Ana Sayfa Hesabınız Yazı Ekleyin FAN ART FRP - RPG
J.R.R.Tolkien Kitaplar Galeri Biz Kimiz
Üye ol Üye girişi
Yazı aramak istediğiniz
Sitede 221 ziyaretçi, 0 kullanıcı var.
Oturum Aç
Takma isim

Parola

Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.

Seçenekler
· Ana Sayfa
· Yazı Gönderin
· İstatistikler
· Bizi Tanıtın
· Forum
· Yükle
· En iyiler
· Linkler
· Hesabınız

YÜZÜKLERİN EFENDİSİ

J.R.R.Tolkien
Hayatı, eserleri, kronoloji, röportaj, resimler...

Kitaplar
Özetler, kapak örnekleri, incelemeler...

Resim Galerisi
Sanatçılara göre sınıflandırılmış 100'lerce resim...




Önceki Yazılar
Mart 21, 2013 - 08:08:57
· Kızıl Yolculuk (1)

Kasım 07, 2012 - 16:17:32
· Bitmemiş Öyküler Çıktı (10)

Kasım 07, 2012 - 16:00:58
· Rohan ve Türk Benzerliği Üzerine (0)

Kasım 07, 2012 - 15:56:46
· Hobbit Fragmanları (0)

Aralık 21, 2011 - 08:18:56
· Hobbit Trailer (0)

Ekim 10, 2011 - 10:09:41
· Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (2) (0)

Haziran 13, 2011 - 10:37:47
· Orta Dünya Tarihi: Kayıp Yol ve Diğer Yazılar (1) (5)

Haziran 13, 2011 - 10:34:53
· Hobbit Vizyon Tarihleri ve Isimleri Açıklandı! (0)

Haziran 13, 2011 - 10:18:39
· Oyun Fikirleri (2)

Aralık 03, 2010 - 08:08:20
· BBC Tolkien röportajı (0)

Kasım 22, 2010 - 11:15:26
· The Hobbit icin Gazete Ilani (2)

Ekim 22, 2010 - 11:31:19
· Hobbit oyuncuları (10)

Ekim 13, 2010 - 09:27:41
· Yüzüklerin Efendisi'nin Sırrı Ne? (2)

Haziran 02, 2010 - 07:54:36
· HOBBİT TEHLİKEDE (4)

Nisan 06, 2010 - 09:13:39
· Muhiddin-i Arabi'nin Eserleriyle Lotr ve Silmirallion'a Bakın (5)

Nisan 06, 2010 - 09:13:33
· Gölgelerin İçinden (0)

Ocak 19, 2010 - 08:58:13
· Born of Hope. LOTR Fan Filmi (11)

Ocak 08, 2010 - 15:45:13
· Hobbit'le İlgili Bazı Sorular (0)

Ocak 08, 2010 - 15:44:59
· Mucizeler Savaşı (6)

Ocak 08, 2010 - 15:44:38
· LOTR Filmlerindeki Sinir Bozucu Sahneler (18)


Eski Yazılar

Hikayeler: 4 – UTOMNO’NUN MÜCEVHERLERİ VE MYRJALA
Yayınlanma tarihi Mart 24, 2003 - 18:29:46 Gönderen ringmaster

Hikayeler rundmc1982 göndermiş "..... engin mağaranın içinde derinlere doğru yürümeye başladı. Yürürken ayakkabılarından ses çıkarmamaya özen gösteriyordu. İlerledikçe mağara genişliyor, daha bir esrarengiz hal alıyordu. Birden az ileride, su şıkırtısına benzeyen bir ses duydu. Kınından kılıcını çıkarıp yavaş fakat kararlı bir şekilde sesin geldiği yöne doğru dikkatlice ilerledi. Dün öldürdüğü trole benzeyen başka bir trol, yere çömelmiş, tavandan akan damlalardan oluşan su birikintisinden su içiyordu. İçinden neden dışarıdan su içmiyor acaba der gibi söylendi. Parmağına itaatkar bir şekilde bakmasıyla sönen ışığında etkisiyle, kendini gizlemeyi sağlayan Melkor, vücudunu karanlığa bırakıp, yavaş yavaş hayvana yaklaşmaya başladı. İyice yaklaşan Melkor hiç beklemediği bir anda başıyla arkasına doğru bakan hayvanla göz göze geldi. Kaçmaya yeltenmeye kalksa da, başka bir irade onu kalması için zorluyordu. Ona doğru yürüyen trole bakan

