Ana Sayfa Hesabınız Yazı Ekleyin FAN ART FRP - RPG
J.R.R.Tolkien Kitaplar Galeri Biz Kimiz
Üye ol Üye girişi
Yazı aramak istediğiniz
Sitede 263 ziyaretçi, 0 kullanıcı var.
Oturum Aç
Takma isim

Parola

Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.

Seçenekler
· Ana Sayfa
· Yazı Gönderin
· İstatistikler
· Bizi Tanıtın
· Forum
· Yükle
· En iyiler
· Linkler
· Hesabınız

YÜZÜKLERİN EFENDİSİ

J.R.R.Tolkien
Hayatı, eserleri, kronoloji, röportaj, resimler...

Kitaplar
Özetler, kapak örnekleri, incelemeler...

Resim Galerisi
Sanatçılara göre sınıflandırılmış 100'lerce resim...




Önceki Yazılar
Mart 21, 2013 - 08:08:57
· Kızıl Yolculuk (1)

Kasım 07, 2012 - 16:17:32
· Bitmemiş Öyküler Çıktı (10)

Kasım 07, 2012 - 16:00:58
· Rohan ve Türk Benzerliği Üzerine (0)

Kasım 07, 2012 - 15:56:46
· Hobbit Fragmanları (0)

Aralık 21, 2011 - 08:18:56
· Hobbit Trailer (0)

Ekim 10, 2011 - 10:09:41
· Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (2) (0)

Haziran 13, 2011 - 10:37:47
· Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (1) (5)

Haziran 13, 2011 - 10:34:53
· Hobbit Vizyon Tarihleri ve Isimleri Açıklandı! (0)

Haziran 13, 2011 - 10:18:39
· Oyun Fikirleri (2)

Aralık 03, 2010 - 08:08:20
· BBC Tolkien röportajı (0)

Kasım 22, 2010 - 11:15:26
· The Hobbit icin Gazete Ilani (2)

Ekim 22, 2010 - 11:31:19
· Hobbit oyuncuları (10)

Ekim 13, 2010 - 09:27:41
· Yüzüklerin Efendisi'nin Sırrı Ne? (2)

Haziran 02, 2010 - 07:54:36
· HOBBİT TEHLİKEDE (4)

Nisan 06, 2010 - 09:13:39
· Muhiddin-i Arabi'nin Eserleriyle Lotr ve Silmirallion'a Bakın (5)

Nisan 06, 2010 - 09:13:33
· Gölgelerin İçinden (0)

Ocak 19, 2010 - 08:58:13
· Born of Hope. LOTR Fan Filmi (11)

Ocak 08, 2010 - 15:45:13
· Hobbit'le İlgili Bazı Sorular (0)

Ocak 08, 2010 - 15:44:59
· Mucizeler Savaşı (6)

Ocak 08, 2010 - 15:44:38
· LOTR Filmlerindeki Sinir Bozucu Sahneler (18)


Eski Yazılar

LOTR: Orta Dünya Hikâyeleri-III “Rohan Otlakları’nda Bir Şahin”
Yayınlanma tarihi Temmuz 01, 2002 - 10:48:53 Gönderen ringmaster

> GENEL / Yüzüklerin Efendisi angelic göndermiş "Orta Dünya Hikâyeleri-III “Rohan Otlakları’nda Bir Şahin”

