Oturum Aç
|
Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.
|
Önceki Yazılar
|
Mart 21, 2013 - 08:08:57 · Kızıl Yolculuk (1)
Kasım 07, 2012 - 16:17:32 · Bitmemiş Öyküler Çıktı (10)
Kasım 07, 2012 - 16:00:58 · Rohan ve Türk Benzerliği Üzerine (0)
Kasım 07, 2012 - 15:56:46 · Hobbit Fragmanları (0)
Aralık 21, 2011 - 08:18:56 · Hobbit Trailer (0)
Ekim 10, 2011 - 10:09:41 · Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (2) (0)
Haziran 13, 2011 - 10:37:47 · Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (1) (5)
Haziran 13, 2011 - 10:34:53 · Hobbit Vizyon Tarihleri ve Isimleri Açıklandı! (0)
Haziran 13, 2011 - 10:18:39 · Oyun Fikirleri (2)
Aralık 03, 2010 - 08:08:20 · BBC Tolkien röportajı (0)
Kasım 22, 2010 - 11:15:26 · The Hobbit icin Gazete Ilani (2)
Ekim 22, 2010 - 11:31:19 · Hobbit oyuncuları (10)
Ekim 13, 2010 - 09:27:41 · Yüzüklerin Efendisi'nin Sırrı Ne? (2)
Haziran 02, 2010 - 07:54:36 · HOBBİT TEHLİKEDE (4)
Nisan 06, 2010 - 09:13:39 · Muhiddin-i Arabi'nin Eserleriyle Lotr ve Silmirallion'a Bakın (5)
Nisan 06, 2010 - 09:13:33 · Gölgelerin İçinden (0)
Ocak 19, 2010 - 08:58:13 · Born of Hope. LOTR Fan Filmi (11)
Ocak 08, 2010 - 15:45:13 · Hobbit'le İlgili Bazı Sorular (0)
Ocak 08, 2010 - 15:44:59 · Mucizeler Savaşı (6)
Ocak 08, 2010 - 15:44:38 · LOTR Filmlerindeki Sinir Bozucu Sahneler (18)
Eski Yazılar
|
|
Aragorn-2 göndermiş "Selam Elf-dostları. Kadersizliğin Efendisi Turinin acaba çocukluğu nasıl geçmiş diye merak edenler bu bölümü iyi okusunlar. İşte Narn i Hin Hurinin ilk bölümü. Ve bence çevirdiklerimin en iyisi bu. İyi okumalar. [Master of Doom by Doom Mastered]
II
NARN I HÎN HÚRIN
Húrinin Çocuklarının Öyküsü
Túrinin Çocukluğu
Altınsaçlı Hador, Edainin efendilerinden biriydi ve Eldar tarafından çok sevilirdi. Fingfolfinin efendiliği altında geçen günlerinde, onun kendisine bahşettiği, Dor-lómin olarak adlandırılan, Hithlumun bir bölgesinde yaşadı. Kızı Glóredhel, Brethilli İnsanların efendisi, Halmir oğlu Haldir ile evlendi, ve aynı şölende oğlu Uzun Galdor, Halmir kızı Hareth ile evlenmişti.
Galdor ve Harethin iki oğlu oldu, Húrin ve Huor. Húrin üç yaş daha büyüktü, fakat soyunun diğer insanlarından boy pos olarak daha küçüktü; bu görünüşünü anne tarafından almıştı, ancak geri kalan özelliklerini büyükbabası Hadordan almıştı, asil bir yüz ve altın rengi saçlar, bedeni kuvvetli ve ruhu ateşliydi. Fakat içindeki ateş durmadan yandı, ve iradesi kuvvetlendi. Kuzeyin bütün İnsanları içinde Noldorun tavsiyelerini en iyi o bilirdi. Kardeşi Huor uzundu, tüm Edain içinde kendi oğlu Tuordan sonraki en uzun insandı, ve hızlı bir koşucuydu; fakat yarış uzun ve zorlu olsaydı bitişe ilk varan Húrin olurdu, çünkü o yarışın sonuna kadar hep başladığı hızda koşmayı bilirdi. Kardeşler arasında büyük bir sevgi vardı, ve gençliklerinde birbirlerinden ayrı görüldükleri nadirdi.