melkor, kılıcıyla trol’ün karnına doğru bir kılıç darbesi indirmeye çalıştı. Fakat kılıç hayvanın içinden girip arkasından çıktı. Hiçbir şey olmamış gibi yürüyen hayvan melkor’un içinden geçip yoluna devam etti. Henüz anlamıştı melkor görünmez olduğunu. Kendi halince yürüyen trole bakarak, yoluna devam etti.



Saatlerdir yürüyordu. Bu dipsiz mağarada yol boyunca, duvarlarda kendisinin de hatırlayamadığı bazı garip tasvirler görmüştü. Demek ki ondan sonrada bu mağaraya giren olmuştu. Belki de hala burada yaşayan bazı yaratıklar olabileceğini düşündü. Lakin yolda trolden başka hiçbir canlıya rastlamadı. Sonunda gizli geçidin sonuna zorda olsa ulaşmış, kulağına bir takım akarsu sesi gelmeye başlamıştı. Evet diyebildi sadece. Parmağındaki ışığın gücünü biraz daha arttırmış mağaranın sonuna doğru yürüyordu. Yolun sonuna geldiğinde, kaynağını sadece Ulmo’nun bildiği akarsuya doğru baktı. Burada karşıya geçebileceği bir köprü olması gerekiyordu. Fakat köprünün kapı tarafındaki çıkıntısı hala sağlamdı, ama mağara çıkışındaki taraf tamamen yıkılmıştı. İçinden “son savaşta yıkılmış galiba” diyebildi. Burası Utomno’nun en dip mağaralarının da altındaydı. Karşıda zamanında kendisinin yaptığı ve üzerine kimse bulamasın diye Feanor’un bazı mücevherlerini işlemiş olduğu kapıyı görüdü. Muhteşem mücevherler, zamanın eskitemediği mücevherler, Valar’ın kutsadığı mücevherler, oradaydı ve hala parlıyorlardı. İçinden gülümsedi ve işte kıymetlim diyebildi sadece. İki elini de açarak gözlerini mücevherlere dikti. Mücehverler işlendiği kayayı zorlayarak, açılmış olan ellere doğru düştüler. Ellerine gelen mücevherleri alan Melkor, onları pelerininin arkasındaki gizli bölüme koydu. Karşıya nasıl geçeceğini düşünmeye başladı. Gözlerini kapatıp kadim zamanlardan bildiği bir büyü ağzından dökülüverdi.



- çu lastuk nun’ure iğitteşhab nashi enitemrühüssüy çu !!!



Gözlerini açtığından kendini karşıda, kapının tam önünde buldu. Lakin kapısına da bir parola koymuştu. Bunu aldatabildiği tek cüce olan zanaatkar Gamli’den öğrenmişti. Kapıyı sanki iki eliyle açarmış gibi yapıp;



- Lıça masus lıça dedi.



Kapı büyük bir gürültüyle açıldı. Kapının açılmasıyla, içeriden inanılmaz pis bir koku yayıldı. Melkor gülümsedi,



- Myrjala !!! yaşadığını biliyordum, ruhun gücünden hiçbir şey yitirmemiş, affet beni, seni almaya geldim.