Göz alabildiğinde uzanan engin otlaklar, serin rüzgârla hafifçe dalgalanarak yeşilden bir alev oluşturduğunda, başını aşağı yukarı oynatıp kısık kişnemesiyle selamladı sabahı. Düzgün bacaklarıyla taze yeşilin üzerinde ağırdan bir iki adım attı öne doğru. Toynaklarının altında hissettiği toprağın üzerine sabah çiği çökmüştü. Başını eğerek kokladığı otların tazeliği açlığını hatırlatmıştı. Tam yemek üzereydi ki, gelen adımları hissederek dikildi kulakları. Başını kaldırarak adımların geldiği yöne döndü. Rüzgâr sevgiyle okşadı örgülü yeleleri. O ise kıpırdamadan, dimdik bekledi. İşte gene geliyordu. Ne kadar inatçı olduğunu çok önceden farketmişti. Ama o inatçıysa, kendisi ondan daha inatçıydı. Bırak bir çocuğu, kendisine insan elinin değmesine bile doğru düzgün izin vermemişti. Hele bu çocuk onu eyerleme cesaretini nasıl gösterebilirdi ki!.. Onu sadece sarı saçlı bir çocuk olarak gören, soylu ve gururlu bir tayı!
Çocuk, sabah yelinin aydınlattığı yüzünde tedirgin bakışlar taşıyarak yaklaştı. Sarı saçları örülmüş olarak omuzlarının arka yanından aşağıya salınmıştı. Elindeki eyeri belki de ona göstermemek için hafifçe arkasına gelecek şekilde taşıyordu. Ama bu çocuk sezgileri, duyumu bir insandan, hele hele onun gibi bir çocuktan daha keskin, daha duyarlı olan bir atı -yani kendisini- ne zannediyordu. Kör ve sağır mı? Ya da bir binek atı mı? Hâlbuki o, bahar esintilerine karşı tırısa kalkan, çetin kışların sert rüzgârlarına karşı dörtnala koşan bir soyun temsilcisiydi. Ehlileştirilmek için gelmemişti ki yeryüzüne. Sevmek için de gelmemişti. Kimseye bağlanması

gerekmiyordu ki! Akrabalarının yanındaydı ve toynaklarının altında derin dalgalar halinde yayılan gür çimenler vardı. Rohan Ovası’nda özgürdü. Öyle kalacaktı. Bunlar geçerken aklından gülümsediğini sadece yelelerini dalgalandıran rüzgâr duydu. Çocuk daha yanına yaklaşmadan eğerin deri kokusunu ve üzenginin sallandıkça çıkardığı hafif sesi çoktan duymuştu. Üstelik bu uzun boylu genç, elindeki yükle toprağa daha ağır basıyordu ve adımları sadece çimenlerin üzerinden değil, toprağın altından bile hissedilebilirdi. Puslu gözleri, uzun kirpiklerinin altından alaycı bakışlara dönüştüğünde gülümsediğini sadece yelelerini dalgalandıran rüzgâr duydu. Çocuk tam yanında durduğunda, biraz ters, çok az uyarıcı olmak istedi. Ön ayaklarıyla hafifçe yana yarım adım attı ve başını aşağı yukarı salladı. Sesi kısa ama keskindi. Çocuğun örgülü saçlarının sarı kokusu geldi burnuna. Kendisine aldırmamış gibi, şimdi eli sabahın sisi rengine dönüşen yelelerinin üzerinde bir aşağı bir yukarı geziniyordu. “Sakin ol Güzyele, sakin ol canım. Rohan’ın en güzeli, sakin ol, haydi.” Kulakları hoş bir fısıltıyla söylenen sakinleştirici sözlere döndü. Huysuzdu hâlâ ama ince ve zarif ellerin sıcaklığı, ona beklemesini söyledi.

