Ana Sayfa Hesabınız Yazı Ekleyin FAN ART FRP - RPG
J.R.R.Tolkien Kitaplar Galeri Biz Kimiz
Üye ol Üye girişi
Yazı aramak istediğiniz
Sitede 50 ziyaretçi, 0 kullanıcı var.
Oturum Aç
Takma isim

Parola

Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.

Seçenekler
· Ana Sayfa
· Yazı Gönderin
· İstatistikler
· Bizi Tanıtın
· Forum
· Yükle
· En iyiler
· Linkler
· Hesabınız

YÜZÜKLERİN EFENDİSİ

J.R.R.Tolkien
Hayatı, eserleri, kronoloji, röportaj, resimler...

Kitaplar
Özetler, kapak örnekleri, incelemeler...

Resim Galerisi
Sanatçılara göre sınıflandırılmış 100'lerce resim...




Önceki Yazılar
Mart 21, 2013 - 08:08:57
· Kızıl Yolculuk (1)

Kasım 07, 2012 - 16:17:32
· Bitmemiş Öyküler Çıktı (10)

Kasım 07, 2012 - 16:00:58
· Rohan ve Türk Benzerliği Üzerine (0)

Kasım 07, 2012 - 15:56:46
· Hobbit Fragmanları (0)

Aralık 21, 2011 - 08:18:56
· Hobbit Trailer (0)

Ekim 10, 2011 - 10:09:41
· Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (2) (0)

Haziran 13, 2011 - 10:37:47
· Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (1) (5)

Haziran 13, 2011 - 10:34:53
· Hobbit Vizyon Tarihleri ve Isimleri Açıklandı! (0)

Haziran 13, 2011 - 10:18:39
· Oyun Fikirleri (2)

Aralık 03, 2010 - 08:08:20
· BBC Tolkien röportajı (0)

Kasım 22, 2010 - 11:15:26
· The Hobbit icin Gazete Ilani (2)

Ekim 22, 2010 - 11:31:19
· Hobbit oyuncuları (10)

Ekim 13, 2010 - 09:27:41
· Yüzüklerin Efendisi'nin Sırrı Ne? (2)

Haziran 02, 2010 - 07:54:36
· HOBBİT TEHLİKEDE (4)

Nisan 06, 2010 - 09:13:39
· Muhiddin-i Arabi'nin Eserleriyle Lotr ve Silmirallion'a Bakın (5)

Nisan 06, 2010 - 09:13:33
· Gölgelerin İçinden (0)

Ocak 19, 2010 - 08:58:13
· Born of Hope. LOTR Fan Filmi (11)

Ocak 08, 2010 - 15:45:13
· Hobbit'le İlgili Bazı Sorular (0)

Ocak 08, 2010 - 15:44:59
· Mucizeler Savaşı (6)

Ocak 08, 2010 - 15:44:38
· LOTR Filmlerindeki Sinir Bozucu Sahneler (18)


Eski Yazılar

LOTR: ORTADÜNYA HİKAYELERİ-II KALDOR YOLUNDA
Yayınlanma tarihi Haziran 11, 2002 - 11:34:32 Gönderen ringmaster

> GENEL / Yüzüklerin Efendisi gimli-lotr göndermiş " Alevleri sönmeye yüz tutmuş közlerden gelen çıtırtı, gecenin eşsiz müziğini bozan tek sesti. Eoment taşların biraz ilerisinde yere oturmuş, gözlerini ateşin kalıntılarına dikmiş ve düşüncelere dalmıştı. Dışarıdan bakan biri onun nöbet tuttuğunu değil sanki gözleri açık olarak bir rüya gördüğünü zannederdi. Gerçekten de son altı ayda yaşadıkları aslında bir düş gibi geliyordu bu genç savaşçıya. Ama bu düşün içinde yirmi yılda gördüklerinden çok daha fazlası vardı.
Gondor'un yardımına koşan ordunun neferlerinden biriydi ve gölgenin savrulduğunu görmüştü. Kartalların, engin gökyüzünde süzülen büyük bulutlar gibi savaş meydanına aktığını hatırlıyordu ve büyük bir gürültüyle çöken duvarları ve kuleleri. Batı'nın özgür halklarının büyük yengisiyle canlanan Yeni Kral'ı ve onun tacını giyişini ömrü boyunca unutmayacaktı. Buçuklukları, Arifleri, Prensleri ve bir tarlada biçilmiş başaklar gibi boylu boyunca uzanan ama her an kalkıp evlerine döneceklermiş hissini uyandıran binlerce ölüyü de.....
XXXXXXXXXX
Eoment demirci işliğine her zamanki gibi sessizce girdi. Echannen ateşin başında elinde ağır bir çekiç ile çalışırken etrafa kıvılcımlar sıçratıyor ve Eoment'in o güne kadar duymadığı bir ezgi mırıldanıyordu. Kenarda duvara yaslı duran bir araba tekerleği yapılan iş hakkında yeteri kadar bilgi vermişti genç Rohanlı’ya.
"Hey usta!! Susmazsan kulaklarım sağır olacak. Sesin savaştaki orklardan bile kötü " diye seslendi aniden ve Nérin'i kınından sıyırdı. "Burada bilenmeyi bekleyen bir kılıç var, sanırım savaşırken körleşti!!
"Körleşen sadece kılıç değil görünen o ki" diye sinirle bağırdı Echannen. "Zaferin heyecanıyla körleşen bir de çocuk var bence!" Elindeki çekici sevinçle yere fırlattı ve Eoment'i kucaklamak için yaklaştı. "Sana böyle sessizce yaklaşma diye daha kaç kere söylemeliyim? " Ve oğlu gibi sevdiği bu delikanlıya sarıldı.