Myrjala, Melkor’un Gorthaur’dan sonra kandırdığı en güçlü maia’lardan biri olan Mystra’nın kartalıydı. Sulimo’nun hizmetkarlarından karanlık tarafa çekebildiği tek maia’ydı. Daha sonraları pişman olan Msytra’nın hal ve hareketlerini sezen Melkor, onu girdiği en korkunç beden olan, sekiz başlı yılan suretinde öldürdü. Yılan suretindeki sekiz baş diğer sekiz Vala’yı temsil ediyordu. Bu öldürdüğü ilk ve tek maia’ydı. Myrjala sahibinin ölmesinden sonra çok huysuzlandı ve melkor, kule boyunda olan ve bedenini büyültüp küçültebilen kartalı, utomno’nun en derinlerine hapsetmişti.



Melkor, altın kabzalı kılıcını tekrar kınından çıkartıp, dünyanın en karanlık yerlerine doğru yürümeye başladı. Parmağındaki ışığı, yanmasına rağmen çok az görüyordu. Gölgeleri hala çok güçlüydü. Bu gölgeler sayesinde Manwe’nin gözlerinden, yanında İlk aşkı olmasına rağmen kurtulmayı başarıyordu. İlerledikçe içerideki dayanılmaz koku iyice kendini hissettiriyordu. Parmağındaki ışığın gücünü iyice arttıran melkor, ileride yolun ikiye doğru ayrıldığını gördü. Yukarı dümdüz devam eden yol Utomno’ya, sola doğru kıvrılan yol ise Myrjala’yı hapsettiği yere çıktığını düşünüyordu. Kararsız kalan Melkor önce Ezessar’ı kurtarmaya karar verdi. Böylece yukarıya yani Utomno’ya çıktığını varsaydığı yoldan gitmeye karar verdi. Geçitten geçen Melkor’un arkasından geçit birden kapandı. Şimdi aklına gelmişti, bu yolun tuzak olduğu. Myrjala’yı beslemek için belirli aralıklarla, yanında bir çıkın dolusu et taşıyan bir orku alıp bizzat kendisi getirirdi buraya. Nedenine gelince, bu gizli geçidi kimsenin öğrenmemesi gerekiyordu. O yüzden etle beraber orkuda Myrjala’ya yemesi için sunardı. Ama şimdi kendisi yem durumuna düşmüştü.



Düştüğü bu durum karşısında Melkor, hiçbir şey olmamış gibi yürümeye başladı. İlerlerken, kemik seslerini duyuyordu. İçinden bir ses;



- Buraya kadar onun için geldin. Gitmelisin, seni bekliyor, sende Sulimo’yu görecektir.



Zor zamanlarında bu ses, hep ona kılavuzluk ediyordu ve yine etmişti. Kadın sesine benzeyen bu sesin sahibinin kim olduğunu çok merak ediyordu. Sesin kime ait olduğunu düşünerek, hayallere dalan melkor, önünde duran bir çift gözü yeni fark etmişti. Birden durdu, ona bakan sapsarı gözler açıp kapanıyordu. Tereddüt içinde, yavaş adımlarla kartala doğru yaklaşmaya başladı. Elini, Myrjala’nın başına doğru götüren melkor şefkatli bir biçimde okşadı. Birden etrafı müthiş bir ışık seli aydınlattı. Işığın bir huzmesinin dahi giremediği bu yerlerde, karanlıktan eser yoktu. Birden şok oldu. Hapsettiğinde bembeyaz olan kartalın tüyleri simsiyah olmuştu. Kartal çok zayıflamış, ve güçsüzleşmişti. Kartal yavaşça küçülüp, ufak bir kanarya boyuna geldiğinde, kendini melkor’un ellerine bıraktı. Ellerine düşen bu muhteşem kuşun, halini gören melkor acılar içinde haykırdı. Bu öyle bir haykırma oldu ki, ağzından çıkan ışık huzmesi tavanı ve önüne gelen her şeyi delip gökyüzüne yükseldi. Sonrasını büyük sesler izlemeye başladı. Yukarılarda bir şeyler yıkılıyor olmalıydı. Ezessar’ı düşünmeye başladı. Sakın ona bir zarar gelmesin.



