Oturum Aç
|
Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.
|
Önceki Yazılar
|
Mart 21, 2013 - 08:08:57 · Kızıl Yolculuk (1)
Kasım 07, 2012 - 16:17:32 · Bitmemiş Öyküler Çıktı (10)
Kasım 07, 2012 - 16:00:58 · Rohan ve Türk Benzerliği Üzerine (0)
Kasım 07, 2012 - 15:56:46 · Hobbit Fragmanları (0)
Aralık 21, 2011 - 08:18:56 · Hobbit Trailer (0)
Ekim 10, 2011 - 10:09:41 · Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (2) (0)
Haziran 13, 2011 - 10:37:47 · Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (1) (5)
Haziran 13, 2011 - 10:34:53 · Hobbit Vizyon Tarihleri ve Isimleri Açıklandı! (0)
Haziran 13, 2011 - 10:18:39 · Oyun Fikirleri (2)
Aralık 03, 2010 - 08:08:20 · BBC Tolkien röportajı (0)
Kasım 22, 2010 - 11:15:26 · The Hobbit icin Gazete Ilani (2)
Ekim 22, 2010 - 11:31:19 · Hobbit oyuncuları (10)
Ekim 13, 2010 - 09:27:41 · Yüzüklerin Efendisi'nin Sırrı Ne? (2)
Haziran 02, 2010 - 07:54:36 · HOBBİT TEHLİKEDE (4)
Nisan 06, 2010 - 09:13:39 · Muhiddin-i Arabi'nin Eserleriyle Lotr ve Silmirallion'a Bakın (5)
Nisan 06, 2010 - 09:13:33 · Gölgelerin İçinden (0)
Ocak 19, 2010 - 08:58:13 · Born of Hope. LOTR Fan Filmi (11)
Ocak 08, 2010 - 15:45:13 · Hobbit'le İlgili Bazı Sorular (0)
Ocak 08, 2010 - 15:44:59 · Mucizeler Savaşı (6)
Ocak 08, 2010 - 15:44:38 · LOTR Filmlerindeki Sinir Bozucu Sahneler (18)
Eski Yazılar
|
|
Aragorn-2 göndermiş "Nienor, ardından gelen kovalama seslerini duyarak ormanın içine doğru koştu; kaçarken sonunda çıplak kalana dek elbisesi yırtıldı, parçalanıp dağıldı; ve avcılardan kaçan bir hayvan gibi yüreği parçalanana dek tüm gün boyunca koşmaya devam etti, birazcık nefeslenecek kadar durmaya cesaret edemedi. Fakat akşam olduğunda üstündeki bu çılgınlık aniden kayboldu. Bir süre merak içinde durup bekledi, ve sonra yorgunluktan baygın düştü, otların arasına yığılıp kaldı. Ve yaşlı eğreltiotları ile yaprak kümesinin ortasına uzanıp hiçbirşeyi önemsemeden orada uykuya daldı. .
Sabahleyin uyandı, ve ışığı gördüğünde yeni hayata gelmiş biri gibi sevindi; gördüğü herşey ona yeni ve tuhaf geldi, hiçbirinin ismini bilmiyordu. Çünkü ardında yalnızca boş bir karanlık uzanıyordu, bildiklerinden geriye hiçbir hatıra kalmamıştı, aklında hiçbir söz yankılanmıyordu. Tek hatırladığı şey, korkunun gölgesiydi, ve birden tedirgin olarak gizlenecek bir yer aramaya başladı: eğer herhangi bir ses ya da gölge onu korkutacak olursa, bir sincap ya da tilki kadar atik bir şekilde bir ağaca tırmanabilir ve çalılıkların arasına kayabilirdi; ve tekrar yola koyulmadan önce oradan etrafı dikkatle gözleyebilirdi.
Böylece koştuğu yönde ilerlemeye başladı, Teiglin nehrine ulaştı, susuzluğunu gidermek için durdu; fakat yiyecek hiçbir şey bulamadı, nasıl arayacağını da bilmiyordu, çok açtı ve üşüyordu. Ve sonra suyun karşısındaki ağaçlar daha yakın ve daha koyu görünmeye başladılar (Brethil ormanının kenarındaki ağaçlardı bunlar) sonunda karşıya geçti, yeşil bir tepeciğe gelerek kendini üzerine bıraktı: çünkü tükenmişti, ardında yatan karanlık onu tekrar ele geçiriyormuş ve güneş kararıyormuş gibi geldi.