Húrin, Bëor Hanedanından Bregolas oğlu Baragundun kızı Morwen ile evlendi; ve o Tek-Elli Beren ile akrabaydı. Morwen siyah saçlı ve uzun boyluydu, ve yüzündeki ışık ile güzellik nedeniyle insanlar ona Eledhwen, Elfpırıltısı, derdi; ancak ruhen katı ve mağrurdu. Bëor Hanedanının kederleri yüreğini üzütüye boğuyordu; Bragollachın yıkımından sonra Dorthoniondan Dor-lómine bir sürgün olarak gelmişti.
Húrin ve Morwenin büyük çocuklarının adı Túrin idi, ve o, Beren Doriatha gelip Thingol kızı Lúthien Tinúvieli bulduğu sene doğmuştu. Morwen, Húrine bir de kız verdi, ve o Urwen olarak isimlendirildi, fakat o çok kısa süren ömründe hep Lalaith diye çağırıldı, yani Gülüş.
Huor, Morwenin kuzeni, Bregolas oğlu Belegundun kızı Rían ile evlendi. O günlerde zorlu bir yazgı ile doğmuştu, yüreği nazikti ve ne savaşı ne de avlanmayı severdi. Sevgisini yabandaki ağaçlara ve çiçeklere vermişti, şarkılar söyler ve yazardı. Huor, kardeşi ile birlikte Nirnaeth Arnoediada gittiğinde onunla evleneli yalnızca iki ay geçmişti, ve onu bir daha hiç görmedi. 1
Dagor Bragollachtan ve Fingolfinin düşüşünden sonraki yıllarda Morgothun dehşetinin gölgesi uzamıştı. Fakat Noldorun Orta-dünyaya dönüşünden dört yüz altmış dokuz sene sonra Elfler ve İnsanlar arasında bir umut doğdu; çünkü aralarında Beren ve Lúthien ile ilgili bir söylenti dolaşmaya başlamıştı, ve bu Angbanddaki tahtında oturan Morgoth için kabul edilemez bir durumdu, bazıları Beren ve Lúthienin hala yaşadıklarını söylüyordu, ya da Ölümden döndüklerini. Bu sene içinde ayrıca Maedhrosun büyük planları de neredeyse tamamlanmıştı, Eldar ve Edainin yeniden canlanan güçleri ile Morgothun ilerleyişi durduruldu, ve Orklar Belerianddan sürüldüler. O vakitler bazıları gelecek olan zaferler hakkında konuşmaya başladı, ve Bragollach Savaşının karşılığını almak hakkında, Maedhros birleşik güçlere önderlik edecek, Morgothu yeraltına sürecek, ve Angbandın Kapılarını mühürleyecekti.
Fakat daha bilge olanlar hala endişeliydi, Maedhrosun gittikçe büyüyen gücünü çok yakında ortaya çıkaracağından korkuyorlardı, ve bu Morgotha ona karşı planlar yapabilecek kadar yeterli bir zaman verdi. Elflerin ve İnsanların tahminlerinin ötesinde Angbandda yeni bir kötülük doğuyor," dediler. Ve bu senenin güzünde, sözlerini doğrularcasına, kurşuni gökyüzünün altında Kuzeyden kötülük dolu bir rüzgar geldi. Uğursuz Soluk olarak adlandırıldı, çünkü hastalıklı idi; ve Anfauglithin sınırındaki kuzey diyarlarında yaşayanların çoğu o senenin güzünde hastalanarak öldü, ve bunların büyük bir kısmı İnsanların hanedanlarından, çocuklar ya da gençliklerinin başında olanlardı.
Bu sene içinde Húrin oğlu Túrin henüz beş yaşındaydı, ve kızkardeşi Urwen baharın başında üç yaşına basmıştı. Kırlarda koşarken saçları çimenlerin arasından fışkıran sarı zambaklara benziyordu, ve kahkahası tepelerden şarkılar söyleyerek gelen, babasının evinin duvarlarını aşan neşeli bir derenin sesi gibiydi. Nen Lalaith olarak adlandırılırdı, ve bundan sonra tüm ev halkından olan insanlar çocuğa Lalaith olarak seslendi, ve o aralarındayken yürekleri mutlulukla doldu.