- Hissettiğim iki kudretli ruh var. Birisi sensin. Diğeride kendisine bir şey olmasına izin vermez.



Myrjala’ya bakan melkor, onun iyiye gitmekte olduğunu gördü. Sesinin deldiği yerden aşağıya akan ışık huzmesi Myrjala’nın tam üzerine yansıyordu. Işığın yansımasıyla kuşun renkleri yavaş, yavaş beyazlamaya başladı. Gözlerini açan kartal, yıllarca sahibini beklermiş gibi ona bakıyordu. Oda ne ışık huzmesi bir anda kesilmişti.



***



Uyandığında ayağa kalkmaya yeltendi ama, her yerinin uyuşmuş olduğunu hissetti. Saatlerdir burada yatıyor olmalıydı. Etrafına bakındı, sadece karanlıktı. Zemine elleriyle dokunmaya çalıştı. Mermerle kaplıydı ve çok kaygandı. Buz gibi soğuğun kürklü vücuduna olmasa da ellerine verdiği acıya daha fazla dayanamadı ve ellerini çekti. Uyuşmuş uzuvlarına rağmen zorla da olsa ayağa kalkmayı başardı. Etrafına yeniden, bu sefer dikkatlice bakındı. Uyuşmuşluğun sisleri gözlerinden çekildi. Düştüğü yere azda olsa güneş ışığı vuruyordu.



Darkmenathar’a ne olduğu, daha yeni aklına geliyordu.



- Babaaaaa!!! diye bağırdı.



Birkaç defa daha bağırdı ama, karşılığında en ufak bir ses duyamıyordu. Sağına doğru baktığında yerde hareket etmekte olan bir cisim gördü. Hızla ona doğru yaklaşıyordu. İçinden fare olmalı diye geçirdi. Belinden bıçağını çıkarıp, kendisine gelmekte olan hayvana attı. Hedef yerini bulmuştu. Neşeyle;



- Evvett J))))))



Ölüm çığlığı atan hayvanın sesinden fare olduğu anlaşılıyordu. Fakat ufak ayakların çıkartmış olduğu sesler giderek artıyordu. İleride yıkıntıların arasından çıkan ufak gölge parçacıklarının fare olduğunu çıkarken anlayan Ezessar, derhal sığınacak yüksek bir yer aramaya başladı. Fakat aradığı yeri bir türlü bulamıyordu. Farelerden derhal kaçmak için, ışığın çok az aydınlattığı bu yerde kapana kısıldığını farkeden Ezessar, bir çığlık atıp;



- Melkor’un kudreti üzerinize olsun, pis hayvanlar!!! diye haykırdı.



En umutsuz anında yerin altından bir sesin gittikçe yükseldiğini duyan Ezessar durakladı. Yer sallanmaya başladı ve yerin altından yukarıya inanılmaz bir ışık huzmesi mermeleri parçalayıp girdi. Işığın içeri girmesiyle, ışığın gücünden gözlerini eliyle koruması bir oldu. Işığın gücü sadece gözlerine zarar vermeye çalışmamış, aynı zamanda tavanın büyük bir gürültüyle yıkılmasına neden olmuştu. Şansına ışığın çıkmasıyla, tavan aşağı doğru değil de, yukarıya savrulmuştu. Gürültüler bir biri ardına gelmeye başladı. Ne olacağını kestiremeyen ork, sağlam olduğunu düşündüğü bir kayanın altına sığındı. Bağdaş kurup, elleriyle kafasını korumaya çalıştı. Gümbürtüler hala devam ediyor, fakat azalan bir ivme gösteriyordu. Gümbürtüler, yerini ufak taşların çıkarttığı seslere bıraktı. Her şeyin bittiğini anlayıp, kafasıyla etrafa bakındığında, neredeyse batmakta olan güneşi görüyordu. Ayağa kalkıp, gördüklerine inanamamışçasına gözlerini ovuşturdu. Çok şanslıydı. Işık onun olduğu katın yukarısındaki tüm katları yerinden koparmış ve kopan büyük kaya parçalarını etrafa saçmıştı. Ork şaşkınlığını gizleyemeden, gözlerini gökyüzüne kaldırıp;



- Ku-Kutsal Eru adına. diyebildi.