Fakat bu gerçekten Güneyden gelen şimşek ve yağmur yüklü kara bir fırtınaydı; gökgürültüsünün dehşetinden büzülerek orada yattı, kara yağmur çıplak bedenini kamçılıyordu.
Şans eseri o saatte bir grup Brethilli ormanadamı, Orklara düzenledikleri bir baskından dönerken oradan geçiyorlardı, Teiglin Geçişleri üzerinden aceleyle gelip yakında bulunan bir barınağa gidiyorlardı; ve o an güçlü bir yıldırım ışığı etrafı aydınlattı, Haudh-en-Elleth beyaz bir alev gibi parladı. Adamlara liderlik eden Turambar birden durup gözlerini oraya dikti, ve ürperdi; çünkü ona Finduilasın mezarı üzerinde yatan katledilmiş bir kızın hayaletini görmüş gibi geldi.
Adamlardan biri tepeciğe koştu ve oradan seslendi:. "Buraya gelin, lordum! Burada genç bir kadın yatıyor, ve o yaşıyor!" Turambar gelerek onu kaldırdı, sırılsıklam olmuş saçlarından sular akıyordu, fakat o gözlerini kapadı, titremeyi kesti ve daha falza çabalamadı. Turambar onun neden böyle çıplak bir halde burada yattığını merak ederek pelerinini üzerine örttü ve onu ormanın içindeki avcı kulübesine taşıdı. Orada bir ateş yakarak bedenini örtülerle sarmaladılar, sonra gözlerini açarak onlara baktı; ve bakışları Turambara yöneldiğinde yüzünde bir ışık belirdi, elini ona doğru uzattı, çünkü ona, sonunda karanlıkta aradığı şeyi bulmuş gibi geldi, ve rahatladı. Fakat Turambar onun elini tuttu, gülümsedi ve şöyle dedi: "Şimdi, leydim, bize isminizi ve soyunuzu söyleyecek misiniz, ve başınıza ne gibi bir felaket geldiğini anlatacak mısınız?"
Onun elini sıktı, fakat hiçbirşey konuşmadı, ve ağlamaya başladı; kendine getirdikleri herşeyi büyük bir iştahla yiyip bitirene dek onun hakkında daha fazla endişelenmediler. Yemeyi bitirdiğinde iç geçirdi, elini tekrar Turambarın elinin içine koydu, o ise şöyle dedi: "Bizimle güvendesin. Bu gece burada dinlenebilirsin, ve sabah olunca seni yüksekteki ormanın içinde inşa ettiğimiz evlerimize götürürüz. Fakat önce ismini ve de soyunu öğrenmeliyiz ki böylece belki de onları bulur ve seninle ilgili haberler verebiliriz. Söylemeyek misin?"
Fakat o yine cevap vermedi ve ağlamaya başladı.
"Canını sıkma!" dedi Turambar. "Belki de öykün henüz anlatılamayacak kadar hüzünlüdür senin için. Fakat ben sana bir isim vereceğim, ve sana Níniel diyeceğim, Gözyaşı Kızı." Ve bu ismi duyunca ona baktı, başını salladı, Níniel dedi. Bu, onu saran karanlıktan sonra söylediği ilk kelime oldu, ve o andan sonra ormanadamları arasındaki ismi bu oldu.
Sabah olunca Nínieli Ephel Brandire doğru taşıdılar, Celebrosun çalkalanan akıntısına gelene kadar yol, Amon Obele doğru dik bir yamaç şeklinde uzuyordu. Burada ağaçtan bir köprü inşa edilmişti, köprünün altında ırmak, aşınmış taşların üzerinden geçiyordu, kayalıklardan köpürerek aşağıya doğru akıyor ve havayı yağmur gibi püsküren su zerrecikleriyle dolduruyordu. Şelalelerin tepesinde geniş otluk bir arazi vardı, etrafında huş ağaçları büyümüştü, fakat köprüden sonra batıya iki mil kadar Teiglinin derin koyaklarına doğru geniş bir görüş alanı vardı. Oralarda hava serin olurdu ve yazları buradan geçen gezginler dinlenebilir ve soğuk sulardan içerlerdi. Dimrost, Yağmurlu Merdiven, diye adlandırılan bu çağlayanlara o günden sonra Nen Girith, Titreten Su, denildi; çünkü Turambar ve adamları burada durduklarında Níniel oraya gitmiş, üşümüş ve vücudu bir titremeyle sarsılmaya başlamıştı, onu ısıtıp rahatlatmayı bir türlü başaramamışlardı. 24 Bu yüzden hızlanarak yollarına devam ettiler, fakat Ephel Brandire ulaşmalarından önce Níniel ateşler içinde yanıyordu.