Çocuk gözlerini kendisinden ayırmadan eyerlediğinde, işte yine ısrarcı çocuk olarak karşısında duruyordu. Güzyele, ön bacakları üzerinde kısa aralıklarla bir iki sıçrayarak hoşnutsuzluğunu gösterdiğinde çocuk yularından son anda tutabilmişti. Anlaşılan bu altın saçlı, daha önceki denemelerinden hiçbir şey öğrenememiş, onca düşmelerinden ders almamıştı. Ama gene de denemeye devam etmesi hoşuna gitti Güzyele’nin. Dikkatli bir bakışın ancak anlayacağı şekilde gülümsediğinde, ne yaparsa yapsın, asla vazgeçmeyeceğine ikna olmuştu artık. Ancak o da hala inatçıydı ve bundan vazgeçmeye niyeti de yok görünüyordu.
Ve bu sabah da öncekiler gibi oldu. Çocuk eyere sıçrarken daha, yana çekilmiş ve gene onun damla damla çiğ tanelerinin parladığı çimenlerin üzerine düşüşüne sessiz kahkahalar atmıştı. Çocuk yerden kalkarken o, çoktan çitlere doğru uzaklaşmış ve rüzgâra saldığı kahkaha kişnemesini açıkça duyurmuştu bile. Evin reisi bulundukları yere gelerek oğluna seslendiğinde hâlen çitin yanındaydı ve oradaki taze otların yeni farkına varmış gibi aceleyle tadıyordu. Bir ara başını kaldırıp gidenlere baktı. Sanki çocuğun ona dönen yüzünde kısa bir hüzün gölgesi gelip geçmişti. Ufak bir duraksama yaşadı o an içinde. Ve gerisin geri diğer atların yanına gitme ihtiyacı hissetti. İlk kez o hüznün gerisindekini görmüştü çünkü. Şimdi kahkahalar çınlamış olsa da bu düzlükte, az önce, çok kısa bir an için dahi olsa kırık bir kalbin yansıması ateş almıştı o gözlerde.
* * *
Bir zamandır çocukta değişik şeyler gözlemliyordu. Sarı saçlı, gene yanına geliyor, gene düşüyordu ancak sanki içinde çok daha ağır düşünceler taşıyor gibiydi. O gün, diğerlerinden çok çok farklıydı. Şimdiye kadar hiç görmediği uzun boylu, besili ve güçlü kuvvetli atlar gelmişti çiftliğe. Sarı saçlı da nedense o sabah yanına gelmemişti daha. Alışmıştı bu çocuğa ve onu özlediğini farketti birden. Atların kıpırdanmalarıyla tekrar başını çevirdi gelenlere. Onlar, onu farketmemiş görünüyorlardı. Güzyele, bu atların güzelliklerine baktı hayran hayran. Boyunları dimdikti ve keskin gözleriyle etrafı kolaçan eder gibi bakıyorlardı. İlerilere bakan gözleri, baktıkları yerleri yakıyordu sanki. Yeleleri boz boz parıldıyordu kurşunî gövdelerinde. Yanlarında evin sahibi gibi uzun boylu insanlar vardı. Üzerlerinde birkaç kere evin sahibinde de gördüğü ve insanların üniforma dediği giysilerden vardı. Bir de galiba miğfer mi, şapka mı ne deniyordu, öyle birşeyler de vardı başlarında. Konuşuyorlardı. Seçemedi konuşulanları. Çünkü kelimeler ne kadar anlaşılır olsa da hızlıydılar. Birden sarı saçlının koşarak geldiğini gördü. Evin reisinin yanına gitmişti direk. İyice meraklandı ama yanlarına kadar sokulmaya da çekindi. Duymak istemediği şeyleri duyacağını hissetti kalbinin hiç farketmediği bir köşesinde. Bildiği ve duymaktan korktuğu kelimeler uçuştu Rohan otlaklarında. İnsanlar haberleri birbirlerinden alsalar da, hayvanlar serin serin esen yelden, rüzgârda uçuşan bir yapraktan, ya da rüzgârın direk kendisinden algılamışlardı kara haberleri. Ne zamandır tüm akrabaları gibi kendisi de sıkıntıdaydı.

O boz atlar ve uzun boylu adamlar gittiklerinde evin reisi ile çocuk da eve girmişlerdi. Bir zaman sonra çiftlikte yoğun bir telaşın başlayacağı belliydi. Kalan akrabaları ile bir aradaydı artık. Evin reisi onların yanına gelerek birkaç akrabasını almıştı. Sessiz bir hazırlık vardı heryerde. Yükler hazırlanmıştı. Yolculuğa mı çıkılıyordu yoksa? Evlerinden ayrılıyorlar mıydı? Neden, neden ayrılıyorlardı? Böyle bir çok soru sordu yanındaki bir kısrağa. O ise tatlı gözlerinde hüzün pırıltıları taşıyarak baktı ve sessizce konuştu. Savaşın kokusu yayılmaya başlamıştı ve onlar eşyalarla birlikte adı bilinmedik yerlere gideceklerdi. Evi bir daha görebilecekler miydi? Bilmiyordu ne o kısrak, ne de diğer akrabaları.

