolaşıyor, sen uyuduğundan beri.
Ne? Ben günlerdir uyuyor muyum?
Yaklaşık bir hafta oldu.
Çok ilginç, sanki çok kısa bir süre uyuya kaldım gibi gelmişti bana. Gördüğüm rüya, aslında anılarım, o kadar güzeldi ki uyanmak istemedim sanırım.
Belki de uyandırılmadın... dedi imalıca Zaabath. Umarım benim söylediklerimi de duymuşsundur çünkü aynı şeyleri bir kere daha tekrarlamak istemem.
Berilac biraz düşündü ve,
Ha, evet. Neydi? dion. Evet evet dionun ruhu ve Gradranın sonu ile ilgili bir şeylerdi. Aman tanrım, May! Beni yolcu ederken ağlamıştı o. Gözyaşlarının hepsini ödeteceğim o aptal büyücülere! Ama ben kapıdan geçmeden önce Gradran çok iyi durumdaydı veya yanlış hatırlıyorum.
İyi durumdaydı çünkü senin gördüğün Gradranın eski haliydi. Gönlün Gradranı güzel görmeyi o kadar çok istiyor ki hafızana bile o halini kazımışsın. Şimdi görmek bile istemezsin, ben rüyalarımda görüyorum, çok korkunç ve azap verici.
Berilac bir süre düşündü ve sadece May diyebildi. Zaabath ise derin bir nefes aldı ve gülümsedi,
Neyse, şimdi bunları düşünme. Hafızanı yerine getirmeye çalışırken sana verdiğim paketi unuttuk. Koltuğun üzerinde kalmış. Unutma, bunun içindeki çok kıymetli o yüzden dikkatli ol.
İçinde ne var?
Aç ve gör dedi yavaşça Zaabath ve elinde o küçük paket betirdi. Berilac paketi aldı ve iplerini nazikçe çözdü. İçinden ufak, koyu kırmızı bir kutu çıktı. Kutuyu açtığında ise gözlerine inanamadı. Kutuda bir insan vardı.
Küçük kırmızı kutunun içinde bir insan uyuyordu ama boyu beş santim bile yoktu. Kıyafetleri de kendi gibi küçüktü. Şu an üzerinde beyaz bir pijama, kafasında da sivri bir şapka vardı. Beyaz terlikleri kutunun kenarında durmaktaydı. Berilac yavaşça kutuyu kapattı ve sessizce,
Uyuyor dedi. Bu ne peki? Ne yapacağım ben bununla?
Mungo o, ufak insan. Öyle ufak göründüğüne bakma yaşı hepimizden fazladır, hepimizden çok şey bilir. Bütün cevapları bilir ama duyman gereken kadarını sana söyler.
Bunu yanımda mı taşıyacağım? diye sordu Berilac.
Zaabath hoş bir tebessümle hayır tabii ki dedi. Sana yolunu söyleyecek, dionun ruhuna ulaşmak için. Dikkat etmelisin doğruyu sadece doğru olana söyler. Şimdi gölün kıyısına git ve onunla konuş.
Berilac ağaç kuleden dışarı çıktı ve gölün çok yakınında olduğunu fark etti. Halbuki cinlerden oluşmuş yolda çok daha fazla yürüdüğünü hatırlıyordu. Gölün kıyısına vardı ve yere oturdu. Yavaşça kutuyu açtı. Mungo kutunun içinde bağdaş kurmuş Berilaca bakıyordu. Üzerinde daha farklı bir kıyafet vardı. Yeşil pantolon ve beyaz gömlek. Ayakları çıplaktı.
Güzel dedi Mungo, demek şu Berilac sen oluyorsun.
Evet benim, peki ya sen?
Mungo Morilla, yaşayan varlık.
Zaabath bana yolumu göstereceğini söyledi.
Olabilir, herkes kendi yolunu seçer. Yollar vardır uzun, yollar vardır kısa. Bu yolların hepsi senin, bu yolların biri gerçekleşecek. Sen üstüne düşen görevi yaptın. Eve git!
Gradrana mı yani?
Sen kim olduğunu biliyor musun?
Berilac Bolger, yeni benim adım.
Peki ne olduğunu biliyor musun?
Ne demek istiyorsun?
Yani gerçek sen. İçindeki sen, önceki sen ve bugünkü sen. Gelecekte de yine sen olacaksın ama karşımdaki gerçek sen değil.
Ne demek istediğini anlamıyorum!
Bunun üzerine Mungo kutudan aşağı atladı ve göle doğru yürüdü. Küçük ayağı ile suya dokundu. Suyun bir bölümü donmaya başladı. Göl gittikçe buzlanıyordu ve birkaç saniye içinde göl tamamen buz olmuştu. Berilac şaşkınlıktan hiçbir şey diyemiyordu. Mungo buzun üstünde biraz kayarak, Beni takip et, Berilac dedi.
Berilac buzun sağlamlığını kontrol ettikten sonra gölün üzerinde yürümeye başladı. Gölün tam ortasında durdular. Mungo,
Neredesin? dedi.
Buzun üzerinde...
Gerçek nerede?
Berilac biraz düşündü, Buzun altında dedi ama dediğinden de pek emin değildi.
Evet! diye zıpladı Mungo, şimdi anlıyor musun?
Gerçek beni mi?
Evet...