"Eee anlat bakalım ufaklık, kaç kere döndün ölümün kenarından." dedi biraz sonra yüzleri güneşe dönük bir şekilde işliğin duvarına yaslanmışlarken.
"Genelde hiç," diye cevapladı Eoment, o savaşta çok şeyler görmüş ve yaşamış pozlarından birini takınarak. "Çünkü üzerimde silahların işlemediği mükemmel bir zırh vardı. Ve hiç bir düşman da senin hazırladığın silahların önünden kaçamadı" diye ekledi. Ve bir çırpıda bütün hikayesini anlatmaya başladı. Sesi bazen kıvılcımlar saçacak kadar sertleşiyor, bazen de bilinmeyen bir sebeple duyulamayacak kadar hafifliyordu. Zaman su gibi aktı ve güneşin huzurla kaybolduğu bir saatte Eoment ayağa kalkarak:
"İşte böylece geldik evimize" dedi ve sustu. Ama bu suskunluk sanki anlatılmamış ya da gizlenmiş bir şeyleri barındırıyordu içinde. Echannen bu havayı hemen sezdi.
"Ama eve geldiğine pek sevinmiş gibi değilsin, yanılıyor muyum?"
"Bilmem... Sanırım pek huzurlu değilim."
"Bu herkesin başına gelir!" dedi Echannen masmavi gözlerini delikanlıya dikerek. "İlk andaki duygularının ve zafere olan açlığının anlamsızlığını her savaşçı keşfeder bir zaman sonra. Karşındaki kim veya ne olursa olsun bir yaşamı sona erdirmek ve bir şey olmamış gibi hayatına devam etmek imkansızdır." Gözlerinden belli belirsiz bir hüzün geçti. Ancak yaşlı demirci bu duygudan çabuk kurtulup devam etti:
"Ama bu değişimi anlamalı ve kendin için normalleştirmelisin, yoksa her aldığın can seni yaşlandırmaya başlar. Bazı savaşçılar vardır bu duygu ile başa çıkamazlar ve en tehlikeli, en ölümcül görevlere talip olurlar. Çünkü onlar -çoklarının düşündüğü gibi- zafer ve şerefi değil, kurtuluşları olarak gördükleri ölümü ararlar savaş alanında."
İkisi de sustular bir süre. Eoment sanki söylenenlerin anlamını düşünüyordu ve yavaşça başını kaldırıp Echannen'e baktı. "Sen nereden biliyorsun bunları?"
Ayağa kalkan yaşlı adam bir kupa suyu hızlıca içti ve gülümsedi. "Ben de bir zamanlar gençtim ve savaşı da bilirim Bay Kahraman. Ülkemde huzur içinde yaşayıp tanrılara kavuşacağım günü beklemek yerine burada senin gibi ufaklıklara laf anlatıyorsam bir bildiğim vardır."
"Yaşlılığında böyle ise gençliğinde nasıldı acaba?" diye içinden geçirdi Eoment, Echannen'e bakarak. Yaşlı adamın her yanından güç fışkırıyordu adeta. Yıllardır bedenini kullanarak çalışmıştı ve kasları çok gelişmişti. "Savaşta onunla aynı tarafta olmak gerekir" diye düşündü. "Ama Allahtan yufka yürekli ve bir savaşçının çelik iradesine sahip değil. Ondan nasıl bir savaşçı olurdu acaba? Tabii olabilirse". Derken bir anda ailesinin bu kararına vereceği tepki aklına geldi.
"Bu fikirlerimi babam anlamayacaktır ama ne olursa olsun buralarda yerleşip yaşamadan önce dünyayı tanımak istiyorum. Sence yanılıyor muyum?"
"O zaman yolunu iyi seç ve zırhını sadece banyo yapmak için çıkart" dedi demirci. "Bir dee... Neyse sen daha çok gençsin başka şeyler için" diye ekledi ve kahkahalar içinde ocağa girerek ateşin başına yöneldi.
"Seni bıyıklarından asardım bu terbiyesizliğin için ama dua et yaşlı bir bunaksın" diye bağırdı Eoment arkasından. Yanakları kızardı bir anda ve saç örgülerinden biri ile sinirli sinirli oynamaya başladı.
"Gezgin bir savaşçı olacaksan kendini böyle şakalar duymaya hazırlasan iyi olur oğlum. Yoluna çıkacak hanlarda emin ol daha da kötülerini duyacaksın. Ve sakın ha herkesi de bıyıklarından asmaya kalkma" dedi Echannen içeriden seslenerek. Ve kendi kendine mırıldandı: "Esasında yanında sana göz kulak olacak bir yol arkadaşı olsa fena olmazdı." Durdu ve hınzırca gülümsedi. "Üstelik bu çocuk daha şaka bile kaldıramıyor." Neşe ile işine yöneldi ve duvara yaslanmış kocaman tekerleği hiç zorlanmadan tek eliyle kaldırarak kontrol etti. "Zaten bizim oraları da özlemeye başlamıştım..."

XXXXXXXXXX

Ateşi hafifçe karıştırdı. Sabah yaklaşmıştı, başını çevirerek Echannen'e bir göz attı. "Bizimki bayağı yorulmuş anlaşılan" diye düşündü ve kahvaltı hazırlamaya başladı. Kaldor'a kadar çok uzun bir yol vardı daha gidilmeyi bekleyen.
Kahvaltılarını yaptılar ve yola koyuldular. Geçen zamanda Rovanion'un güneyinden ilerlemişler ve ismini bilmeseler de "Dagorland" denen ve eski çağlarda bir çok savaşın yapıldığı geniş "muharebe düzlükleri"ni aşmışlardı. Rhun denizinin alt kıyılarından bir yol tutmuşlar ve doğuya yaklaşmışlardı her geçen gün. Kaldor şehrini ise ilk defa Echannen'den duymuştu.
"Zengin ama küçük bir prensliğin başkentidir" demişti Echannen. "Orada yapacak bir çok iş bulabiliriz, zaten daha sonra benim topraklarımda olacağımız için beladan da uzak kalırız"
Elini Güzyele'nin boynunda gezdirdi gururla ve Echannen'in atı Toynak'a baktı. Güzyele kadar sabırsız ve dinç değildi, ama Eomente göre sahibiyle çok iyi bir ikili oluşturmuşlardı. "Bu gidişle Echannen Toynak'ı taşımazsa iyidir" dedi ve yaşlı demirciye en şirin hali ile sırıttı.
Gerçekten de Echannen'in atı sanki biraz bakımsız kalmış gibiydi ve her şeyi istemeden zorla yapıyormuş gibi bir havası vardı. Yaşlı adama çiftlikteki kendi atlarından birini almasını teklif etmişti yola çıkmadan önce ama demirci bunu duymamıştı bile.
"Sadece biraz paslanmışız ikimiz de, yoksa Toynak gibi bir at daha gelmemiştir Rohan'a" demişti. "Kırların ve maceranın havası ikimizi de kendimize getirir değil mi ihtiyar?" diye devam etmişti atının sağrısına bir tokat atarak. Toynak’ın cevabı ise sadece yaşlı demirciye mahsun bir şekilde bakmak ve kuyruğu ile üzerinde gezinen sinekleri kovalamak olmuştu. "Bak Eoment gördün mü, o hazır işte" diyerek işin içinden çıkmıştı Echannen.

Akşam olduğunda bir hana ulaştılar ve odalarına yerleşip, bir şeyler atıştırmak için aşağı indiler. Masada otururken etrafı seyrettiler bir süre amaçsızca. Küçük bir handı burası ve dört-beş masada oturanlar vardı. Ama içlerinden birinin çevresi kalabalıktı ve o masaya olan ilgi gittikçe artıyordu. Ara sıra hayret nidaları dolduruyordu hanın içini ve aradan bir ses duyuluyordu: "Mağara ve dehlizler!! Gene kazandım!" Eoment yaklaştığı masada -Gondor'da uzaktan gördüğünü saymazsak- ilk defa bir Cüce gördü.
"Kuvvetli görünüyor" diye yorumladı her geçen gün daha da artan savaşçı sezgisiyle. Gerçekten de Cüceler kısa boylarına rağmen hafife alınmayacak rakiplerdi ve iş silahların konuşmasına gelirse bir Cüce baltasının söyleyeceği şarkı ile hiç bir şey boy ölçüşemezdi. Bu sırada Echannen'in elini omuzunda hissetti.
"Gel artık, odaya çıkmanın saati geldi. Buralar birazdan karışacak bence" diyordu yaşlı dostu. İlk başta anlam veremedi ama çok geçmeden odalarına kadar gelen kavga seslerini duyduğunda, bazen anlam veremese de yaşlıların önerilerine güvenmek gerektiği konusunda kafası netleşti.