Uzun süre hasta yattı, Brandir tüm şifa hünerlerini kullandı, ve ormanadamlarının eşleri tüm gece ve gündüz boyunca onun başında beklediler. Yalnızca Turambar yanında durduğunda huzurlu bir şekilde yatıyor ya da iniltiler çıkarmadan uyuyabiliyordu; bir şey onu gözleyen herkesin dikkatini çekti: ateşle yanarken başına gelen onca şeye rağmen, ne Elflerin ne İnsanların herhangi bir lisanında hiçbir kelime mırıldanmamıştı. Sağlığı yavaşça düzeldiğinde, ve tekrar yürüyüp birşeyler yemeye başladığında, Brethilli kadınlar tıpkı küçük bir çocukmuşçasına ona konuşmayı öğrettiler, her bir kelimeyi yeniden. Fakat bu öğrenme işinde çok hızlıydı ve bu onu çok mutlu ediyordu, nereye koyduğunu unuttuğu değerli hazineleri tekrar bulan biri gibiydi; ve bir süre sonra arkadaşlarıyla konuşmaya yetecek kadar kelime öğrenmişti, şöyle diyebiliyordu: "Bu nesnenin adı nedir? Karanlığımın içinde onu kaybetmiştim." Yeniden etrafta gezinebilecek hale geldiğinde, Brandirin evini aradı; çünkü tüm canlı şeylerin isimlerini öğrenmeye son derece hevesliydi ve o böyle konularda çok bilgi sahibiydi; beraber bahçelerde ve ormanın ağaçsız bölgelerinde gezindiler.
Brandirin ona karşı sevgisi giderek büyüdü; ve o yeterince güçlendiğinde onun aksak bacağı yerine geçerek destek oldu, ona kardeşim diye sesleniyordu. Fakat yüreğini Turambara vermişti, ve yalnızca onun sözlerine gülümsüyor, yalnızca o neşeyle konuştuğunda kahkahalarıyla ona katılıyordu.
Altın bir güz akşamı birlikte oturuyorlardı, güneş tepelerin ardından batıyor, Ephel Brandirin evleri ışıldıyordu. Etrafa derin bir sessizlik hakimdi. O an Níniel ona şöyle dedi: "Senin haricinde her şeyin adını sordum. Senin ismin nedir?"
"Turambar," diye yanıtladı.
Bir yankı dinliyormuşçasına bekledi; sonra şöyle dedi: "Bu ne demek, sadece sana özel bir isim mi?"
"Anlamı," dedi, "Kara Gölgenin Efendisidir. Çünkü ben de, Níniel, senin gibi karanlığa düşmüştüm, orada çok değerli şeylerimi yitirdim, fakat şimdi öyle sanıyorum ki onu yendim."
"Sen de mi ondan kaçtın, koşarak bu güzel ormana kadar geldin?" dedi. "Ne zaman kaçtın, Turambar?"
"Evet," diye yanıtladı, "Uzun zamandır kaçıyorum. Ve sen kaçtığında ben de kaçtım. Çünkü sen geldiğinde karanlık vardı, Níniel, fakat artık ışık her zaman benimle. Ve bana öyle geliyor ki uzun ve beyhude arayışım sonunda ayağıma kadar geldi." Alacakaranlıkta evine döndü, ve kendi kendine şöyle dedi: "Haudh-en-Elleth! O, yeşil tepecikten geldi. Bu bir işaret mi, ve ben bu işareti nasıl okuyacağım?"