Fakat Túrin ondan daha az sevgi gördü. O annesi gibi kapkara saçlara sahipti, ve annesi gibi katı bir ruhu vardı; çünkü fazla neşeli değildi, ve konuşmayı çok erken öğrenmiş olsa da çok az konuşurdu, ve her zaman yaşından büyük görünürdü. Túrin haksızlıkları ya da alayları çok zor unuturdu; ancak babasının içindeki ateş onun da içindeydi, beklenmedik ve acımasız olabilirdi. Lakin merhamet duygusu kuvvetliydi, yaşayan şeylerin incindiğini ve üzüldüğünü görmek onu ağlatırdı; ve bu özelliği de babasına benzerdi, çünkü Morwen daha sert bir yapıya sahipti. Annesini severdi, çünkü konuşması ona canayakın ve abartısız gelirdi; fakat babasını çok az görüyordu, çünkü Húrin genellikle Hithlumun doğu sınırlarını koruyan Fingonun ordusu ile birlikte evinden çok uzaklara seyahat ederdi, ve geri döndüğünde tuhaf sözlerle, mimiklerle ve yarım yamalak anlamlarla dolu hızlı konuşması, Túrini şaşırtır ve tedirgin ederdi. Böyle zamanlarda yüreğindeki tüm sıcaklığı kızkardeşi Lalaithe verirdi; fakat onunla nadiren oyun oynardı, ve fazla uzaklaştığında ona göz kulak olmayı ve o ağaçların altında ya da çimenlerde gezip Edainin çocuklarının, Elflerin lisanı henüz dudaklarından yeni yeni çıkarken yazdıkları o çok eski şarkıları söylerken onu seyretmeyi daha çok severdi.
"Lalaith, bir Elf çocuğu kadar güzel," dedi Húrin Morwene; "lakin ömrü daha kısa, heyhat! Ve daha güzel, belki de, daha değerli. Ve bu sözleri duyan Túrin ne anlama geldiklerini düşündü, fakat anlayamadı. Çünkü hiç Elf çocuğu görmemişti. O zamanlarda Eldardan kimse babasının topraklarında yaşamıyordu, ve onları yalnızca bir kez görmüştü, Kral Fingon ve emri altındaki efendiler Dor-lómin boyunca at binerken, Nen Lalaith köprüsünü geçerlerken, gümüş ve beyaz parlıyorlardı.
Fakat sene sona ermeden önce babasının sözlerinin doğruluğu kanıtlandı; çünkü Uğursuz Soluk Dor-lómine ulaşmıştı, ve Túrin hastalandı, ateşler ve karanlık düşler içinde uzun süre yattı. İyileştiğinde, çünkü yazgısı böyleydi ve yaşamın gücü içinde mevcuttu, Lalaithi sordu. Ancak bakıcısı şöyle cevap verdi: "Artık Lalaith dememelisin, Húrinin oğlu; fakat kızkardeşin Urwen hakkında bilmek istediklerin varsa bunu annene sormalısın.
Ve Morwen ona geldiğinde, Túrin şöyle dedi: "Artık hasta değilim, ve Urweni görmeyi arzuluyorum; fakat neden artık Lalaith dememeliyim?"
"Çünkü Urwen öldü, ve bu evin içindeki kahkahası sona erdi," diye yanıtladı. "Lakin sen yaşıyorsun, Morwenin oğlu; ve bunu bize yapan Düşman da öyle.
Onu teselli etmek için bir çaba sarfetmedi: çünkü yüreğinin soğukluğu ve sessizliği içinde kedere boğulmuştu. Fakat Húrin açıkça yas tuttu, ve harpını aldı, bir ağıt şarkısı yazacaktı; ancak yapamadı, ve harpını parçaladı, dışarı çıkarak elini Kuzeye doğru kaldırdı, haykırdı: "Orta-dünyanın Bozguncusu, seninle yüz yüze geleceğim, ve efendim Fingolfinin yaptığı gibi seni bozguna uğratacağım!
Fakat Túrin gece yalnız kaldığında çok gözyaşı döktü, Morwene bir daha asla kızkardeşinin adını söylemedi. Yalnızca bir dostuna döktü içini, ona kederinden ve evdeki boşluktan bahsetti. Bu dostunun adı Sadordu, Húrinin hizmetindeki adamlardan biri; topaldı, ve önemsiz biriydi. Bir ormancıyken, kötü şans eseri ya da baltayı kötü kullanması yüzünden sağ ayağını kesmişti, ayaksız kalan bacağı kısalmıştı; ve Túrin ona Labadal derdi, yani "Sekenayak," bu isim Sadoru gücendirmezdi, çünkü ona merhamet yüzünden verilmişti, küçümseme sebebiyle değil. Sador dış binalarda çalışırdı, ev için fazla önemi olmayan bazı şeyler yapmak ya da onarmak için, çünkü ağaç işleriyle ilgili becerisi vardı; ve Túrin onun ihtiyaç duyduğu şeyleri tedarik ederdi, bacağının yerine geçmek için, ve bazen gizlice bulduğu bazı aletler ve kereste parçaları taşırdı ona, eğer dostunun bunları kullanabileceğini düşünürse. O zaman Sador gülümsedi, fakat bu hediyeleri yerlerine götürmelerini söyledi; "Eli açık ol, fakat yalnızca kendinin olanı ver, dedi. Onu bir çocuğun sevecenliğiyle ödüllendirirdi, ve onun için insan ve hayvan figürleri oyardı; fakat Túrin en çok Sadorun hikayelerinden hoşlanırdı, çünkü Bragollach günlerinde o genç bir insandı, ve sakatlanmadan önce erkekliğinin kısa günlerini yaşamayı seviyordu.