Sabah güneşle birlikte yola koyuldular. Ufuk çizgisinde görünen dağlara baktı Eoment. Şimdi gittikleri yol biraz yüksekte kalsa da ağaçların ve sık bir bitki örtüsünün içinden geçiyordu. Rohan'da görmediği türden ulu ağaçlardı bunlar ve yılların ağırlığını taşıyorlardı.
Birden Güzyele'nin huzursuzlandığını hissetti ve eli kısa bir sürede Nérin'i kınından çıkarttı. Echannen de mızrağını yere paralel bir şekle getirmiş ve ilerdeki sık çalı kümesine doğrultmuştu. Mızrağın dürtmesiyle Eoment'e tanıdık gelen bir ses yükseldi.
"Mağara ve dehlizler!! Beni öldürmek mi istiyorsun yaşlı adam!!"
Ardından sesin sahibi Cüce göründü ve Eoment nedense onu gördüğüne sevindi.
"Bu soruyu sana sormak lazım gelir." dedi Echannen. "Bizi pusuya düşürüp öldürmek isteyen sen olmayasın sakın?!"
"Neee!! Bir Cüce ve pusu haa, yaşlı adam aklını kaybetmiş olmalı. Birini tuzağa düşürmeyi onuruma yediremem yaşlı efendi. Hele bir çocuk ile onun zavallı dedesini hiç aklıma bile getirmem." Nérin'in ışıltısı bir an gözünü kamaştırdı. "Tabi çocuğun zırh giymesinin sebebini ayrıca sormak lazım, merak uyandırıcı bir durum açıkcası, ama önce kendimi tanıtmalıyım sanırım." Sakalı izin verdiğince yerlere kadar eğilerek kendinden beklenmeyecek kadar kibar bir selam vedi. "Finén oğlu Mingor'dur ismim"
"Rohanlı Eoment ve Echannen adlarımız." diye yanıtladı Eoment. "Ve seninle bir alıp veremediğimiz yok, buna emin olabilirsin" diye ekledi.
"Sevindim genç efendi" dedi Cüce. "Bir an akşam altınlarını bana veren!! köylülerden olduğunuzu sanmıştım ama görüyorum ki değerli kişilersiniz. Size iyi yolculuklar dilerim" ve dönerek yola koyuldu.
Baltasını sırtına asmış ve elinde minik bir Flüt belirmişti.
"Yolun ne tarafa?" diye seslendi Eoment arkasından. Cüce döndü ve neşeli bir sesle: "Altın ve gümüş neredeyse o tarafa" diye cevap verdi ve genç Rohanlı'nın duyduğu en güzel ezgilerden birini çalarak uzaklaştı.

XXXXXXXXXX

Üçüncü günün sonunda uzaktaki dağların yamaçlarına ulaşmışlardı. Bir geçit arayarak biraz oyalandılar ama Echannen'in geçidi bulma biçimi Eoment'e biraz garip geldi. Yaşlı demirci dorukların yolunu tutmak yerine açık bir alana yönlendi ve ellerini ağzına götürerek garip sesler çıkartmaya başladı. Eoment sinirle başını salladı.
"Tamam sonunda yorgunluktan delirdi bizim yaşlı keçi." diye mırıldandı. Ama Echannen'in işaretine karşılık olarak yamaçlarda beliren adamlar bu düşüncelerinin kısa sürede yok olmasını sağladı. Belli bir üniformaları olmasa da Eoment onların asker olduklarını hissetti. Hepsi de ellerinde ki nisbeten küçük ve garip görünüşlü yayları aynı şekilde germişler ve sessizce onları izliyorlardı.
"Ne zamandan beri Kaldor ordusunda kumandanlık yapmış ve geçidin parolasını bilen birine silah doğrultuluyor bu dağlarda?" diye seslendi Echannen biraz yukarılarında durmuş şüpheli bir şekilde onları süzen adama. Bu soruyu Ortak Lisan’da sormuştu ve eli ile Eoment'e sakin olmasını işaret etti.
"Dört yanımız düşmanlar ve kıyımdan artan asker kaçaklarıyla dolduğundan beri efendi Echannen" diye bir cevap duyuldu. "Yada efsane kumandan Echannen mi demeliydim?" Ve adam çok hızlı bir şekilde kayalardan atlayarak yanlarında bitti. Eoment'e göre kısa boyluydu bu yabancı ve siyah gür saçlarını örmek yerine başının arkasında bağlamayı tercih etmişti. Dikkat çekecek kadar yakışıklıydı ama yüzündeki yara izlerinin ona daha yabani bir hava verdiği de gerçekti.
Eoment'in daha önce hiç duymadığı bir lisan da konuşmaya başladılar fakat seslerden anladığı kadarı ile bu konuşmada kızgınlık ve öfke yerine daha çok özlem ve saygı vardı. Ve sözlerin bittiği yerde adam Echannen'e yaklaşarak elini tuttu ve saygılı bir ifade ile bileğinden öptü.