Çocuk yanına geldiğinde, gene elinde eyeri vardı. Hey, her şey eskisi gibi olacak gene. Bak işte inatçı da geliyordu. Çocuk gene eyerledi onu nazikçe, ancak bu kez hemen üzerine atlamadı. Onun yerine başını ve uzun burnunu okşadı. Gözlerinde gene aynı tedirgin bakış vardı. Neyi bekliyordu peki!. Fısıltılara çevirdi kulaklarını. Çocuk onunla konuşuyordu. Daha önce de yaptığı gibi. Hayır, aynı değildi. Daha öncekiler gibi mukim sözler kullanmıyordu. Bu kez başka şeyler söylüyordu. Neler diyordu? Neden her sabahki gibi gene o düşmüyordu, kendisi de gülerek çitlere koşmuyordu? Ayrılık kelimeleri mi kullanıyordu. Hayır dinlemeyecekti onu. Bu çocuk onu evinden yurdundan ayıracaktı. Onu söylüyordu. Evet, evet böyle diyordu. Huysuzlandı. Ama yeri eşeleyen ön ayakları usulca hareket ediyordu. Ayrılığın acısı çöreklendi yüreğine, gözlerine pus indi ve kırpıştırdı. Soluğu sanki Rohan havasını son kez içine çekermiş gibi derin derindi. Çocuk onun sakin olduğunu mu düşünmüştü artık bilinmez, üzerine sıçrayıverdi. Güzyele tepkisel olarak yana çekildi hemen. Çocuk gene yere düşmüştü işte. Ancak nedense bu Güzyele’yi eğlendirmedi. Çocuk ayağa kalkarken hiçbir şey demedi ve eve doğru ilerledi.
* * *
Artık sabah değildi. Rüzgâr esmeyen bir vakitte hepsi bir araya toplanmıştı. Bazı akrabalarının üzerlerine taşıyabilecekleri kadar yük koyulmuştu. Konuştuğu kısrağın yanındaydı. Kendisine doğru yaklaşan bir atlıyı gördü. Kendi akrabalarından birine binmiş olan çocuk, yanına yaklaştığında çok şaşırmıştı. Nasıl, o başka bir ata mı binmiş?
Çocuk atın üzerinden ona doğru eğilerek kısa ve anlaşılır veda sözleri söyledi. Aynı yere gitmeyecekler miydi ki!
Şimdi çocuğun sözleri bütün bütün yankılandı kulaklarında, “sana ihtiyacım olduğunu anlıyorsundur” demişti. “Sana bağlanmama izin ver”, “seni bırakmazdım”, “yemin ederim seni bırakmam”, “seni bırakmam” hepsi karman çorman olmuş beyninde, birden şimşekler çaktı. Hırs ve hiddet gözlerinden adeta kaynayan sular gibi fokurdadı. Ne yapmıştı! Kendisine güvenen birine ihanet mi edecekti, onu yarı yolda bırakarak! Hayır, asla böyle bir şey yapmazdı. Annesi duysa kendisinden utanırdı. Soyunun temsilcisi böyle mi olmalıydı? Hayır, hayır, bin kere hayır. Buna asla izin veremezdi. O çocuk kendisine aitti. Onu bir başka atla paylaşamazdı. Kendi akrabası bile olsa. Üstelik şimdi soluk güneşin altında pırıl pırıl parlayan bu gövdede, deli dolu genç bir tayın, kıpır kıpır kanı kaynıyordu artık. Henüz uzaklaşmamış olan çocuğun bindiği ata hamle yaptı. Düzlüklerde hiddetli bir haykırış duyuldu. Şaha kalkmış tay, gözü dönmüş bir şekilde karşısındaki atı ısırıyor, tekmeliyor sanki onu çocuktan uzaklaştırmak istiyordu. Çocuk ilk hamle ile düştüğü yerden toparlandığında, onu yelelerinden yakalamış ve çılgınlar gibi bağırmaya başlamıştı. Sevinçli olduğu gözlerine inen güneşten belliydi. Tekmelenen, ısırılan zavallı hayvan ise, bu deli tayın köpürmüş hiddetinden kaçarak diğer atların yanına koşmuştu çoktan. Nefes nefese kalmış, neden bu saldırıya maruz kaldığını dahi anlamamıştı. Belki de uzunca bir süre anlamayacaktı. Ancak o anlamıştı, Güzyele anlamıştı. Kara haberlerin onu özgürlükten alıkoyacağını anlamıştı. Çocukla birlikte olacaktı ve özgürlüğüne hiçbir kuvvet mani olamayacaktı bundan böyle. Dalgaların kayaları dövmesi gibi tepinecekti karanlığın üzerinde. Kararını vermişti ve dönüşü yoktu.