"Çok büyük bir savaştı, derler, Húrinin oğlu. O seneki odun ihtiyaçlarını karşılamak için çıktığım ormandaki görevim sırasında söylendi bana; fakat ben Bragollachta bulunmadım, ya da bu yaramı daha onurlu bir şekilde almadım. Çünkü çok geç kalmıştık, Kral Fingolfinin savunmasında ölen, eski efendimiz Hadorun ancak cesedini taşıyabildik. Bu olaydan sonra bir asker olmak için gittim, Eithel Siriondaydım, uzun zamandır Elf krallarının büyük kalesi, ya da şimdi öyle, ve sıkıcı yıllar geçip gitti. Kara Kral saldırdığında Eithel Siriondaydım, ve babanın babası Galdor, orada Kralın hizmetindeki bir komutandı. O saldırıda öldürüldü; babanın onun efendiliğini ve komutasını devraldığını gördüm, daha erkeklik çağlarına yeni girmişti. İçinde, elinde tuttuğu kılıcı ısıtan bir ateş yanıyor, derlerdi. Onun arkasında Orkları kumlara sürdük; o günden beri duvarların görüş alanına girmeye cesaret edemezler. Lakin heyhat! Savaş aşkım sona erdi, yeterince yara ve akan kan gördüm; ve hasretini çektiğim ormanlara geri dönmek için ayrıldım. Ve orada bu yarayı aldım; çünkü korkusundan kaçan bir adam onunla karşılaşmak için bir kestirme yol bulabilir."
Túrin büyüyene kadar Sador onunla bu şekilde konuştu; ve Túrin, Sador için cevaplaması çok zor olan sorular sormaya başladı, öğretim işini ona daha yakın olanlardan birisi yüklenseydi daha iyi olurdu. Ve bir gün Túrin ona şöyle dedi: "Lalaith gerçekten bir Elf çocuğuna mı benziyordu, babamın dediği gibi? Ve ömrü daha kısa demekle ne demek istedi?"
"Çok benzerdi," dedi Sador; "çünkü İnsanların ve Elflerin çocukları ilk gençlik yıllarında birbirlerine çok benzer görünürler. Lakin İnsanların çocukları çok daha hızlı gelişir, ve gençlikleri geçip gider; böyledir bizim yazgımız.
O zaman Túrin ona sordu: "Yazgı nedir?"
"İnsanların yazgısı," dedi Sador, "bunu Labadaldan daha bilge olanlara sormalısın. Fakat herkesin bildiği gibi, bizler yaşlanır ve ölürüz; ve talihsizlik yüzünden birçokları ölümle çok gençken yüz yüze gelir. Lakin Elfler yaşlanmazlar, ve çok büyük bir yara almadıkça ölmezler. Yara ve keder yüzünden İnsanlar ölürken, onlar iyileşebilrler; ve bizim bedenlerimiz çürüyüp bozulurken onlar tekrar geri dönebilirler, der bazıları. Bu bizler için geçerli değildir."
"Öyleyse Lalaith geri dönmeyecek mi?" dedi Túrin. "O nereye gitti?"
"Geri dönmeyecek," dedi Sador. "Fakat nereye gittiğini hiç kimse bilemez, en azından ben bilmiyorum."
"Hep böyle mi oldu? Ya da kötü Kralın laneti yüzünden acı mı çekeceğiz, tıpkı Uğursuz Solukta olduğu gibi?"
"Bilmiyorum. Ardımızda bir karanlık uzanıyor, ve onun içinden çok az öykü bu güne ulaştı. Babalarımızın babaları anlatacak bazı şeylere sahiptiler, fakat anlatmadılar. İsimleri bile unutulup gitti. Dağlar hep aramızda uzandı ve şimdilerde hiç bir adam onların yaşamlarında neler hissettiklerini bilmez.