Biraz sonra kendileri için hazırlanmış sofrada oturup ateşteki etlerden yayılan kokuyu içlerine çekiyorlardı ve Eoment şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemiyordu.
"Efendi?? Efsane?? Sanırım senin yaptığın silahlar ve zırhlar buralarda çok ünlü babalık" diye girdi söze ve etraftaki herkes sanki bir anda buz tuttu.
"Ne dedim ki ben? " diye şaşırarak sordu genç savaşçı adının Lagond olduğunu öğrendiği Şef'e. "Bizim yaşlı demircimizi bu kadar sevmenin bir nedeni olmalı diye düşünmüştüm sadece?"
"Demirci mi?" diye sordu Lagond ve şaşkınlıkla Echannen'e bir göz attı. "Ben çocukken kumandanın daha az hakaret içeren sözler karşısında bile bir çok kişinin kafasını bedeninden ayırdığını hatırlıyorum ama görüyorum ki seni seviyor."
"Bana Echannen'in savaşçı olduğunu söylemeyeceksin umarım" dedi Eoment gülerek. "O kimseyi öldüremez! Ancak gençken bir kaç savaşa girmiş olabilir ama komutanlık, kahramanlık gibi şeylerden çok uzaktadır o." Sofraya gelen etlerden birazını ağzına tıktı acele ile ve devam etti.
"Zaten bizim oralara geldiğinde de bir savaştan kaçmıştı ve yaralıydı. Efsane Kumandanınız olsaydı onu yalnız bırakmazdınız o kadar yol boyunca sanırım."
"O günleri ağzına alırken daha dikkatli ol bence genç adam" dedi Lagond. "Ve Kumandanı koruyamamızın utancını bir kez daha yüzümüze vurma". Karnını doyurmakta olan yaşlı adama döndü. "Gene de suçun hepsi bizde değil sanırım. Ve o olayı kimse daha net olarak bilmiyor, çünkü gören ve canlı kalan tek kişi senin yanında şu anda." Echannen son lokmasını da büyük bir keyifle mideye indirmişti ve kendinden bir cevap beklendiğini sezerek başını kaldırdı.
"Sana ölümü arayan savaşçılardan söz etmiştim Eoment." dedi. "Bazen bu savaşçılar canlarından çok sevdikleri kişileri koruyamazlar ve sadece kaybettiklerinin yanına gitmek isterler huzurlu bir şekilde..." Susarak ayağa kalktı ve su fıçısının yanına giderek ellerini yıkamaya başladı.
"Eee bu kadar mı?" diye sordu Eoment. "Bütün cevabın bu mu?" Lagond'a döndü. "Bari sen anlat, ama lütfen daha az sırlarla dolu olsun?"
Lagond gülümsedi. "Açıkcası benim bildiğim çok fazla şey yok." Sesini alçalttı. "Yalnızca öldürülen bir Leydi ve onun katillerinin peşinden giden bir savaşçı... Unutmadan bir de Saray’dan çıkan muhafızların çeşitli yerlerde buldukları aynı şekilde maviler giymiş olan yirmiye yakın ceset. Hepsi bu. Katiller kimdi, niye mavi giymişlerdi, kumandan neden geri dönmedi, bunları biz de çok merak ettik ama cevaplarına ulaşamadık."
"İşe bak, yanımda gelmek için sebebin sadece beni korumak değilmiş o zaman. Bu durumda intikamımız herhalde çok acımasız olacak Efendi Echannen" diye fırladı yerinden genç adam.
"Benim alınacak intikamım yok" diye gürledi yaşlı demirci. "Ülkemde huzur içinde yaşamak istiyorum son dönemlerimi o kadar." Ve mağaranın arka kısımlarından getirilen boş tabaklara bakarak bıyıklarıyla oynadı hafifçe. "Arkada bir esir mi var?"
"Evet" dedi Lagond. "Buralarda dolaşırken yakaladığımız bir esir, garip bir aletle çok daha garip bir şarkı çalıyordu ve..."
"Ve altın ve gümüş aradığını mı söylüyordu?" diye söze karıştı Eoment.
"Tam da öyle genç efendi, ama cücelerden hazzetmem ve onu biraz misafir etmeyi uygun buldum."...

Mingor'u mağaranın dip taraflarında ayakta duvarları incelerken buldular. Elleri arkasında sabitlenmişti ve ayaklarından uzanan bir ip ile duvardaki bir halkaya bağlıydı.
"Kötü işçilik" dedi yeni gelenlere dönerek. "Buranın yapımında hiç bir Cüce çalışmamış" Ve yere eğilerek onları selamladı." Kişi bazen altın ve gümüş yerine belasını da bulabiliyor demek ki, ama beni yakalayanlara da kızamam." Mağaradaki askerleri işaret etti başı ile. "Sanırım kıskançlıkla korudukları bir sırrın ortasında yakaladılar beni."
"Hem de nasıl bir kıskançlıkla koruduklarını bilsen korkmaya başlardın" dedi Echannen. "Ama burada ki zorunlu misafirliğin uzun sürmeyecek."