Kulağına tarif edilemez bir ses geliyordu. Sanki kristaller birbirine yavaşça ve güzel bir ahenk içinde çarpıyor ve çıkan ses yüreğinin en derinlerindeki duyguları harekete geçiriyor, okşuyordu. Gözlerini birden ışığın çıktığı deliğe doğru çevirdi. Dikkatlice süzdü ve deliğe doğru yürümeye başladı. Delikten ışık çıkmıyor, şu anda güneş ışığı deliği aydınlatıyordu. Delikten aşağıya doğru baktı ve parlayan ufak bir çift sarı ışık gördü...



***



Işığın kesilmesiyle, gözlerini elindeki kuştan tavandaki deliğe doğru çeviren melkor, Ezessaaaar !!! diye bağırdı. Yukarıdan;



- Kulenin en tepesindeyim baba, iyiyim ben. Sen iyimisin. Aşağıda neler oluyor öyle...



Ezessar’ın sesi kısıkta olsa ulaşıyordu. Melkor ona direktifleri vermeye devam etti.



- Bizi merak etme, ben ve o... iyi sayılırız. Şimdi, hemen oradan bir çıkış yolu bul. Kuzeye doğru yürü, orada Angmar tepesini göreceksin. Onun arka tarafında bir mağara girişi var, beni orada bekle.



- Tamam.



Gerekli cevabı alan melkor, hızla geldiği yöne doğru yürümeye başladı. Kapalı olan geçide bakarak, kınından yakut ve elmasla süsleniş kabzalı kılıcını çıkarıp, sert kayayı deşmeye çalışıyordu. Kılıç darbeleri sayesinde kayada yavaşta olsa açılan oyuk git gide büyüyordu. Bir elinde Myrjala’yı tutuyor, diğer eliyle de kılıcını kullanan melkor, çok büyük bir çaba sarf ediyordu. Biliyordu, geçit sadece girişten açılabilirdi.



Elindeki yaratığın kalp atışlarının gittikçe zayıfladığını hissediyordu. Şüpheye kapılarak kılıcını elinden bıraktı ve çömelip Myrjala’yı yere bıraktı. Eline tekrar kılıcını alarak kayaya daha hızlı vurmaya başladı. Bunun bir fayda getirmeyeceğini anlayan melkor, gözlerini kapayıp, gücünü kılıcına yoğunlaştırdı. Etraf şu anda apaydınlıktı. Kılıçta inanılmaz bir enerji birikiyordu. Işığın gücünden olsa gerek myrjala ayağa kaldıp sahibinin omzuna kondu. Oda gözlerinden çıkarttığı ışınla son kalan güçlerini de kılıca aktarmaya başladı. Omzunda myrjala’yı hisseden melkor, kılıç darbesini koca kayaya indirdi ve enerji yavaşça kayada çatırdılar meydana getirmeye başladı. Geriye çekilen melkor, kayanın çatlayıp yıkılmasını izledi. Taki myrjala omzundan yere düşene kadar...



Yere düşmekte olan kuşu bir hamlede yakalayan melkor, ne yapacağını şaşırmış bir halde düşünmeye başladı. Büyülûgat dilindeki iyileştirici ve dua tarzındaki şu sözleri ağzından dökülüverdi.



- reliaV ğileme anneiN anuhur çüg nisrev.