"Korkuyorlar mıydı?" dedi Túrin.
"Belki öyleydi," dedi Sador. "Karanlıkın dehşetinden kaçtığımızda belki de öyleydi, o hemen arkamızdaydı, ve Denizden başka kaçacak hiçbir yer yoktu."
"Artık korkmuyoruz," dedi Túrin, "hepimiz değil. Babam korkmuyor, ve ben de korkmayacağım; ya da en azından annem gibi, korkacağım fakat belli etmeyeceğim."
O zaman Túrinin gözleri Sadora bir çocuğun gözleri gibi görünmedi, ve şöyle düşündü: "Keder merhametsiz bir aklı biler." Fakat yüksek sesle şöyle dedi: "Húrin ve Morwenin oğlu, yüreğinde neler dolu olduğunu Labadal tahmin edemez, fakat içinde ne gizlediğini nadiren ve çok az kişiye göstereceksin."
O zaman Túrin şöyle dedi: "Belki de eğer ona sahip olamayacaksan, ne arzuladığını söylememen daha iyidir. Fakat Labadal, ben Eldardan biri olmayı arzuluyorum. O zaman Lalaith geri gelebilirdi, ve o çok uzakta olsa bile ben burada olurdum. En kısa zamanda bir Elf kralına asker olmak için gideceğim, tıpkı senin yaptığın gibi, Labadal."
"Onlar hakkında çok şey öğrenebilirsin," dedi Sador, ve iç çekti. "Onlar çok güzel ve olağanüstü bir halktır, ve İnsanların yürekleri üzerinde güç sahibidirler. Lakin bazen düşünüyorum da onlarla hiç karşılaşmamış olsak daha iyi olabilirdi, fakat daha düşük bir konumda olurduk. Çünkü onlar bilgide çok eskidirler; onlar onurlu ve dayanıklıdırlar. Onların ışığı altında sönükleştik, ya da bir alevle çok çabuk tutuştuk, ve yazgımızın üzerimizdeki ağırlığı daha da arttı."
"Fakat babam onları seviyor," dedi Túrin, "ve onlarla olmadığı zamanlarda çok mutsuz. Diyor ki şu an bildiğimiz neredeyse her şeyi onlardan öğrenmişiz, ve böylece daha saygın bir toplum olmuşuz; ve diyor ki Dağlardan daha sonraları inen İnsanlar, şimdi Orklardan daha iyi durumda değillermiş."
"Bu doğru," diye cevapladı Sador; "en azından içimizden bazıları için doğru. Lakin tepeye tırmanmak çok acı vericidir, ve yüksekten düşmek ise çok kolaydır."
O vakitler Túrin hemen hemen sekiz yaşlarındaydı, Edainin hesabıyla Gwaeron ayının içinde, unutulmayacak bir senenin içinde. Yaşlıların arasında çok büyük bir toplanış ve kuvvetlerin bir araya gelişi ile ilgili söylentiler vardı, Túrinin hakkında hiçbir şey duymadığı söylentiler; Húrin, cesaretini ve sıkı ağızlılığını bildiğinden, sık sık Morwene Elf krallarının tasarılarından bahsederdi, ve yaklaşan olayları anlatırdı, iyi ya da kötü olsalar da. Yüreği umutla doluydu, ve savaşın sonucu hakkında çok az korkusu vardı; çünkü ona öyle geliyordu ki Orta-dünya üzerindeki hiçbir güç Eldarın kudretini ve görkemini yenmeye yetmezdi. "Onlar Batının Işığını gördüler," dedi "ve en sonunda Karanlık yüzlerinden silinmeli." Morwen ona karşı çıkmadı; çünkü Húrin'in çevresi hep umut doluydu. Fakat onun kendi soyunda da Elf irfanından bilgiler mevcuttu, ve kendi kendine şöyle dedi: "Lakin onlar Işıkı terketmediler mi, ve şimdi de kendilerini ondan soyutlamadılar mı? Batının Efendileri onları düşüncelerinden ortaya koymuş olabilir, ve İlk Çocuklar, Güçlerden birini yenilgiye uğratmış olasalar bile onları hoş karşılamadılar mı?" Böyle bir şüphenin gölgesi Húrin Thalionun üzerinde hiç görülmedi; lakin o yılın bir sabah vakti huzursuz bir uykudan uyandı, o gün bir bulut onun umudunu gölgeledi; ve akşam vakti aniden şöyle dedi: "Çağırıldığımda, Morwen Eledhwen, Hador Hanedanının varisliğini sana bırakacağım. İnsanların ömürleri kısadır, ve içinde pek çok kötü şans barındırır, barış zamanında bile."