XXXXXXXXXX

Lagond'un öncülüğündeki grup kimsenin dikkat etmeyeceği kadar sıradan bir mağaranın ağzında belirdiğinde yaklaşık iki gün geride kalmıştı. Çok fazla yorulmasalar da grubun büyüklüğüne göre oldukça hızlı bir şekilde yol almışlardı. Cüce'nin bile beğenisini kazanan mağaralardan geçen ve doğanın kendi yapıtı olan bir yoldu burası, yani Kaldor'un dağ geçitleri. Çok uzun zamandan beri Prenslik tarafından gizlilikle korunmuş ve belki de sırf parolayı bilemedikleri için bir sürü masum yolcunun öldürülmesine sabep olmuştu. Ama insan hayatı doğuda çok ucuzdu ve Prenslik bu konuda işi sıkı tutuyordu.
Eoment, Echannen, Mingor, Lagond ve dört askerden oluşan topluluk kısa bir yemek molası için durduklarında Şef Lagond eski komutanına yaklaşarak bir şeyler mırıldandı. Eoment, Echannen'in yüzünde değişik bir ifade göremedi ama başını hafifçe sallayarak bir şeyleri onaylaması da dikkatinden kaçmadı. Mola sona erecekken öne çıkan Şef yemeklerini henüz bitirmiş Mingor ve Eoment'e yaklaştı:
"Her ne kadar geçit bizim elimizde ise de, yolun bu yanı tamamen Kaldor'un egemenliğinde değil. Sınırdan sızan birçok çapulcu; zengin tüccar ve soyluları soymak için etrafta dolanıyor. O yüzden daha hızlı ve dikkatli olmalıyız. Bize saldıracak kadar cesaretleri olduğunu sanmıyorum ama gene de dikkatli olmak lazım." Gözlerini Mingor'a çevirdi. "O yüzden sana silahlarını teslim edeceğim ama bir şartım var: Kapının yerini söylememek için kutsal bildiğin bir şey üzerine yemin etmelisin."
Cüce'nin gözleri sevinçle parladı:
"Mithril üzerine yemin ederim!! Evet artık emin olabilirsin sırrınızı vermeyeceğime."
"Kutsal dedim, en çok sevdiğin şey değil" diye cevapladı Şef. "Bu konuda komutanın önerisi gerçek ismin üzerine yemin etmen ve hayatını kurtarman. Yoksa sana yavaş yavaş alışmaya başlasam da halkımı korumak zorunda kalacağım." Gözlerini yere indirdi ve Cüce'ye bakmaktan sakındı.
Mingor önce konuşamadı bile ve kıpkırmızı kesildi. Eoment'e göre o anda sakalları bile örgülerinden kurtulmak için çabalamıştı. Zorlukla nefes alan Cüce bir anda patladı:
"O zaman çabucak yap işini ve acımı uzatma! Hesap gününde isimsiz bir şekilde Aule'nin huzuruna çıkacağıma ona şimdi kavuşmayı yeğlerim" Ve ayaklarını iki yana açarak ölümü göğüslemeyi bekledi. Cüce inanışına göre onların gerçek isimlerini kimse bilmez ve öğrenemezdi. İsmini kaybeden Cüce her şeyin yıkıldığı o kıyamet gününde yaratıcı Aule ile birlikte dünyayı yeniden inşa etmek üzere dirilemez ve sonsuza kadar acı çekerdi. Ve bir Cüce'nin bütün umutlarını alsanız dahi ondan ismini ve lisanları “Khuzdul”u alamazdınız.
Mingor'un son sözlerini söylediğini anlamak için Cüceler'in o meşhur inadını bilmeye gerek bile yoktu. Herkesin sinirleri gerilmişken birden Eoment'in fısıltısı duyuldu.
"Kısa ömrüm boyunca hayatımı vermek üzere sadece bir kez söz verdim, o da bir insana değil can dostum Güzyele'ye. Ama şimdi izin verirsen sana yemin edebilirim. Senin ismini ölene kadar saklamak ve seni Aule'nin huzuruna başı dik olarak çıkarmak için."
Cüce afalladı ama duruşunu bozmadı. "Etkilendi," diye düşündü Echannen. "Bu çocukta görünenden kat kat fazlası var"
"Sana güvenemem genç efendi" diye çınladı Cüce'nin sesi. "Yemininden onur duyarım ama güvenemem. Yine de sağol. Tek isteğim ilerde bir gün benim klanımdan akrabalarımla karşılaşırsan onlara Finén oğlu Mingor'un onuru ile öldüğünü anlatman." Ve ayakları üzerinde dik bir şekilde, korkusuzca durmaya devam etti.
Lagond'un eli kılıcına uzandı. Eoment'in beyni durmuştu sanki ve aklı ile duyguları arasında gidip geliyordu. Mingor'un ağzından yükselen o muazzam narayı duyduğunda kararını vermişti.
"Baruk Khazad!! Khazad ai menu!!" diye bağırıyordu Mingor, atalarının yüzyıllardan beri savaş meydanlarında ölümün sesini bastırmak için bağırdıkları gibi. Ve aynı anda Nérin şimşek gibi parladı Eoment'in elinde.
"Niye ve nasıl bilmiyorum ama onu kendime arkadaş seçtim ve Rohan'da arkadaşını korumasız bırakmanın diğer bir anlamı da ömür boyu sürecek bir utanç taşımaktır" diye fısıldadı sıktığı dişlerinin arasından Lagond'a doğru ve kendine yönelecek hamleyi bekledi.
Lagond bu genç savaşçıyı sakin bir şekilde tarttı. Ve birden kılıcını ona doğru savurarak saldırdı. Kısa kılıcın savruluşunu fark eden Eoment dönerek pozisyon aldı ve yukarı doğru bıraktığı Nérin'in yabancı silahı karşıladığını hissetti. Oyunlar birbirini izliyor ve genç savaşçı bir türlü savunmadan çıkıp saldırı pozisyonu alamıyordu. Ustaca çizilmiş ve gittikçe daralan bir dairenin ortasında hapsolmuş hissetti kendini; ne yaparsa yapsın çemberi kıramıyordu. Lagond çok iyi bir silahşördü ve rakibini en kısa yoldan değil, en emin yoldan yenmek istiyor gibiydi. Kısa ve enli kılıç gittikçe hızlanmaya başladı. Ve hemen hemen aynı anda doğulu Şef'in diğer elinde bir kama belirdi. Eoment kurtuluşunun kalmadığını anladı ve kendini ölüme hazırladı. Son bir gayretle Lagond'un kılıcını çeldiği bir anda ciğerlerine yönelen bıçağın parıltısı gözünü aldı ve Orta Dünya'nın havasını son kez büyük bir açlıkla içine çekti. Ama beklediği darbeyi almadığını hissetti bir an sonra. Lagond karşısında durmuş ona gülümsüyordu.
"Güzel, çok güzel" diye bağırdı Echannen. Cüce'ye döndü: "Sen ölüm karşısında bile sessizliğini bozmayacağını kanıtladın Mingor. Bu yüzden sırrımızı taşıyacağına ve kimseye vermeyeceğine güveniyoruz."
Cüce yaşlarla dolmuş gözlerini demirciye çevirdi. "Bunu aklınıza getirmeniz bile bir hataydı zaten, kahrolası yaşlı bunak" diye söylendi.
"Ve sen Féne oğlu Eoment, canın pahasına bile olsa dostlarını yüz üstü bırakmayacağını gösterdin. Böylelikle muhafızların güvenini kazandın. Ama bundan daha önemlisi hayatında karşılaşabileceğin en iyi kılıç ustalarından birine uzun zaman kafa tutarak becerini ispatladın."
Eoment zarif bir baş hareketi ile övgüleri karşıladı ve Lagond'a sevgi ve hayranlıkla selam verdi. "İyi bir öğretici kazanmış olmayı da diliyorum eğer kabul edersen" dedi. Lagond gülümsedi. "Dışarıdaki altına bakarken elindeki paha biçilmez hazineyi görmüyorsun bence" diyerek cevapladı. Ve atını almak için uzaklaştı.
"Ne yani benim hocam sen mi olacaksın??" diyerek sevinçle Echannen'e çevirdi yüzünü Eoment. "Bu harika, her ne kadar seni mızrak dışında bir silah taşırken görmemiş olsam da, bu adam sana Efsane Komutan diyorsa eminim bir bildiği vardır."
Gözleri Cüce'ye kaydı daha sonra. Mingor olduğu yerden hala kıpırdamamıştı ama gür sakallarının ucundan yere göz yaşları dökülüyordu. Minnet duymaktan nefret edecek kadar gururuna düşkün olan bir ırkın üyesi olmasına rağmen Eoment'e bakan gözlerinde açıkca bir sevgi pırıltısı vardı.
"Bundan sonra hiç bir dövüşte arkanı kollamana gerek yok genç efendi" dedi. "Çünkü ben ölünceye kadar daima arkanda olacağım."