Myrjala azda olsa kendine gelmiş, kalp atışlarının hızlandığını anlayan melkor’da rahatlamış, dua ettiğine şükranlarını sunmuştu. Doğruca yıkılan kayaları parıldayan kılıcıyla temizleyip, yolunu açtı. Feanor’un mücehverlerini aldığı kapıdan karşıya, uçurumun üzerinden, yine aynı sözlükleri söyleyerek geçti. Mağara girişine doğru koşarak hızlıca karanlığa daldı. Kılıcının parlaklığı, karanlık mağarayı çok iyi aydınlatıyordu. Sabah kaleye girmek için saatlerini verdiği mağarayı çabucak geçmiş, mağaranın girişine ulaşmıştı.



Ezessar ateşi yakmış, üzerinde yakaladığı geyiğin et parçalarını kızartıyordu. Düşünüyordu, kesin o ışınla, babasının bir alakası olmalıydı. Mağara birden aydınlandı. İçeriden bir ışık buraya doğru yaklaşıyordu. Ne olduğunu anlayamayarak kınından kılıcını çıkarmasıyla sokması bir oldu. Gelen babasıydı.



- Baba, ne oldu sana bir şeyin yok değilmi?



- Benim yok ama, myrjala’nın var.



- Oda ne, bir kartal, yemek için mi getirdin? Geç kaldın ben çoktan...



- Hayır, o benim yardımcım olacak bundan sonra. Böyle göründüğüne bakma. Gördüğün en büyük kuş o.



- Bumu büyük!!!



Myrjala, melkor’un omzundan aşağıya kanatlarını açarak kondu ve Ezessar’ın daha önce duyduğu kristal parçacıkları sesini andıran sesi çıkararak bedenini büyütmeye başladı. Karşısındaki kuşun ancak yarısına gelen Ezessar, şaşkınlığın gizleyemeden yutkundu.



- Diğer ruh işte buydu efendim. Dedi kuş sahibine.



Myrjala kanatlarından birisiyle Ezessar’ı işaret ediyordu.





Akşam olmuş ve grup yemeklerini yemiş, ateşin etrafında ısınıyordu.



- Myrjala, sen nasıl yaşadın bunca sene burada. diye sordu merakla Ezessar.



- Bir maia olmasam da benim içimde de bir maia ruhu var. Bana efendimin dua ettiği bakardı. Binlerce yıl beni, neden buradan çıkartmadığını şimdi daha iyi anlıyorum.



Bir sır olduğunu anlayan Ezessar saygı gösterip, yorgunluğunda vermiş olduğu bitkinlikle huzurlu bir uykuya daldı. Orku kanadıyla örterek ısınmasını sağlayan Myrjala efendisine;



- Seni daha önceden tanıyor gibiyim. Ben gördüğüm hiçbir ruhu unutmam. Ama nedense seni bulanık görüyorum geçmişimde.



- Merak etme Myrjala, zamanı geldiğinde....... geldiğinde.



- Efendimiz en iyisini bilir. Dedi kuş ve melkor’un yüzüne nefesinden üfürüp, uyumasını sağladı.



Sabah güneşinin ışığı yüzüne vurduğunda uyanmıştı melkor. Ayağa kalkmak için doğruldu ve mağara girişinin önünde Myrjala’nın etrafı seyrettiğini gördü. Oğlu ise uyuyordu. Ne kadar çabuk aralarında baba-oğul ilişkisi başlamıştı. Daima insanların doğum olayına hayranlıkla bakmıştı. Anne ile çocuğu arasındaki ilişkiyi hep kıskanırdı. Belki, dedi. Belki de onun için ben böyle oldum. Kendi içinde, kendi kendine cevap veremeyeceği sorular soruyordu. Bu işin sonu nereye varacaktı, oda bilmiyordu. Yapması gereken bir sürü iş vardı. Etessar ile Lokumdal’a verdiği iki gün sonra buluşma sözünü unutmamıştı. Üzerindeki giysilere baktı. En ufak bir kir izi bile yoktu. Duvara dayanmış olarak gördüğü kılıcı, ise kınında olmasına rağmen hala parlıyordu. Dünkü olayın kılıca olan tesirinin henüz bitmediği anlaşılıyordu. Ayağa kalkıp Ezessar’ı uyandırdı.