"Her zaman böyle olmuştur," diye yanıtladı. "Fakat sözlerinin altında yatan nedir?"
"Öngörü, kuşku değil," dedi Húrin; lakin sıkıntılı görünüyordu. "Fakat ileriye bakan biri bunu görebilmeli: hiçbir şey olduğu gibi kalmayacak. Bu büyük bir olay olacak, ve bir taraf şimdi olduğu yerden daha aşağıya inmeli. Eğer kaybeden Elf kralları olursa, kötülük Edainin peşini bırakmaz; ve Düşmanın en yakınında biz yaşıyoruz. Lakin işler kötüye giderse, sana şöyle demeyeceğim: Korkma! Çünkü korkulması gerekenden korkmalısın, ve korku seni yıldırmasın. Fakat şöyle diyeceğim: Bekleme! Başarabilirsem sana geri döneceğim, lakin bekleme! Gidebildiğin kadar hızlı güneye git; ben seni izleyecek ve bulacağım, tüm Beleriandı aramak zorunda kalsam bile."
"Beleriand geniştir, ve sürgünler için yurdu yoktur," dedi Morwen. "Nereye kaçmalıyım, pek azı ya da pek çoğu ile birlikte?"
O zaman Húrin bir süre sessizce düşündü. "Annemin soyu Brethilde yaşıyor, dedi. "Kartal uçuşu ile otuz fersah uzaklıkta."
"Eğer böylesine kötü bir zaman gelecekse, İnsanlar içinde ne gibi bir yardım oluşabilir?" dedi Morwen. "Bëor Hanedanı düştü. Eğer büyük Hador Hanedanı da düşerse, Halethin az sayıdaki halkı hangi deliğe sürünecek?"
"Onlar çok az ve bilgisiz, fakat kahramanlıklarından kuşkum yok," dedi Húrin. "Umut başka nerede olur?" "Gondolinden bahsetmiyorsun, dedi Morwen. "Hayır, o isim asla dudaklarımdan çıkmadı," dedi Húrin. "Lakin duyduğun sözler doğrudur: Orada bulundum. Fakat sana doğruyu söylüyorum, ki başka birine söylemedim, ve söylemeyeceğim: Oranın nerede bulunduğunu bilmiyorum."
"Lakin tahmin ediyorsun, öyle sanıyorum ki çok yakında olduğunu tahmin ediyorsun," dedi Morwen. "Öyle olabilir," dedi Húrin. "Fakat Turgonun kendisi beni yeminimden serbest bırakmadıkça, bu tahminden kimseye bahsedemem, sana bile; ve bu yüzden arayışın boşa gidecek. Lakin utanç içinde söylemeliyim ki, orada kapalı bir kapıdan başka bir şey bulamazsın; çünkü Turgon savaşa katılmadıkça (ve bunun hakkında tek kelime bile duyulmuş değil, ve bu umulmuyor) kimse katılmayacak."
"O zaman senin soyun umut verici değil ise, ve dostların seni yok sayıyor ise," dedi Morwen, "Ben kendi önerimi sunmalıyım; ve şimdi benim aklımdan Doriath geçiyor. En son kırılacak olan savunma Melian Kuşağı olacaktır; ve Bëor Hanedanı Doriathta aşağılanmayacak. Ben kralın soyundan değil miyim? Çünkü Barahir oğlu Beren, Bregorun torunuydu, benim babam da öyle."
"Yüreğim Thingolden yana değil," dedi Húrin. "Onun tarafından Kral Fingona hiç yardım gelmeyecek; ve neden bilmiyorum Doriath ismi söylendiğinde ruhumun üzerine bir gölge çöküyor."
"Brethilin adı da benim yüreğimi karartıyor," dedi Morwen.
O zaman Húrin aniden güldü, ve dedi ki: "Burada oturmuş erişebileceğimizin ötesinde şeyler hakkında tartışıyoruz, ve düşlerimizden çıkan gölgeler hakkında. İşler çok kötüye gitmeyecek; fakat öyle olursa, herşey senin cesaretine ve önerilerine bağlı olacak. Öyleyse yüreğin sana ne buyuruyorsa onu yap; lakin çabuk davran. Ve eğer sonuca ulaşırsak, o zaman Elf kralları Bëor Hanedanının tüm topraklarını onun varislerine geri verecekler; ve böylece oğlumuza büyük bir miras kalacak."