XXXXXXXXXX

Doğu'nun ıssız topraklarında iki gündür ilerliyorlardı. Ve Eoment bu toprakları düşlerindekinden çok farklı bulmuştu. Rohan ordusundayken “Doğu” dendiğinde aklına gelen tek şey göz alabildiğine uzayan ıssız, çorak topraklar ve çirkin, ihtiraslı, kavgacı bir halktı. Ama çevresine bakarken bunun tam tersini görüyordu. Çevresi yeşilliklerle doluydu ve Kaldor'lularla yaptıkları sohbetlerde onların da kendi insanlarına benzediğini anlamıştı. Prensliğin askerleri de ailelerini özlüyor, topraklarını ve evlerini düşünüyorlardı. Bu konuyu Echannen'e açtığında aldığı cevap tatmin ediciydi.
"İklimler burada daha serttir, ama baharına doyum olmaz" diye girmişti söze demirci ve uzun uzun Osland'dan, yani doğduğu topraklardan bahsetmişti. Oradaki insanlar Kaldor'dakilere göre daha fazla kabile yaşayışına uygun bir hayat sürüyorlardı. Büyük kentleri yoktu çünkü bir yere çok fazla bağlanmadan yaşayan göçebe bir halktılar. Onların tam tersine Kaldor ise yerleşik bir toplumdu. Büyük saraylar, güçlü kaleler, gösterişli evler yapmışlar ve yerleşmişlerdi. Ama kendilerine saldırılmadığı sürece barışı tercih ediyorlardı. Geçitleri kullanarak Rhun boyunca ticaret yapıyorlar ve buradan kazandıkları ile refah içinde yaşamlarını sürdürüyorlardı. Bu yüzden geçitlerin bilinmemesi onlar için hayati önem taşıyordu. Ordularında genelde paralı askerler bulunurdu ve bunların çoğu Osland'lı idi. Ama hiç bir zaman komşularının topraklarında gözleri olmamıştı. Göreceli olarak küçük bir Prenslikti Kaldor, ama bu şekilde tüm ülke bir birine bağlı kalıyordu.
"Tam da küçük bir çelik küre gibi" demişti Echannen. "Çiğnemeye kalkarsan dişin kırılır, şayet yutacak olursan seni zehirler ama kendisi zarar görmez." Batıdaki ilişkilerde dostluk ve yiğitlik ön plandayken, Doğu'da dönen entrikaların haddi hesabı yoktu. Ardarda devletler kurulur ve kısa sürede tarihe gömülürdü bu topraklarda.
"Gene de" diye ekledi; "Gölge'nin ilerleyişi ve soluşu kendisini buralarda bir şekilde hissettirmiştir. Angmar'ın, Kfur'un ve doğuda bir çok halkın ondan etkilendiği veya bizzat hizmetine girdiği bir gerçek. Bana bahsettiğin Doğudölleri adını verdiğiniz savaşçılar vardı. Hangi bölgeden olduklarını bilmiyorum ama Lagond'a göre onlar bizim topraklarımızın uzağında ve daha çok Güney'de yer alan bölgelerin halkı imişler. Unutma! Doğu çok büyüktür oğlum ve içinde iyilik de bulunur kötülük de. Yalnız buralarda saf olanını kesinlikle arama. Her birinin içine öbüründen biraz karışmıştır ve fırsat verirsen hemen açığa çıkar." Birden sustu ve başı ile grubun önünde ilerlemekte olan Lagond'u işaret etti.
Lagond bilinmez bir sebeple elini kaldırıp grubu durdurmuş ve koku almak ister gibi başını ileride bir noktaya sabitlemişti. Eoment yanına yaklaştığında sebebini açıkladı.
"Yıllardır bu bölgelerde yaşarım ama bu şekilde öten bir kuş hiç duymamıştım, üstelik başka hiç bir ses de duyulmuyor? Hazırlıklı olsak iyi olur." Atlarını çevirerek diğerlerine yaklaştılar. Arkadakiler Lagond'un bir şey söylemesine gerek duymadan hazırlanmışlardı zaten. Askerler yaylarını ellerine almışlar, Cüce ağır savaş baltasını sırtından ellerine kaydırmış ve sakin sakin baş parmağını baltanın keskin yüzüne sürtmeye başlamıştı. Silahlarını Lagond'dan geri alırken Eoment'e gösterdiği ve "Bunları ben icad ettim ve yaptım. Sizin bıçaklarınızdan çok daha etkili" diye anlattığı minyatür baltalar da belinde ürkütücü bir şekilde sallanıyordu. Mindor'un bunlardan birini yaklaşık onbeş metreden bir ağaca atarak iki parmak genişliğindeki küçük hedefi vurduğunu görmüştü Eoment. Echannen ise Rohan'da kullanılanlara nazaran daha kısa olan mızrağını atının yan tarafındaki yerinden çıkartmıştı. Lagond'un "Thorbang'i göremeyecek miyim?" diye sorması Eoment'in ilgisini çekti ama üzerinde fazla durmadı. "Daha değil... Umarım daha değil" cevabını ise duymadı bile, çünkü O da kılıcı Nérin'i kınından sıyırmış ve etrafı kollamaya başlamıştı.
Çatışma olursa, bunu kabullenebilecekleri en müsait yerdeydiler. Etrafları yaklaşık yüz metre boyunca açıktı ve doğu yönünde tek tük ağaçlar yerlerini sık sayılabilecek bir ormana bırakıyorlardı. Arkaları ise nisbeten seyrek bir ağaçlıktı ve gerekirse oraya çekilebilirlerdi. Oldukça uzun gelen bir kaç dakikadan sonra pusu kuranların sinirleri iflas etmiş olacak ki birden vahşi çığlıklarla ormanın içinden fırlayarak onlara saldırdılar. Hemen hemen aynı anda arkalarındaki seyrek ağaçlıktan da bir grup saldırıya geçti.
"Asker kaçağı çapulcular" dedi Lagond sakince. Ve emirleri Echannen'e bıraktığını anlatacak bir bakış attı. Demirci gülümsedi ve "Şef sensin ben değil" gibisinden bir hareket yaptı. Lagond bu sefer çabuk ve sert konuştu.
"Eoment ve Mingor arkayı alsın, okçular da o tarafı oklasınlar ama aramızda kalmaya gayret etsinler. Ben de komutanla birlikte ormandan gelenleri karşılayacağım!!"
Bu emirleri duyan Eoment şaşırdı ve sinirlendi. Arkadan gelenler yaklaşık on, bilemedin oniki kişiydiler ve onlar için altı kişi ayrılırken karşı ormandan gelen yaklaşık yirmi kişiye karşı sadece iki kişi yönelmişti. Ama Rohan ordusunda çelik gibi bir disiplin almış olan savaşçı sesini çıkarmadı ve düşmana odaklandı.
Arkadan saldıranların altı tanesi oklar ve Mingor'un küçük baltaları sayesinde savaşmaya fırsat dahi bulamadan yıkılıp kaldılar. En önde yaklaşan ise ilk defa gördüğü Rohan savaş mızrağının gücünü tattı ve savaş onun için bitti. Küçük görünümlü Cüce'ye saldıran bir diğerine göz atan Eoment yüzünü buruşturdu. Sessizce bekleyen Mindor inanılmaz bir hızla baltasını sallamış ve yana çekilerek başının olması gereken yerden kan fışkıran düşmanının kendine temas etmesini engellemişti. Başı olmayan ceset o hızla biraz ileriye fırlamış ve orada kalmıştı.
Diğer yanda Lagond atından inmiş ve hasat zamanı başakları biçen bir Orak gibi düşmanın içine dalmıştı. Kılıcı ve hançeri bir an bile boş durmuyordu. Bu arada Echannen ilk saldırganı mızrağına takmış, ikincisine ise dokunamamıştı bile. Çünkü uysal görünümlü Toynak birden şaha kalkarak, ön ayaklarını yaklaşan düşmanın başına indirmiş ve bu hareketiyle ucu ilk saldırgana girmiş olan Echannen'in mızağını neredeyse kırılacak hale getirmişti. Mızrağını kırılmaması için bırakmak zorunda kalan Echannen yüksek sesle söylenerek yere atlarken atın eyerinde gizlenmiş bir kını almış ve çektiği kılıcını savurarak savaşa tekrar katılmıştı.
Şef Lagond sevinç ve heyecanla: "Thorbang tekrar Kaldor'da, kumandan aramızda!!" diye haykırdı. Bunu söylerken kendi çevresinde hızla dönmüş ve diz çökerek kısa kılıcını düşmanının savunmasız kalan karnına saplamıştı. Bundan sonrası kendi üzerlerine gelenlerin işini bitirip yardım etmek üzere onlara doğru yaklaşan diğerleri için tam bir şaşkınlıktı.
Eoment gözlerini hayretle açmıştı, çünkü gördükleri inanılır gibi değildi. Uzun boylu, bıyıklı, yüzünde bir yara izi olan ve kasları harcadığı güçle hefifçe terlemiş bir savaş tanrısı sanki önlerindeki düzlüğe inmişti. Elinde kızıl ışıltılar saçan bir Ejder vardı ve temas ettiği her şeyi yakıyordu.
"Ölüm!" diye haykırıyordu Echannen kendi dilinde. "Ölüm alsın hepimizi!!" Ve durmadan biçiyordu rakiplerini. Eoment kendisini rahatça yenen Lagond'un bile onun karşısında hiçbir şansının olmayacağını anlamıştı. Ama bunu anlayan sadece o değildi, son kalan saldırganlar da bu delirmiş Tanrı'nın önünden kaçmaya başlamışlardı. Eoment, Echannen'in Toynak'a binerek kaçanların ardından fırladığını gördü. Sonrası ise sadece dört kez duyulan ve sahiplerinin artık yaşamadığını anlatan korku ve dehşet çığlıklarıydı.
Birazdan Echannen ağaçların arasından çıkarak onlara doğru yöneldi ve savaşı konuşan dostlarına yaklaştı. Elleri kandan kıpkırmızı olmuştu. O dehşet verici darbelerle yüzüne ve vücuduna sıçrayan kanlar teriyle karışmış ve ona korkunç bir görünüm vermişti. Kılıç tutan eli hafifçe yana dönmüş ve kılıcını beli hizasına getirmişti. Elindeki kılıç sanki canlı gibiydi ve duruşu bile son derece tehditkardı. İsmi Thorbang'dı. Siyah bir gövdesi ve kızıl renkte kenarları vardı. Siyah olan uzun ve çelik kısmında -gümüş renginde gerçek olamayacak kadar güzel işlenmiş- rünler göz alıcı bir şekilde parlıyordu. Sap kısımı kanatlarını açmış bir Ejder'e benzetilmişti. Ejder'in kuyruğu kıvrılarak çelik kısma doğru uzayıp giderken, gövdesi ve alabildiğine açtığı kanatları esas kısmı oluşturuyordu. Kanatlar kılıcı kullanan eli korumak için hafifçe arkaya kıvrılmıştı sonlandığı yerde. Ve kılıç Ejder'in alevler fışkırtmak için açılmış ağzından dışarı uzanan çatal bir dil ile sonlanıyordu.
"Paha biçilmez olmalı" diye düşündü Eoment ve yakından incelemek için demirciye doğru ilerledi.
Ama Echannen onları görmüyordu bile. Başını öne eğmiş, gözlerini kanla yıkanmış ellerine kilitlemişti. Bilinmeyen tanrılara, ismini bile bilmediği ruhlar yollamıştı biraz önce. Tarikatının yeminini bir kez daha yerine getirmiş ve savaş alanında hiç bir canlı düşman bırakmamıştı. Hafif bir yağmur başladı. Elleri ve vücudu düşen her damla ile temizleniyordu ama ruhunun yıllar sonra tekrar kirlendiğini hissetmişti. Ağlamak, bağırmak, istemediği halde onu kan dökmeye zorlayan kaderine lanetler okumak istedi. Ama gözyaşlarının akmayacağını biliyordu Osland'lı efsane komutan Echannen, çünkü bundan uzun zaman önce, elmas bir hançerin ruhunu aldığı kızıl saçlı bir kadını kucağında tutarken dökmüştü kalan bütün göz yaşlarını. Ve o andan sonra bir daha ağlayamazdı....