Güzyele çocuk tarafından yolculuk için hazırlandı. Ve çocuk bu kez düşmeyeceğinden, hatta bilerek düşürülmeyeceğinden emin tutundu eyere, kendi gibi genç bir tayla çıktı yola. Rohan Otlakları toynaklarının altında ilerlerken, buraları bir daha görebilecek miyim sorusu tekrar tekrar yankılandı her ikisinin de kulaklarında.. Ancak her ikisi aldırış etmeden diklendi uzak dağlara karşı. Güzyele, belki de yaşadığı bunca mevsimin en zoruyla karşılaşmaya hazır hissetti kendini. Kızgın dağlar küçük göründü alev alev yanan gözlerine. Gençliğinin verdiği ateşle dolup taşan yürekleri vardı her ikisinin de. Ve bu yürekler onlara zaferin şarkısını söyletiyordu.

“Rohan düzlükleri uyanıyor,
Savulun ey korkaklar,
Asil tay ile beyi geliyor.
Zaferin mutlu çığlıkları yakacak kulakları
Yıkılacak güneşi karartan güç, öfkemizin selinde boğulacak
Korkun ey sefiller, karanlığın dölleri
Rohan otlaklarında güneş tekrar doğacak
Rüzgâr saçları ve yeleleri dalgalandırıyor
Kaçın kaçabilirseniz sizi tırsaklar
Güzyele ile Eoment geliyor.
Rohan Otlakları’nda bir şahin uçuyor”



Bu hikâye, acaba ne zaman bir yayıncıyla konuşacağını çok merak ettiğim doktorun, Gimli_lotr’un izniyle yazıldı. Adı geçen karakter tamamen onun hikâyesindeki tayla, Güzyele ile ilgilidir. Bir at nasıl düşünür bilmiyorum ama herhalde buna benzerdir. Bu arada sevgili Gimli, Kaldor Yolu’nda “Güzyele” dendiği için ben de o şekilde yazdım. Eğer yanlışsa peşinen özrümü dilerim. Bana yazma izni verdiğin için de ayrıca çok teşekkür ederim.

Sevgiyle kalın ve barışla

_______________________________________________________
"Biz birarada olduğumuz sürece kardeşlik dağılmayacak, Aragorn"

"

 
Oturum Aç
Takma isim

Parola

Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.

İlgili Linkler
· > GENEL / Yüzüklerin Efendisi Hakkında
· Yayınlayan Editör: ringmaster
· Ana Sayfa


> GENEL / Yüzüklerin Efendisi Hakkında en çok okunan :
Yüzüklerin Efendisi'nin Sırrı Ne?