O gece Túrine yarı uykulu bir halde öyle göründü ki babası ve annesi yatağının ucunda dikiliyorlar ve ellerinde tuttukları mumların ışığında ona bakıyorlardı, fakat o, onların yüzünü göremedi.
Túrin'in yaşgününün sabahında Húrin oğluna bir hediye verdi, Elf yapımı bir bıçak, kabzası ile kını gümüş ve siyahtandı; ve şöyle dedi: "Hador Hanedanının varisi, işte bu gün için bir hediye. Lakin ona iyi bak! Bu keskin bir bıçaktır, ve çelik yalnızca onu kullanan kişiye hizmet eder. Başka birinin iradesinde olursa senin elini de kesecektir." Ve Túrini bir masanın üzerine koyup oğlunu öptü, dedi ki: "Şimdiden bana yukarıdan bakıyorsun, Morwenin oğlu; yakında kendi ayaklarının üzerinde duracaksın. O gün geldiğinde pek çokları bıçağının ucunda inleyecek."
O zaman Túrin odadan koşarak çıktı ve yalnız başına uzaklara gitti, yüreğinde soğuk yeryüzünü ısıtan güneşin sıcaklığı gibi bir sıcaklık vardı. Kendi kendine babasının sözlerini tekrar etti. Hador Hanedanının varisi; lakin aklına başka sözler de geldi: Eli açık ol, fakat yalnıca kendinin olanı ver. Ve Sadora giderek feryat etti: "Labadal, bugün benim yaşgünüm, Hador Hanedanının varisinin yaşgünü! Ve bugün için sana bir hediyem olacak. İşte bir bıçak, tıpkı sana gereken gibi; istediğin her şeyi kesebilirsin, bir saçı keser gibi kolayca.
O zaman Sadorun aklı karıştı, çünkü çok iyi biliyordu ki bugün bu bıçak Túrine verilmişti; fakat yürekten istenerek verilen bir hediyeyi geri çevirmek hoş değildi. Ciddi bir tavırla ona şöyle dedi: "Cömert bir soydan geliyorsun, Húrin oğlu Túrin. Hediyeni hakedecek hiçbir şey yapmadım, ve kalan sayılı günlerimde de daha iyisini yapabileceğimi hiç ummuyorum; lakin ne yapabilirsem, yapacağım." Ve Sador bıçağı kınından çekerken şöyle dedi: "Bu önemli bir hediye: elf çeliğinden bir bıçak. Bunu hissetmeyeli uzun zaman oldu."
Húrin kısa süre sonra Túrinin bıçağı taşımadığını farketti, ve uyarısının onu korkutup korkutmadığını sordu. O zaman Túrin yanıtladı. "Hayır; fakat bıçağı ağaç işçisi Sadora verdim."
"Öyleyse babanın hediyesini küçümsedin mi?" dedi Morwen; ve Túrin tekrar yanıt verdi: "Hayır; fakat Sadoru seviyorum, ve ona acıyorum."
O zaman Húrin şöyle dedi: "Verebilecek üç hediyen var, Túrin: sevgi, merhamet, ve en küçüğü bıçak."
"Lakin Sadorun onları hakettiğinden kuşkuluyum," dedi Morwen. "O usta olduğu işte kendi kendini sakatlamıştı, ve işinde yavaştır, çünkü önemsiz şeyler üzerinde çok fazla zaman harcar."
"Yine de ona merhamet göster," dedi Húrin. "Dürüst bir el ve doğru bir yürek kusuru kesip atar; ve zararı taşıması bir düşmanın işinden daha zorlu olabilir."
"Lakin şimdi sen başka bir bıçak için beklemelisin, dedi Morwen. "Böyle olur gerçek bir ödül ve ona değer verirsin."
Yine de Túrin o günden sonra Sadora daha nazik davranıldığını gördü, ve o efendisinin salonda oturacağı büyük bir sandalye yapımıyla görevlendirilmişti..