Artık o altın renkli güz sona ermiş ve yumuşak bir kış mevsimine dönmüştü, başka bir umut verici sene gelmişti. Brethilde huzur hakimdi, ormanadamları sessiz kaldılar ve dış diyarlara seyahat etmediler, etraflarındaki topraklardan hiç haber duymadılar. Çünkü Orklar o sıralarda Glaurungun kara hükümdarlığına doğru güneye gitmişler, ya da Doriathın sınırlarına casusluk yapmaya gönderilmişlerdi, Teiglin Geçişlerinden uzak durdular ve nehrin çok uzaklarından, batıya doğru geçmişlerdi.
Artık Níniel tamamen iyileşmişti, çok güzel ve güçlü bir kadın olmuştu; ve Turambar kendine daha fazla hakim olamadı, ona evlenmek istediğini söyledi. Níniel çok mutlu oldu; fakat Brandir bunu öğrendiğinde yüreği kaldırmadı, ve ona şöyle dedi: "Acele etme! Eğer sana beklemeni öğütlersem, benim kaba ve düşüncesiz biri olduğumu sanma."
"Senin yaptığın hiçbir şey kaba ve düşüncesizce değil," dedi. "Fakat niçin bana böyle bir öğüt veriyorsun, bilge kardeşim?"
"Bilge kardeşim mi?" diye yanıtladı. "Daha doğrusu topal kardeşim, sevilmeyen ve sevimsiz. Neden olduğunu bilmiyorum. Lakin o adamın üzerinde bir gölge uzanıyor, ve ben endişeleniyorum."
"Bir gölge vardı," dedi Níniel, "çünkü bana bunu kendisi söyledi. Fakat ondan kurtulmuş, tıpkı benim gibi. O sevgime layık değil mi? Şimdi kendini huzur içinde hissetse de, bir zamanlar en büyük komutan değil miydi, onu gördüklerinde tüm düşmanlarımız kaçmaz mıydı?"
"Bunu sana kim söyledi?" dedi Brandir.
"Dorlas," dedi. "Yoksa gerçeği söylemiyor mu?"
"Bu gerçek," dedi Brandir, fakat bu hoşuna gitmemişti, çünkü Dorlas, Orklarla savaşma arzusu içinde olan bir grubun lideriydi. Lakin hala Nínieli oyalamak için sebepler arıyordu; bu yüzden şöyle dedi: "Gerçek, fakat bütün gerçek bu değil; çünkü o Kuzeye gelmeden önce Nargothrondun Komutanıydı, ve (denilir ki) o, savaşçı Hador Hanedanından Dor-lóminli Húrin oğlu." Brandir, bu ismi duyduğunda onun yüzünden geçip giden gölgeyi gördü, onu yanlış anladı ve konuşmaya devam etti: "Níniel, bunu iyi düşünmelisin, savaşmak için bu topraklardan çok uzakalara gidebilir. Ve eğer böyle olursa, buna nasıl dayanacaksın? Çünkü öyle sezinliyorum ki Turambar yeniden savaşa katılacak, o zaman hüküm gücü onda değil Gölgede olacak."
"Buna zorlukla dayanırım," diye yanıtladı; "fakat evli olmamak evli olmaktan daha iyi değil. Ve belki de bir eş onu zaptedebilir ve Gölgeden uzak tutabilir." Yine de Brandirin sözleri canını sıkmıştı ve Turambara bir süre daha beklemesini rica etti. O ise şaşkınlığa düştü ve hüzünlendi, fakat Brandirin beklemesini öğütlediğini Nínielden öğrendiğinde, bu hiç hoşuna gitmedi.
Sonraki bahar geldiğinde Níniele şöyle dedi: "Zaman geçiyor. Bekledik, artık daha fazla beklemeyeceğim. Yüreğin senden ne yapmanı istiyorsa onu yap, Níniel en sevdiğim, fakat şunu bil: sana bir seçenek sunuyorum. Ya tekrar yabandaki savaşa geri dönerim, ya da seninle evlenirim, ve bir daha asla savaşmaya gitmem ama eğer düşman evimize saldıracak olursa seni korumak için savaşırım."
O zaman gerçekten çok mutlu oldu, ve evlilik teklifini kabul etti, yazortasında evlendiler, ormanadamları büyük bir şölen düzenledi, ve onlar için Amon Obelin tepesinde inşa ettikleri güzel evi hediye olarak verdiler. Orada mutluluk içinde yaşadılar, fakat Brandir sıkıntı içindeydi, yüreğindeki gölge giderek koyulaştı.
"
|
| |
Oturum Aç
|
Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.
|
|
|