Yazıcı Dostu Sayfa  Bu Yazıyı bir Arkadaşınıza Gönderin

"LOTR: Orta Dünya Hikâyeleri-III “Rohan Otlakları’nda Bir Şahin”" | Oturum Aç/Yeni Hesap Yarat | 8 yorum
Puan
Yorumlar gönderene aittir. İçeriğinden hiçbir şekilde site ve site yönetimi sorumlu tutulamaz.
İnanamıyorum (Puan: 1)
Gönderen Silverberry (silverberry@yuzuklerinefendisi.com) Tarih: Temmuz 01, 2002 - 22:41:07
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Çok değil, bundan 6-7 ay önce Master ve Gimli ile sitenin geleceğini konuşurken, bu gelişmeleri ancak hayal edebiliyorduk. Önce Tolkien’in arka planda kalmış gizli kahramanlarının hikayeleri yazıldı. Şimdi de o hikayelerdeki başka yönler açığa çıkıyor. Bense mutluluktan ne diyeceğimi bilemiyorum! Angelic'cim, kalemine sağlık! İfade yeteneğin, imlan ve seçtiğin kelimeler çok başarılı. Son derece akıcı, bir o kadar da güçlü bir yazı bu. Tebrik ederim!


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Re: Orta Dünya Hikâyeleri-III “Rohan Otlakları’nda Bir Şahin” (Puan: 1)
Gönderen axana (axana@mynet.com) Tarih: Temmuz 04, 2002 - 10:41:07
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Ne diyebilirim ki, süpersin.
Gimli'nin yazısı ancak bu kadar güzel dokunabilirdi bence.


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

  • Merhaba Gönderen Angelic Tarih: Temmuz 10, 2002 - 20:44:33
Re: Orta Dünya Hikâyeleri-III “Rohan Otlakları’nda Bir Şahin” (Puan: 1)
Gönderen Gondorian_Flame Tarih: Temmuz 05, 2002 - 18:12:48
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Gimli'nin muhteşem hayal gücünün bir ürünü olan bu hikayenin bir kesitini yorumlayıp açılımını yapmak gerçekten de ilginç bir fikir. Üslup ve anlatımsa her zamanki gibi mantıklı ve akıcı, ayrıca karakterlerin davranışları ve onların gözünden anlatım da yine harika ve Gimli'nin hikayesindeki temayla mükemmel örtüşüyor. Bir at nasıl düşünür ben de bilmiyorum ama, düşünmesi muhtemel olan şeyleri çok iyi yansıtmışsın. Bu hayalgücü, tasvir ve kurgu yeteneğiyle bence sen de Gimliyle birlikte bir yayıncıyla görüsmelisin. gerekiyor.


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Re: Orta Dünya Hikâyeleri-III “Rohan Otlakları’nda Bir Şahin” (Puan: 1)
Gönderen silvester Tarih: Temmuz 08, 2002 - 21:45:49
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Angelic,
Öncelikle seni gerçekten tebrik ederim.. Ben konuşabilen, kendini ifade edebilen karakterleri bile yazmak için bu kadar zorlanırken ,sen kalkmış bir atın hislerini,duygularını ifade ediyosun ve bunu büyük bir ustalıkla başarıyosun, Gondorian_Flame çok haklı gerçekten bence senin de bir yayıncıyla görüşmende fayda var, bakarsın bir gün ünlü bir yazar olursun biz de ''ohhoo biz onu tanıyoduk,onun yazılarını ilk biz okuyup,eleştirdik''diye hava atarız:))Ayrıca bir daha sakın hiç bir yazında ''haddim olmayarak'' falan deme, çok kötü olur:))
Son olarak benim iki yazıma da yorum attığını gördüm ama onlar artık eski yazılar bölümüne girdiği için bi daha bakmazsın diye düşünüp sana burdan teşekkür etmek istedim,umarım onları beğenmişsindir..
Bu aralar yeni bir yazı göndericem, Theoden'le ilgili
görüşlerini bekliyorum..
Sevgiyle kal:))


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

  • Merhaba Gönderen Angelic Tarih: Temmuz 10, 2002 - 20:38:23
Bu site filmin, kitapların, veya yazarın resmi sitesi değildir.Tamamen Türk yüzük dostları tarafından hazırlanan konu odaklı bilgi, haber, düşünce ve materyal paylaşımını amaçlayan bir fan sitesidir.
Sayfada yer alanlar ancak izin alınarak ve kaynak gösterilerek kullanılabilir.
Lord of The Rings - Turkish Fan Site
yuzuklerinefendisi.com / 2001 - 2012