Túrin aniden çalan trompetler tarafından uyandırıldığında Lothron ayının parlak bir sabahı yaşanıyordu; kapılara koştuğunda avluda ayakta ve at üzerinde duran büyük bir insan kalabalığı gördü, ve hepsi savaş için tepeden tırnağa silahlanmıştı. Húrin de orada duruyordu, adamlarıyla konuşup onlara emirler veriyordu; ve Túrin onların Barad Eithele gidiş için hazırlandıklarını öğrendi. Bunlar Húrin'in muhafızları ve evahalisinden adamlardı; fakat ülkesinin bütün adamları çağırılmıştı. Bazıları zaten babasının kardeşi Huor ile birlikte gitmişlerdi; ve kalan pek çoğu Dor-lóminin Efendisine yolda katılacaktı, ve onun sancağının ardında Kralın büyük birliğine katılmaya gideceklerdi.
O zaman Morwen hiç gözyaşı dökmeden Húrin ile vedalaştı; ve dedi ki: "Korumam altındakilere göz kulak olacağım, hem olanlara ve hem de olacaklara karşı."
Ve Húrin ona şöyle cevap verdi: "Elveda, Dor-lóminin Hanımı; şimdiye kadar bildiklerimizden daha büyük bir umuda doğru at sürüyoruz. Bu kışortasındaki şölenin bütün ömrümüzde gördüklerimzden daha keyifli olacağını hayal edelim, sonrasında bizleri korkusuz geçireceğimiz bir bahar beklesin!" O zaman Túrini omzuna kaldırdı, ve adamlarına seslendi: "Hador Hanedanının varisi kılıçlarınızın ışığını görsün, Ve öne atıldıklarında, güneş elli kılıcın ağzında parıldadı, ve avlu Kuzeyli Edainin savaş çığlığı ile çınladı: Lacho calad! Drego morn! Işığı Yakın! Geceyi Kovun!
Sonunda Húrin eyerine oturdu, ve altın sancağı açıldı, trompetler sabah vaktinde yeniden öttürüldü; böyle sürdü atını Húrin Thalion, Nirnaeth Arnoediada.
Lakin Morwen ve Túrin hala kapıların önünde duruyorlardı, tek bir borunun rüzgardaki zayıf çağrısını duyamayacak kadar uzaklaşmalarına dek: Húrin tepenin ardına geçmişti, evini bir daha asla göremeyecekti.
"
|
| |
Oturum Aç
|
Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.
|
|
Re: Turin'in Çocukluğu (Puan: 1) Gönderen berenestel Tarih: Mart 19, 2005 - 21:07:35 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | Kadersizliğin efendisine sorsaydık ömrün nasıldı diye;
"Daha kötü ne olabilir dediğim her seferde daha kötü ne olabileceğini gördüm." derdi sanırım benim dediğim gibi.
Ama o hiç değilse ihaneti ölümle, dostluğu sadakatle karşılamasını bilmişti her defa. Ve merhameti oldu onun sonunu hazırlayan Mim denen cüceye ve acıdığı diğer şeylere karşı. Bir de gereksiz gururu zarar verdi ona; yaptığı her şeyde onurlu olmasına rağmen. |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
Re: Turin'in Çocukluğu (Puan: 1) Gönderen EveningMaid (evenstar@mynet.com) Tarih: Şubat 16, 2004 - 20:05:48 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | ''...Morwen siyah saçlı ve uzun boyluydu, ve yüzündeki ışık ile güzellik nedeniyle insanlar ona Eledhwen, Elfpırıltısı, derdi; ancak ruhen katı ve mağrurdu....''
Atalarımın Morwen'e dayandığını düşünmeye başladım :))
A TURAMBAR TURIN turun ambartanen..... |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
Re: Turin'in Çocukluğu (Puan: 1) Gönderen iarwain-ben-addar (iarwainbenaddar@yahoo.com) Tarih: Şubat 16, 2004 - 13:55:28 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) | Turin`i okudukça, ustaya bazen kızıyorum. Bir kişiye bu kadar çok zulüm yazılır mı diye ? Ama , belkide o sadece olanları yazmıştır diye düşünüyorum ve kızgınlığım geçiyor. Ah Turambar.. |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
Re: Turin'in Çocukluğu (Puan: 1) Gönderen anaglareb (anaglareb@superonline.com) Tarih: Şubat 16, 2004 - 15:34:41 (Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder) http://www.ardalogy.com | İlginç oldu böyle bi ortadan bi sondan bi baştan:) Ama hakikaten çok iyi bir çeviri yine.
Gerçekten, Tolkien sanki bütün zulmünü şu zavallı Hurin oğluna göstermiş ya. Yazık. Ama en karizmatik karakter de Turin'dir.
"Canımı alır mısın gurthang? Turambar'ı alır mısın?" |
[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]
|