Üzgünüm ama hiçbir şey anlamıyorum. Ben buzun üzerindeyim ama bu gerçek ben değil, gerçek ben buzun altında. Ona nasıl ulaşabilirim?
İsteyerek dedi Mungo gülümseyerek.
Berilac buza baktı ve kendi yansımasını gördü. Hiçbir fark yoktu. Daha sonra dikkatini başka bir şey çekti. Mungonun yansıması yoktu. Çevresine baktı, gölün kenarındaki ağaçların, gökyüzünün hiçbir şeyin yansıması yoktu. Buz bembeyazdı ve sadece kendi yansımasını görebiliyordu.
Mungo, buzda
Mungo yoktu. Daha da kötüsü çevresinde hiç ağaç veya kara parçası da yoktu. Sadece buzdan bir kütlenin üzerinde duruyordu. Dört bir yanında ufuk çizgisi vardı. Bembeyaz her yer bembeyazdı. Koşmaya çalıştı fakat o anda ayağı kaydı ve düştü.
Kandırmıştı, diğerlerini kandırdığı gibi yolu yapan,
Yol açık kalmıştı,
Gradranın kurtuluşu dionu buldu yolu yapan,
May kaçamamıştı...
Son
"
|
| |
Oturum Aç
|
Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.
|
|
Re: EDION (Puan: 0) Gönderen Anonim Tarih: Ağustos 04, 2002 - 14:39:59 | selamlar,
Bu yazı LOTR ile ilgili değildir ve FRP tarafında olacaktı ama galiba yanlışlıkla bu tarafa atmışım, kusura bakmayın. Bu arada dion hakkında yorumlarınızı ve eleştirilerinizi bekliyorum... |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
Re: EDION (Puan: 1) Gönderen eledhwen Tarih: Ağustos 06, 2002 - 20:36:15 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | bu yazı gerçekten çok güzel!!!!Fakat ben bi şeyi çok merak ediyorum:bunları sen mi yazdın yoksa bi yerden alıntı mı??eğer alıntıysa nerdennn???? |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
Re: EDION (Puan: 1) Gönderen eledhwen Tarih: Ağustos 06, 2002 - 20:37:10 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | ayrıca elfçe biliyo musun bunu çok merak ediyorum!!!! |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
- Re: EDION Gönderen BerilacBolger Tarih: Ağustos 07, 2002 - 08:59:48
Re: EDION (Puan: 1) Gönderen axana (axana@mynet.com) Tarih: Ağustos 08, 2002 - 14:53:08 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) |
Berilac, hoş geldin sitemize. Ne diyeyim yani o kadar etkilendim ki anlatamam. Çok geniş bir hayal gücü ve muhteşem bir çalışma. Bunu yazman kaç gününü hatta kaç haftanı almıştır kimbilir...Bunun tek bir kişinin veya şöyle diyelim bir amatörün elinden çıktığına inanmak çok güç. Belki de amatör değilsin?? Yani işte kusursuz yazı dediğin böyle olur. Ne çok sade, ne çok detaylı. Ayrıntılarda boğulmamış, ama okuru hikayenin içine sokmayı da başarmışsın. Yazı o kadar sürükleyici ki sanki çok kısaymış gibi geldi bana. Son diye bitirmişsin yazıyı ama devamı vardır herhalde. Yoksa mutlaka yazmalısın yoksa çatlarım valla meraktan. Sitede Orta Dünyada geçen öyküler veya LOTR hakkında yazıyoruz genelde ama sen yeni bir soluk getirdin. Bu güzel çalışmanın devamını dilerim...
Yüreğinden sevgi hiç eksik olmasın!
|
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
- Re: EDION Gönderen BerilacBolger Tarih: Ağustos 09, 2002 - 08:38:29
Re: EDION (Puan: 1) Gönderen smiling_girl Tarih: Ağustos 09, 2002 - 14:23:31 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | Seni tebrik etmek istiyorum. Uzun zamandır okuduğum en ilginç ve en kusursuz hikaye bu diyebilirim. Gerçekten de aşırı detaydan uzak, çok sadelikten kaçınılmış okuyucuyu direk saran ve okurken asla sıkmayan bir yazı. Böyle bir yazı gerçekten emek, yetenek ve tabiki hayalgücü ister ve sen bunları hiç eksiksiz başarmışsın. Diğer yazılarını sabırsızlıkla bekliyorum,
Sevgilerle |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
Re: EDION (Puan: 1) Gönderen Remi Tarih: Ağustos 14, 2002 - 15:25:55 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | Çok çok güzel! Lütfen devamını da yaz!!
Sevgiler |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
Re: EDION (Puan: 1) Gönderen aida Tarih: Ağustos 14, 2002 - 15:00:56 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | ilk okudugumdan bu yana değişmeyen tek şey yarattığı heyecan.çok sürükleyici ve çok güzeldi.devam etmeli. burada bırakmak bu hayal gücüne haksızlık olur.gün gelir bu yazılardan bir kitap çıkabilir ortaya :))
sevgiler berilac... |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
Re: EDION (Puan: 1) Gönderen crystal Tarih: Ağustos 14, 2002 - 15:39:34 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | Başkaları tarafından yaratılan gerçeklerin içinde kaybolurken kendi gerçekliğimizi yaratabilmiş olmamız bu farkı anlayanlar olarak bizi diğerlerinden ayıran bir nitelik:)) Umarım daha çok yazarsın ve kendi gerçekliğini bizlerle paylaşirsin... Sevgimle |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
|