Dokunsalar kırılacak haldeydik ve daha fazlasına da gerek yoktu zaten... Biz, Bira, Gece ve Pilli Bebek...
Gimli-lotr, Haziran 2002 - Bartın
"

 
Oturum Aç
Takma isim

Parola

Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.

İlgili Linkler
· > GENEL / Yüzüklerin Efendisi Hakkında
· Yayınlayan Editör: ringmaster
· Ana Sayfa


> GENEL / Yüzüklerin Efendisi Hakkında en çok okunan :
Yüzüklerin Efendisi'nin Sırrı Ne?


Yazıcı Dostu Sayfa  Bu Yazıyı bir Arkadaşınıza Gönderin

"LOTR: ORTADÜNYA HİKAYELERİ-II KALDOR YOLUNDA" | Oturum Aç/Yeni Hesap Yarat | 27 yorum
Puan
Yorumlar gönderene aittir. İçeriğinden hiçbir şekilde site ve site yönetimi sorumlu tutulamaz.
Re: ORTADÜNYA HİKAYELERİ-II KALDOR YOLUNDA (Puan: 1)
Gönderen Angelic Tarih: Haziran 11, 2002 - 13:22:19
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Önce geç bir delikanlının, kendisine izin vermeyen asil bir ata sadece bir kerecik dahi olsa binebilmek için yaptığı uğraşılara tanık olduk. Belki de altın saçlı şahin gözlü delikanlı, bu huysuz, nazlı, genç taya dokunabilse bile yeterli sayabileceği bir uğraşısı vardı. Bir kere dokunsa, bir kere tay ona izin verse gerisi nasıl olsa gelecekti. Rohan düzlüklerinde gençliğinin ve içindeki ateşin verdiği heyecanı vardı.
Sonra bu delikanlının savaşın adını telaffuz ettiğini duyduk. Babası ile atıldı hayatının ilk ve en önemli sınavına. Belinde gururla kanını akıttığı "Nérin" elinde vahşi Rohan mızrağı.
Delikanlının savaştaki kahramanlıkları, atıyla -en sevgili dostuyla- olan bağı bağladı hepimizi.
Savaşın acı çığlığı altın saçlı, ateş yürekli genç Rohan'lıyla bir kere daha çınladı kulaklarımızda.
Şimdi savaş bitmiş ve her şey değişmişti. Eskisi gibi değildi ve olmayacaktı. Artık Rohan düzlüklerinde genç bir şahin koşturmayacaktı tayını huzurla.
Az önce okuduğum geçmişin gölgesinden günümüze ulaşan bir tarih kokusu sanki. Şahin gözlü delikanlının yüreğindeki büyüklüğü ve bildiğini sandıklarını aslında tamamen bilmediğini farkediyorum. O ki kendi bile şaşırdı bazı sözlerine, değişen bakış açısına, hareketlerine ve kendine olan inancına. Yüreğindeki cevheri keşfetti artık. Ve hiç tanımadığı duyguların varlığına şahit oldu. Savaş zamanı oluşan güdüsü genişledi. Arkadaşlık, kararlılık, özgüven ve sadakat.
Üstelik yalnız da değil. Yanında taşıdığını zannettiği yaşlı demirci usta'nın, aslında onun yanında kendisini taşıdığını anladı. Efsanenin dirilişine şahit oldu gözleri. Bu efsane her ne kadar geride bırakmak istese de ilkleri, izin verilmedi ne yazık ki.. Hatıralar canlandı yaşlı gözlerinde. Acı ama unutulmayacak anılar. Kılıç tutan elleri bir daha çalışacak mı? Bir daha aynı şeyleri yapmaya gücü yetecek mi? Aynı duyguları yaşamaya?