Gitme zamanı gelmişti.





(Not: Büyü sözleri uydurma olmasına rağmen, hepsinin bir anlamı vardır. Bulmanız dileği ile.)



Ablamın dediği gibi Işık sizi ve yolunuzu aydınlatsın.

Mordor'un karanlığı sizi düşmanlarınızdan gizlesin...

"

 
Oturum Aç
Takma isim

Parola

Henüz bir hesabınız yok mu? Yeni bir tane yaratabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yöneticisi, yorum yönetimi ve kendi adınızla yazı girişi gibi imkanlardan faydalanabileceksiniz.

İlgili Linkler
· Hikayeler Hakkında
· Yayınlayan Editör: ringmaster
· Ana Sayfa


Hikayeler Hakkında en çok okunan :
Gölgelerin İçinden


Yazıcı Dostu Sayfa  Bu Yazıyı bir Arkadaşınıza Gönderin

"Hikayeler: 4 – UTOMNO’NUN MÜCEVHERLERİ VE MYRJALA" | Oturum Aç/Yeni Hesap Yarat | 12 yorum
Puan
Yorumlar gönderene aittir. İçeriğinden hiçbir şekilde site ve site yönetimi sorumlu tutulamaz.
Re: 4 – UTOMNO’NUN MÜCEVHERLERİ VE MYRJALA (Puan: 1)
Gönderen iarwain-ben-addar Tarih: Mart 25, 2003 - 08:55:03
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
tebrik ederim arkadaşım. hikaye her bölümde daha bir güzelleşiyor. bu arada açıl susam açıl olayı beni çok güldürdü. sağolasın..


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Re: 4 – UTOMNO’NUN MÜCEVHERLERİ VE MYRJALA (Puan: 1)
Gönderen ELENTARY (elentary@mynet.com) Tarih: Mart 25, 2003 - 14:13:16
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
YA CİHAN BU HİKAYE NERELERDEN N ERELERE GELDİ....

ama benim aklıma bazı şeyler daha yeni dank ediyor.şimdi bu melkor ezessarın babası ya....bu nasıl olacak şimdi?yani Y.E dede geçiyor,ırkların tanıtımında ...orkların dişilerinden hiç söz edilmez diye....(aslında bu başlıbaşına bir tartışma konu su da olabilir.) melkor elflerden orkları yaratırken sadece erkeklerimi kullanmış diye?
O zaman ezesssar neden oğlu...yani o bir tek ork olarak neden yaha yakın melkoya açıkla bakalım...: )

Ayrıca 7başlı kartal kısmı çok güzel gelDİ ama onun leş ve ork yiyerek o hale gelmesine çok üzüldüm gerçekten. ...
BAKALIM DAHA NELER OLACAK....SON SÖZLERİNE BAKIYORUM VE .GÖZLERİNDEN YILDIZ IŞIĞI EKSİK OLMASIN DİYORUM...



[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

BÜYÜLÛGAT DİLİ (Puan: 1)
Gönderen rundmc1982 (rundmc1982@yahoo.com) Tarih: Mart 25, 2003 - 16:13:33
(Kullanıcı Bilgisi | Mesaj Gönder)
Arkadaşlar aranızda büyü sözcüklerininin manasını anlayan oldumu. Hepsinin :)


[ Anonim kullanıcı iseniz, lütfen kayıt olun ]

Bu site filmin, kitapların, veya yazarın resmi sitesi değildir.Tamamen Türk yüzük dostları tarafından hazırlanan konu odaklı bilgi, haber, düşünce ve materyal paylaşımını amaçlayan bir fan sitesidir.
Sayfada yer alanlar ancak izin alınarak ve kaynak gösterilerek kullanılabilir.
Lord of The Rings - Turkish Fan Site
yuzuklerinefendisi.com / 2001 - 2012