Sevgili Gimli, sana diyebileceğim ne olabilir ki? Ne diyebilirim ki? Ben sadece okuduğum her iki hikayenden de bu kadarını yazabiliyorum. Geri kalanları yüreğimde.
Ellerine, yüreğine sağlık dostum. Bunu hiç kaybetmemeni ve bizleri de mahrum etmemeni dilemekten başka nasıl bir cümle kurabilirim bilmiyorum. Sanki kelimeler yetmeyecek gibi.
Sevgiyle kal ve barışla.

Not: Orta dünya gezginleri, yeni bölümümüzü dörtgözle beklemekteyiz. Bu hikayeleri herkesin okumaya hakkı var. Herkes bir gezginse, her gezginin bir hikayesi vardır.


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Re: ORTADÜNYA HİKAYELERİ-II KALDOR YOLUNDA (Puan: 1)
Gönderen sircadogan Tarih: Haziran 11, 2002 - 14:10:02
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
sevgili gimli bu özlediğimiz yazılarından biriydi.bu yazıda bir şey farkettim.orta dünyanın doğusunda yaşayanların yaşamları, doğuda orta asyada yaşayan eski türklerin yaşamlarına çok benziyor.örneğin oslandlıların ve haradrimleri göçebe yaşamları,irili ufaklı bir çok ülke kurulması ve bunların kısa sürede çökmesi, çabuk sinirlenme, usta kılıç oyunları ve daha nice benzerlik.aynı benzerlikler rohanlılarla aramızda da var.örneğin at üzerinde yaşam vb...neyse bu benzerlikler belki tesadüftür belki tolkien ustanın bir oyunudur bilmiyorum ama bu yazının usta işi oldu ğuna eminim.(lgs sınavında 902 puan çekmişim:-))


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Re: ORTADÜNYA HİKAYELERİ-II KALDOR YOLUNDA (Puan: 1)
Gönderen ELENTARY Tarih: Haziran 11, 2002 - 20:20:34
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Ne diyebilirimki?
Her zamanki gibi özenle yazılmış harika bir hikaye ...


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Sen var ya sen! (Puan: 1)
Gönderen Silverberry (silverberry@yuzuklerinefendisi.com) Tarih: Haziran 12, 2002 - 00:25:13
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Hikayeyi ilk okuduğum zaman hissettiklerimi buraya yazmam mümkün değil. Bilmiyorum bu kaçıncı defa ama, hâlâ Mingor’un, Eoment onun için çarpıştıktan sonraki minnettar ama vakur sahnesini okuduğumda gözlerim buğulanıyorsa, sende çok iş var Gimli’cim. Yorum yapamayacak kadar bana “dokunan” bu öykü hiç bitmesin istedim diyim, sen anla....


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Re: ORTADÜNYA HİKAYELERİ-II KALDOR YOLUNDA (Puan: 1)
Gönderen mexinth Tarih: Haziran 12, 2002 - 03:08:51
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) http://www.namernet.com
Gimli ellerine ve zihnine sağlık hakikaten de, bu hikayeyi okurken J.R.R.Tolkien'ın yazdığını sandım, bunu senin yazdığını anlamak hoş bir süpriz oldu. Çok güzel yazmışsın ve hoş bir duygusallık katmışsın hikayene, gerçekten çok beğendim.


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Re: ORTADÜNYA HİKAYELERİ-II KALDOR YOLUNDA (Puan: 1)
Gönderen Taniquetil Tarih: Haziran 12, 2002 - 16:16:45
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
nasıl bu kadar yaratıcı olabiliyorsun? bunun ilacı çıktı da doktorlar bizden mi saklıyor? ellerine sağlık çok iyi olmuş.


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Re: ORTADÜNYA HİKAYELERİ-II KALDOR YOLUNDA (Puan: 1)
Gönderen silvester Tarih: Haziran 12, 2002 - 16:56:40
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Sevgili Gimli gerçekten çok çok güzel olmuş, biliyo musun ilk hikayede içimden keşke demirci ustası Echannen'i bu kadar gizemli bırakmasaydı, onun nereden geldiğini, neler yaşadığını anlatsaydı diye geçirmiştim, çünkü Echannen'i Eoment'ten daha çok sevmiştim..Ve bu yazıda istediğim oldu, çok sevdiğim demirci ustasının efsane bir kumandan olduğunu öğrendim:))
Tekrar ellerine sağlık, gerçekten mükemmel olmuş..
Bu arada bişey sorcam yoksa Echannen o leydiye aşık mıydı??? ;)))


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Re: ORTADÜNYA HİKAYELERİ-II KALDOR YOLUNDA (Puan: 1)
Gönderen Gondorian_Flame Tarih: Haziran 13, 2002 - 14:18:43
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Tasvirler, anlatım, kurgu herşey çok profesyonelce tasarlanmış. Her ne kadar kanlı ve şiddet içeren kısımlar bana hitap etmese de tasvirler ve teknik gerçekten de çok çok başarılı hatta mükemmel.


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Re: ORTADÜNYA HİKAYELERİ-II KALDOR YOLUNDA (Puan: 1)
Gönderen arelle Tarih: Haziran 13, 2002 - 21:04:46
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)


üfffff ya.. ne desem ki??? güzel, çok güzel, harika, mükemmel??? kesinlikle MÜKEMMEL!

ben bu yazılarını kaydediyorum walla ileride okumak için... süperler:)

aklına, ellerine, yüreğine sağlık:)


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Bir rica...! (Puan: 1)
Gönderen Angelic Tarih: Haziran 16, 2002 - 13:41:55
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Sevgili Gimli ,
ORTADÜNYA HİKAYELERİ-GİZLİ KAHRAMAN yazına bir yorum gönderdim. Bir ara bakmanı rica ediyorum. Şimdiden teşekkürler.

Sevgiyle kal,

Biz birarada olduğumuz sürece yüzük kardeşliği dağılmayacak, Aragorn"



[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Re: ORTADÜNYA HİKAYELERİ-II KALDOR YOLUNDA (Puan: 1)
Gönderen axana (axana@mynet.com) Tarih: Haziran 16, 2002 - 17:40:29
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
öyle güzel, öyle duygusal bir yazı ki... ve birçok şey işlemişsin bunlar da gözümden kaçmadı. mesela sanırım Eoment'e kendinden de birşeyler katmışsın yanılıyormuyum?(cüce sevgisi) kendini dostu uğruna feda edişi, az daha belki de hiç tanımadığı biri uğruna ölüyordu, savaş ne saçma.
yazını okurken sanki yüzüklerin efendisinin bir devam kitabını okuyor gibi hissettim. bunlar kitap olsa...
eee sen de bekleyip upuzun gönderiyorsun ne zaman gelecek devamı?


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Bu site filmin, kitapların, veya yazarın resmi sitesi değildir.Tamamen Türk yüzük dostları tarafından hazırlanan konu odaklı bilgi, haber, düşünce ve materyal paylaşımını amaçlayan bir fan sitesidir.
Sayfada yer alanlar ancak izin alınarak ve kaynak gösterilerek kullanılabilir.
Lord of The Rings - Turkish Fan Site
yuzuklerinefendisi.com / 2001 - 2012